Atilla Dorsay
Agah, toplumumuzun kadınla ve onun cinselliğiyle ilişkisini sinemayla sınırlamıyor. Tüm bir medyayla, gazete ve dergilerle hatta siyasetle olan boyutlarını da irdeliyor. Yani yasalarla, adaletle ve kimi zaman çelişkili uygulamalarla.
Benim gibi, artık deyim yerindeyse boğazına kadar sinemaya batmışlar için diğer sanatasal etkinlikler önemsiz gözükebilir ama şimdilik en azından okumayı (elbette müziğin yanısıra) gündemimde tutmak istiyor ve sanırım bunu başarabiliyorum. Geçen hafta yazdığım “yaz okumalarım”ın bana getirdiği keyif ve gördüğü görece ilgi, beni bu yolda teşvik ediyor.
Bu yazıda tek bir kitabı inceleyeceğim. Çünkü buna değer…
Verimli, yorulmak bilmez sevgili dostum Agah Özgüç’ün, Türk sinemasının büyük arşivcisi ve koruyucusu Necdet Arkın‘ın himayesi altında çıkardığı yeni kitabın adı “Yılların izinde Türk Sineması“. Kuşe kağıda basılmış, sayısız resim içeren ve çoğu Agah’ın o efsanevi kişisel arşivinden gelen resimlerin son derece iyi değerlendirildiği bir çalışma.
Ama sanırım adı yanlış seçilmiş. Bence Cinselliğin İzinde Türk Sineması olmalıydı. Agah’ın zaten bu alana ilgisi ve benzer kitapları bilinir. Aman ne iyi!.. Kadın güzelliğine, karşı cinse tutkun olup bu konuda yazmak (elbette aşk romanları da olabilir!) bir erkek için son derece doğal bir tavır değil mi?
Hele kafalarını ayrıksı, gereksiz, kimi zaman ürkünç, hatta bazen onca zarar veren cinai saplantılarla doldurmuş bir toplumda, kadına ilgilerini ve cinsellik meraklarını o her gün gazetelerin üçüncü sayfalarına konu olan onca suçla işgal edip duran bir toplumda… Keşke herkes bu “temel içgüdü”lerini kağıda – kitaba dökmeyi seçseydi…
Neyse… Umarım bu yarı – şaka yaklaşımıma kızmaz, sevgili Agah… Kitap önce başta Hollywood yabancı sinemanın ilk günlerine gidiyor, bize Theda Bara, Mae West gibi ilk “vamp”ları tanıtıyor. Sonra sonra Marlene Dietrich’ten Greta Garbo’ya, Louise Brooks’dan Clara Bow’a, o ilk dilberlerin kitleleri ve kuşakları peşine takan gizemli güzeliklerini hatırlatıyor.
Yazının devamını okumak için tıklayın