Biz evdeki kitap yığınlarının arasındaki kitap kurtları korona tufanı dindikten sonra hâlâ hayatta ve sağlıklı isek bunun sevinci kadar, yine yeterince okuyamamış olmanın burukluğu ile çıkacağız sığındığımız evlerimizden. Ve teselliyi yeni kitaplar almakta arayacağız.
Karantina günleri okuyup yazmak için ideal zaman olabilir mi? Sanki evet… Ne de olsa pek çoğumuz birikmiş bütün işlerimizi bu sonu belirsiz ev hapsi döneminde halletmeyi planlıyoruz. Okumak için bir kenara yığılmış kitaplar da taslağı yapılıp girişi yazılıvermiş romanlar da buna dahil. İşte her şeyden önce bu nedenle, yani ‘halledilmesi gereken bir iş’ olarak gördüğümüz için ne o kitaplar okunacak ne de o romanlar yazılacak. Yazılsa da bir hayır gelmeyecek… Tıpkı, bir gözümüz televizyonda bir kulağımız çoluk çocukta, okumaya çalıştığımız Orhan Pamuk romanından bir hayır gelmeyeceği gibi.
Evden çalışmak üzere yayınevindeki masamı toplarken, içeriye belirsiz bir süre için kapanacağımın farkındaydım ve sanki evde yeterince okunmamış kitap yokmuş gibi masamda bekleyen her türden kitaptan geniş bir seçki yaptım. Şimdi neredeyse üçüncü haftaya girmek üzereyken, o kitaplardan pek azını okuyabilmiş vaziyetteyim. ‘Kurt ve Bekçi’ adlı Nikylas Natt Och Dag imzalı İsveç polisiyesi, ‘Zamanı Yakalayan Ofisler’ adlı Şebnem Toker’in kitabı ve Japon yazar Osamu Dazai’nin Sel Yayınları tarafından basılan küçük romanı ‘İnsanlığımı Yitirirken’. Çok güzel üç kitap okudum, ama açıkçası bu benim gibi bir okur için hiç de övünülecek bir miktar değil.
Yazının devamını okumak için tıklayın