ALİ ÖZGENTÜRK’E, SANATTAKİ YOLDAŞIMA VEDA EDEMEM Kİ! Şahin Esendemir

O benim için, gerçek bir yol arkadaşıydı; kendimizi genç saydığımız yıllarda..
Devrimci tabiri ile “yoldaş” onuruna beni layık gören, “ideallerimin prensi” idi Ali Özgentürk..
Bir çiçekti, bizim yeni yetme yüreğimizde..
***
O dönemlerde bizim gibi “tıfıl” devrimci gençler için, koruyucu bir şemsiye, gerçek bir ağabeydi..
Yol arkadaşımızdı, Havuzlubahçe’ye giden daracık kaldırımlarıın her adımında anılar, öğütler aldığımız bir “hayat öğretmenimiz”di..
Tiyatro tozunu yeni yeni yutmaya başladığımız 60’lı yılların sonunda sahnedeki idolümüzdü..
***
Ali Özgentürk, bana göre bataklıkta açan nadide bir çiçekti..
Sanata, sanatçıya çok iyi gözle bakılamayan bir ortamda kendini kanıtlamaya başarmış özel bir sanat gönüllüsüydü..
Etrafına yaşam cesareti veren, devrimci bir lideri..
O “68 kuşağı” denilen neslin gerçek temsilcisiydi..
O Tatlıcı Durağı “İmami Emmi” ismi ile simgeleşmiş, Saydam Caddesi’nden, Havuzlubahçe’den çıkan bir devrimci, bir sanat ve sanatçı dostuydu..
***
Abidinpaşa Caddesi’nde, Saygan İş Hanı’nın bodrumundaki Uluç Resim Galerisi’nin vazgeçilmez müdavimlerindendi..
Abdurrahman Yurtturu, Rıza Ersoy, Durali Bozkır, Etem Çalışkan, Orumbay Torumtay, Maruf Tanboğan, Zeki Göker, Ercan Kont, Mesut Mertcan, Ahmet Önenköprülü gibi Adana’nın gönlü sanat dolu devrimci yürekleri ile akşam ekabir sofralarında hayaller kurar, çözümler araştırırlardı..
Sanatla içiçe, tarifi imkansız bir sanat gönüllüsüydü Ali Özgentürk ağabey..
“Sanat için sanat değil, halk için sanat” felsefesinin vazgeçilmez savunucusu olarak zihinlerde yer edinmişti..
***
1967’de tiyatroyu, amaçladığı felsefe doğrultusunda, salonlardan sokaklara taşımak için harekete geçmiş, bu nedenle de o dönemlerde tiyatro ekolü olan Zeki Göker ve Bünyamin Satanoğlu’na karşılık “sokakların rengi halk sanatçıları” diye adlandırılan gönüllü gençlerle sanatı farklı bir boyuta taşımıştı..
Ali Özgentürk’ün hayallerini süsleyen bu proje, Adana’nın boyutlarını aşıp İstanbul’a taşınınca hedefler de değişmiş, sinema serüveninin ilk adımları da atılmıştı..
***
Tiyatro sevdası ile tanışıp birçok geceyarısı kader arkadaşlığı yaptığım Ali Özgentürk ile yollarımız sinema sonrası ayrıldı..
Yılmaz Güney’in vazgeçilmez ekip arkadaşı olarak o piyasada yer edinen Ali Özgentürk ağabey ile daha sonraları Altın Koza Sinema Festivali nedeniyle katıldığı törenlerde karşılaşıp dertleşirdik..
Hep o hafif çakırkeyf kaldırım sohbetlerini özlediğini söylerdi..
***
Uzun bir zaman görüşemedik; mesleklerimiz, yoğunluklar ve hayat meşgalesi yolları ayırdık.. Ta ki, 1980’li yılların sonuna dek..
Günaydın Gazetesi’nin kurduğu Ekspres’te yöneticilik yaptığım bir dönemde karşılaştık..
“Bizim mahallenin kuzı ile evlenmişsin, bizim damadımız olmuşsun!” diye takılarak başladığımız sohbette, eski yaşanmışlıkları hatırlamıştık..
O sohbette, İstanbul’da gazetecilik yaşamına başlayan kardeşi Nebil Özgentürk’ün olan sevgisinin ve onun üzerine nasıl titrediğini tanık olmuştum..
***
Nebil Özgentürk, o dönemlerde gazetecilik yaptığı Günaydın’da ve sonrasında ağabeyinin hep onuru ve gururu oldu..
Devrimci ruhunu ağabeyinden aldığı bayrak misali hep ileriye taşımayı başardı..
Acı haberi aldığımda aradım, o da teyit etti.. Nebil gerçek ağabeyini, ben anılarında hep güzel yerlere sahip manevi ağabeyim, yol arkadaşımı kaybetmiştim..
Ali Özgentürk’ün Adana’da düzenlenecek tören sonrası toprağa verileceğini öğrendim, Nebil kardeşimden..
***
Ali Özgentürk’ü herkesin dışında farklı bir boyutu, hafızalarda kalan bir özelliği ile anlatmak, bir can yoldaşıma son görevimi yerine getirmek istedim..
Işıklarda uyu can dostum, yol arkadaşım, devrimci ağabeyim..