Enver Topaloğlu
Geçmişten günümüze modern Türkçe şiirin yönünün, akışının değişmesinde etkili olmuş, yeni bir dil düzeni, söyleyiş ve duyarlılık ve taze bir soluk getirmiş, genişlik ve derinlik sağlamış ilk yapıtlara değinmeyi sürdürmek istiyoruz. Başlangıcından ellili yıllara kadar olan dönemin ilk yapıtlarına daha önce değinmiştik. O bölüme arzu edenler buradan ulaşabilir.
Modern Türkçe şiirde temel olan iki aşamadan söz edilebilir. İkinci Yeni dalgasına kadar olan ilk dönem; tasfiye ya da yıkım süreci ve İkinci Yeni dalgasıyla başlayan restorasyon aşaması…
Bu anlamda, diyebiliriz ki modern Türkçe şiiri yeniden kurmak, yapmak, daha da geliştirecek köktenci girişim İkinci Yenicilerden gelmiştir. Nâzım Hikmet gibi Garipçilerin çıkışı da yıkıma, tasfiyeye dönük olmuştur. İkinci Yeni, bir bakıma modern Türkçe şiirin etik ve estetik yasalarını belirlemiş, deneyimlemiş, geliştirmiş ve yürütmüştür. Sonraki kuşaklara da son derece zengin bir miras bırakmıştır. O nedenledir ki şiir hâlâ İkinci Yeni’nin çerçevesini çizdiği, sınırlarını gösterdiği boşlukta sürdürüyor varlığını. Bir bakıma yıkım, tasfiye kısa olmuş, restorasyon uzun sürmüştür. Kaldı ki restorasyon süreci bitmemiş, hâlâ sürmektedir. Onun içindir ki İkinci Yeni’nin aşılamamışlığına neden aranırken kurucu rolü üstünde daha çok düşünülmeli.
Cemal Süreya, İkinci Yeni dalgasının içinden ya da ortasından yürüyen bir şair olmuştur. İlk şiiri “Şarkısı Beyaz” 1953’te Mülkiye Fikir ve Sanat dergisinde yayımlanır. İlk kitabı 1958’de Yeditepe Yayınları’ndan çıkar. Şairin ilk kitabı Üvercinka‘da 1953-57 yılları arasında yayımlanan 28 şiiri yer alır. Daha sonraki baskılara üç şiir daha eklenmiş ve böylece kitapta yer alan şiir sayısı 31 olmuştur.
Üvencinka‘nın kapak tasarımı Sait Maden’e aittir. Kapak tasarımlarıyla da tanınan Sait Maden, aynı zamanda şair ve çevirmendir. Batı dillerinden birçok ünlü şairden şiirin Türkçeye çevirisini de o yapmıştır.
Kitabın adı apaçık biçimde şairin benimsediği şiir anlayışına da ayna tutar. Dil bozulmuş, yeni bir dil oluşturulmuştur (İsteyen, ‘sözcük bozulmuş yeni bir sözcük oluşturulmuştur’ diye de okuyabilir). Böylece anlam ve çağrışım için algının kapıları açılmıştır. Öyle ki, kitabın adı üstünde çok geçmeden bir efsane oluşmuştur. Aslında Cemal Süreya’nın yaptığı, İkinci Yeni dalgasının anlamı muğlak bırakan, duygusal, düşünsel, duyarlılık iletisinin yüklendiği dili çağrışım ve sezgiye dayandıran anlayışını Üvecinka‘da uygulamış olmaktan başka bir şey değildir. Sözcükle, dille oynamıştır. Bu ona bir boşluk sunmuş ve o boşluğu yeni bir ifadeyle doldurmuştur. Güvercin sözcüğünün ilk harfini çıkarıp kanat sözcüğünün ilk hecesini ekleyerek elde edilmiş yeni bir sözcüktür üvercinka. Böylece bilinçten, bilinç dışından çıkarılmış, şiirin olmazsa olmazı olan yeni bir imge de elde edilmiştir. Bu aynı zamanda şiirin bir zihinsel faaliyet, çalışma, işçilik olduğunu; bunu gerekli kıldığını, şairin de aslında düşünce işçisi olduğunu gösteren bir örnektir. Belki bir başka önemli yanı da şairin sözcüklerle, dolayısıyla sözlüklerle arasındaki mesafeyi göstermesidir. Cemal Süreya, sözlüklerle o kadar içli dışlıdır ki bir yazısında “Sözlük okunur mu ben okudum” der. Yeri gelmişken şairlerin hafızalarındakiyle yetinmeyip sözlükleri, yazım kılavuzlarını her an ulaşabilecekleri biçimde yanlarında bulundurmalarının ne derece elzem olduğunu da kaydedelim.
Üvercinka her şeyden önce modern Türkçe şiirde içeriğiyle yeni bir kitaptır. Yeni şiirlerden oluşur. Örneğin kitabın ilk şiiri “San”… İki dörtlükten oluşan şiirin ilk dörtlüğünü okuyalım:
Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların
Şiirin altında 1957 tarihi vardır. Şairin İkinci Yeni dalgasıyla iyice hemhal olduğu dönemde yazıldığını gösteriyor… “San” Üvercinka‘nın diğer şiirleri gibi Cemal Süreya’nın sonraki şiirlerinde belirginleşecek ve sürecek izleklerin, temaların, konuların ipuçlarını sunmasıyla da dikkati çekicidir.
Yazının devamını okumak için tıklayın