Fotoğrafını çekmeden önce iznini almak üzere kendimi tanıttığım saat tamircisine “Türkiye’den geliyorum” dediğimde verdi bu cevabı;
“Yani sen efendi!”
Yıllar ama yıllar önceydi… Gürcistan’a girmenin çok zor olduğu, Batum’un yokluktan kırılıp, ortalıkta bir mafyanın bir de ineklerin dolaştığı günler.
Şimdi sevgiyle anıyorum, biz de ancak Bülent Akbaş arkadaşımızın desteğiyle girebilmiştik içeriye…
İnsanlar bir taraftan yoksulluğu yenmeye çalışırken, diğer tarafta arka arkaya gelen siyasal darbelerin etkisiyle çökmüş durumdaydı.
Bugün dünyanın en güzel sayfiye yerlerinden biri haline gelmiş o şehirde, opera binasının yanındaki, yıkık dökük ahşap dükkanında tanımıştım Bağaduri ustayı…
Sonradan bir çok kez gittim Batum’a … Ama ne Batum aynı yerindeydi, ne de Bağaduri Usta…
Geriye sadece fotoğraflar kalmıştı.