Tuğçe Madayanti Dizici
Sinema, sanatsal çerçevesini genişletmesine de fayda sağlayan iklim meselesine sadece ticari olarak bakmayarak kendini faydalı yönde araçsallaştırdı ve farkındalığın artmasında büyük rol oynadı. “Cli-fi üst başlığında toplayabileceğimiz filmler 70’lerden itibaren beyazperdede yerlerini aldı”
Çevre sorunları ve iklim krizi ile ilgili siyasal arenada ve halk arasında ne zaman bir eylemde bulunulsa hemen akabininde sinemada da bunun yansımaları görüldü ve görülmeye de devam ediyor. San Francisco’da 1969 yılında düzenlenen Ulusal UNESCO Dünya Konferansı’nda John McConnell, dünyamızın yaşamı ve güzelliğini kutlayarak karşı karşıya kaldığı çevresel tehditlere dikkat çekmek amacıyla bir özel gün düzenlenmesi fikri ile ortaya çıktı ve 1970’den beri 22 Nisan Dünya Günü kutlamaları başladı. Çevre sorunlarına büyük bir kamuoyu ile tepki gösteren bu ilk harekete yaklaşık 20 milyon kişi katıldı, konferanslar ve sempozyumlar düzenlendi. Bu farkındalıktan ciddi anlamda etkilenen sinema iklim ve çevre konusuna yakın bir alaka göstermeye başladı. Sinema, sanatsal çerçevesini genişletmesine de fayda sağlayan bu konuya sadece ticari olarak bakmayarak kendini faydalı yönde araçsallaştırdı ve farkındalığın artmasında büyük rol oynadı. Cli-fi olarak kısaltılan ‘climate fiction’ (iklim-kurgu) üst başlığında toplayabileceğimiz, iklim değişikliği ve küresel ısıtma ile ilgilenen filmler 70’lerden itibaren beyazperdede yerlerini aldı.
ÖNCE SİYASETTE SONRA SİNEMADA
1970’deki bu devasa protestodan hemen sonra 1973’te çekilen ve cli-fi filmlerin kültlerinden sayılması gereken Soylent Green isimli film, Amerikalı ünlü bilimkurgu yazarı Harry Harrison tarafından kaleme alındı. Filmi Brown ve Yale Üniversiteleri’nde eğitim görmüş, Hollywood’da 40 yıl boyunca film yapan Richard Fleischer ustası yönetti. Akademi ödüllü Amerikalı sinema, televizyon ve tiyatro oyuncusu Charlton Heston ise başrolünde oynadı. Yani Hollywood’un oldukça önemsediği bir film olduğu açıkca görünmekte. Ne yazık ki bu film günümüzde çok kişi tarafından bilinmemekte. Halbuki distopik cli-fi’ın ilk örneklerinden olan Soylent Green’den etkilenmeyen film günümüzde bile yok denecek kadar az.
80’lere geldiğimizde, Columbia Üniversitesi Dünya Enstitüsü’nün Iklim Bilimi, Bilinci ve Çözümleri Programını yöneticisi Amerikalı profesör James Edward Hansen’ın 1988-89’da NASA Goddard Enstitüsü Uzay Çalışmaları yöneticisi olarak senatoda yaptığı konuşmaların, Bill McKibbben ve Al Gore’un kitaplarının da etkileriyle iklim değişikliği konusunda büyük dalgalar oluştu. Bu dalganın hemen ardından Hollywood iklim değişikliği konusuna daha da yakından bakmayı tercih etti. Böylece 1990’lar boyunca FernGully, Split Second, The Fire Next Time, The American President, Waterworld, The Arrival ve Twister filmleri ortaya çıktı. 2000’lere geldiğimizde ise, Hükümetlerarası Iklim Değişikliği Paneli yani IPCC üçüncü raporu yayımladı. Bunun ardından belki de şu ana kadar hiçbir çalışmanın, konuşmanın henüz yaratamamış olduğu etkiyi halkın üzerinde yaratan Yarından Sonra (The Day After Tomorrow) (2004) isimli film çekildi.
Yazının devamını okumak için tıklayın