“Velespit” derdi nenem bisiklete.
Zaten o dönemin insanları hep böyle derdi.
Ūç tekerlisinden başlayarak çeşitli boyda ve renkte bir çok vekespitim oldu.
Ama sözcūğūn Latinceden Fransızca’ya gectiğini ve Adana’nın fransız işgalinden sonra burada da kullanılmaya başlandığını cok sonra öğrendim.
Fotoğrafta gördūğūnūz bu dūkkan Sucuzade mahallesinde iki sokağın kesiştiği yerde çıktı karşıma. Trafiğin böylesine çılgınca olmadığı ve bisikletin çokça kullanıldığı o gūzelim eski gūnlerde buna benzer dūkkanlar mahalle aralarında sıkça karşımıza cıkardı.
Hoş bir duyguyla sarmalandım.
Velespitlerimize atlayıp bağ yollarında neşeli naralar atarak çılgınca pedal bastığımız gūnler önūmden geçip gittiler.
O iki tekerin ūstūnde ah ne de mutlu olurduk.
O iki teker bizi başka dūnyalara taşırdı sanki. Bisikletlerimizle adeta aşk yaşardık. (Burada “Bisiklet hırsızları” filmine bir selam çakalım)
Dūkkanın fotoğrafını çekerken elleri pantolonun ceplerinde 30’lu yaşlarda biri bana doğru geldi.
“Hayırdır abi neden çekiyorsun?”
Sesindeki tedirginliği hissettim.
“Hala böyle bir dūkkanın olması çok hoşuma gitti de” dedim.
Yılmaz’mış adı.
Ustası burdan zengin olmuş.
“Peki sen olabilecek misin” dedim.
Sağ elini cebinden cıkardı ve sağa sola salladı “nerdeee abi”
————————–
ADANA / Sucuzade Mahallesi.
AYDIN SİHAY