Ne Yapayım Ben Böyleyim – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Siz hiç, eski bir şarkıyı belli belirsiz mırıldanarak,
Kulağınızda o şarkıcının sesi yankılanarak uyandınız mı?
Hani 45’liği pikaba yerleştirmeden iğnesine püfleyip,
Plağı ışığa tutup, gördüğümüz tozu tülbentle alıp,
Yaylanarak dönen plağın cızırtılı sesiyle tanıştığımız,
Sadece ön arka, iki şarkı dinleyebildiğimiz çeşitlilikteki,
O romantik günlerden bir sesle, çok güzel bir sesle…
‘Üzgünüm acı sözlerim için,
Üzgünüm seni kırdığım için,
‘Ne yapayım ben böyleyim’
Yabancı melodilere yazılmış, duygusal sözlerle büyüdük biz.
Ayten Alpman, Alpay, Tanju Okan desem, bir neslin gözleri dolar.
‘Affedemem, ben böyleyim’, o zamandan aklımda kalan,
Ayten Alpman’ın bizimle sohbet eder, dertleşir gibi söylediği,
Kelimelerin yutulmadığı, sündürülmediği net şarkılardandı.
İçimize işlemiş şarkılarla büyüdük, adam olduk, insan olduk.

∞Ω∞

‘Ne yapayım, ben böyleyim’.
Ne kadar sık kullandığımız bir düşünce ve davranış kalıbıdır.
Ama her insanın ‘Ben Böyleyim’ hikayesine bakınca,
O kalıbın, hiç de öyle kolay oluşmadığını anlıyor insan.
Bu şarkıyı sabahın bu saatinde bana getiren de benzer hikaye.
Şarkı aslında Armando Manzanero’nun Adoro’sunun arajmanı,
Ve şarkının asıl sözleri, Türkçesinin yanında müsamere repliği gibi.
Sözleri yazan Ümit Aksu, Ayten Alpman’ın ikinci eşi,
Öyle bir aşk yaşıyorlar ki, demeyin, sormayın gitsin.
Yaşadıkları onca gel-git sonrasında aynı şarkıda buluşabilecek,
Son 20 yıllarını aynı evde dost geçirebilecek büyüklükte bir aşk.
Gönlünün istediği yere gidip duran muhteşem sesli bir kadınla,
Ona, sırılsıklam aşık bir adamın aynı sahnede yorumladığı,
Biribirlerinin gözlerine bakarak, birinin çaldığı birinin söylediği,
Belli ki, yürekten ruhtan, muhteşem bir auradan çıkmış şarkı,
Ve nerdeyse tam elli yıl sonra bir sabah beni çağırıyor.
‘Üzgünüm bütün olanlar için,
Üzgünüm mutlu yıllarım için,
Affedemem ben böyleyim’…

∞Ω∞

Sanatçı saygınlığı denen kavramın bize yol gösterdiği,
Cızırtılı çalan bir pikaba, itinayla yerleştirilen 45’likte,
Sesin müziği, müziğin sesi ezmeden armoniyle seviştiği,
O romantik günlere götürdü beni, Alpman’ın buğulu sesi.
Entelektüel, beş dil bilen, satranç ustası piyanistin yazdığı,
Belki de, aykırı bir aşkın hikayesi sözlerin, arkasına takıldım.
Herkesin, kendine sorması gereken bir saptamaydı lirikler.
‘Ne yapayım ben böyleyim’.
Hayatımızla kazandığımız kimliğin, tam da tarifi olan portremiz,
Bir anlamda düşünce, duygu ve maddi varlığımızın tezahürü gibi.
Öte yandan; ne çok şey kaybettiriyor aslında bize ‘’ böyle olmak’’.
Böyle olmak uğruna yaptıklarımız ve yapamadıklarımızın farkı,
Tüm hayatımızın hesap özeti esasen.
Şüphesiz, gölgesiz bir özeti olmalı zaten hayatın.
‘Haklısın bana darılsan bile,
Ne yapayım ben böyleyim’

∞Ω∞

Her bireyin kendine özgün ve derin bir yanıdır ‘ben böyleyim’.
Direnilemiyen değişime başkaldırıştan, kapıları açmaya,
İlişkilerin yönlendirmesiyle barışmaktan, sınırlayıcılığa,
Mütevazi bir meydan okumaya kadar geniş bir yelpazedir,
‘Ne yapayım ben böyleyim’.
Niyetim, niye ‘ böyle olduğumuzu’ kaşıyıp kanatmak değil.
Ama eğer bu söz size yabancı değilse, hatta rutininiz ise,
Bu kış pazarında, kendinize bir güzellik yapın derim.
Takın kulaklığınızı, açın sesi, ve konsantre olun kendinize.
Benim rüyada söylemeye başladığım bu güzel parçayla,
Kendi ‘ ne yapayım ben böyleyim’ inizi gözden geçirin.
Hesaplayın bakalım hayatınızın gerçek çıktısını, benim gibi.
Tek umudumuzun bundan sonrası olduğunu unutmadan.
Hatta ‘ben böyleyim’ madalyonunun ters yüzünü de görerek.
Sonrası mı?
‘’İster vur, ister okşa,
İster tut, ister yolla,
İster sev, ister zorla,
Herkesin ‘ ben böyleyim’inde bitiyor iş.