Arif Mardin de bizi görecek mi

Türkiye Cumhuriyeti’nin Batılılaşma macerası 25 Haziran 2006’da New York’ta sona erdi. Halbuki bir sene önce Newsweek dergisinin kapağında “Avrupa’nın en hip şehrinin Avrupa’ya ihtiyacı yok,” diye “Cool İstanbul” kapaktaydı. Batı başkentlerinde “Nerelisin­?” sorusuna sadece İstanbul dendiğinde kimsenin suratında anlamadıklarına dair şaşkın bir ifade oluşmuyordu. Asmalımescit’te o kadar çok turist vardı ki, bar çalışanları mecburen İngilizce konuşmaya başlamıştı. Barmenler sadece İstanbul’a özel rakılı, güllü, hatta gelincikli kokteyller icat ediyordu. Gece kulüplerinde en çok drag show’lar ilgi çekiyordu. Parti hiç bitmeyecek gibi görünüyordu. 25 Haziran 2006’nın şokunun Türkiye’de hissedilmesi tıpkı Amerika’dan okyanusu geçmesi birkaç seneyi bulan akımlar gibi gecikmeli olarak hissedilecekti. Bugün üzerinden 15 sene geçtikten sonra Batılılaşma bir başka yüzyılın hayali gibi. Müzik sesi bile kısıldı.

25 Haziran 2006’da New York’ta Arif Mardin pankreas kanserinden hayatını kaybetti. Türkiye Cumhuriyeti’nin Batılılaşma hayalinin en önemli ürünüydü belki. “Bir Türk dünyaya bedeldir,” kalıbının içi boş bir propaganda olmadığını, bir Türk’ün tek başına dünyayı değiştirebileceğini, İstanbul’dan çıkan bir Türk’ün dünyanın en büyük müzik insanları tarafından“şehrin en muhteşem kulakları” olarak anılabileceğini kanıtladı. Üstelik kendisinin önemini hiç vurgulamadan, sadece işini yaptığını söyleyerek bütün bunları başardı. Arif Mardin tekti ve bu Cumhuriyet’in ürünüydü.

Eğer Eisenhower başkan seçilmeseydi, Harlemli kongre üyesi Adam Clayton Powell, Jr. ABD’nin dünyanın diğer ülkeleriyle ilişki kurması için caz diplomasisi fikrini ortaya atmasaydı, Amerikan Dışişleri Bakanlığı tam 18 yıl boyunca Dizzy Gillespie başta olmak üzere birçok müzisyene sponsor olmasaydı… Arif Mardinde olmazdı.

Hikaye Dizzy Gillespie’nin konser için Türkiye’ye gelmesiyle başlıyor. Arif Mardin daha 10 yaşındayken Duke Ellington plakları dinleyerek cazla tanışıyor, 15-16 yaşlarında İstanbul’da bulduğu caz dergilerini okuyor. Gillespie’nin konsere geleceğini öğrendiğinde de provalarına kadar takip ediyor.

O turnede aranjör olarak çalışan ve trompet çalan bir müzisyen daha var: Sonradan dünyanın en çok satan pop müzik albümünün yapımcısı olarak hem Michael Jackson hem de kendi efsanesini yaratacak olan Quincy Jones. Ankara’da onunla tanışıyor Mardin, eline yazdığı bir müziği veriyor.

Quincy Jones ona ne yaptığını soruyor.

“Şu anda ekonomi okuyorum, ama hiç istemiyorum,” diye yanıtlıyor. “Senin yaptığın işi yapmak istiyorum.”

Bir başkası olsa hiç tanımadığı birinin verdiği müzikle hiç ilgilenmez, unutur hatta. Ama Quincy Jones belli ki bir parıltı görüyor, ABD’ye döndüğünce Voice of America’da Arif Mardin’in müziklerinden birini kullanıyor. Duyduğunda Mardin bile “Bunu ben mi yazmışım,” diye şaşırıyor, zira o ana kadar profesyonel bir müzik eğitimi yok.

Arif Mardin, Quincy Jones
Arif Mardin, Quincy Jones 

*

Aslında Arif Mardin’in hayat rotası çoktan onun için çizilmişti. Osmanlı’nın soyu Peygamber’e dayanan, Arabistan’dan Mardin’e göçen asilzadelerinden Mardinzade ailesi Cumhuriyet’in ilanından sonra Türk Petrol’ün sahibi oluyor, Arif Mardin de London School of Economics’de işletme okuyarak aile şirketinin başına geçmeye hazırlanıyor. (Ailede petrol geleneğini Betûl Mardin ve Haldun Dormen’in oğlu ÖmerDormen sürdürüyor.)

1957’de tanıştığı Quincy Jones ona referans oluyor, dünyanın en prestijli okullarından Berklee’ye burslu girmesini sağlıyor. Bu tanışıklık sayesinde önceden tayin edilen kader alt-üst oluyor, Mardin bir anda kendisini Boston’da buluyor. 11 yaşından beri aşık olduğu, kız kardeşlerinin arkadaşı olan Latife’yle de evlenip Amerika’ya taşınıyorlar. Futbol Federasyonu’nun ilk başkanı, Denizbank’ın kurucusu Yusuf Ziya Öniş’in kızı Latife kocasının “Yarım saat sonra geliyorum,” deyip saatler sonra stüdyodan döndüğü zamanlarda da kitaplar yazıyor, çeviriler yapıyor. Aile dallı budaklı, ansiklopedi çıkar.

Arif Mardin’in oğlu Joe’nun yapımcılığını üstlendiği “The Greatest Ears in Town” belgeselinde içinde Aretha Franklin’den Phil Collins’e, Bette Midler’dan Bee Gees’e, Chaka Khan’dan Norah Jones’a uzanan müzikal yolculuk, aynı zamanda eşiyle tanışması ayrıntılarıyla anlatılıyor. (Belgeseli Türkiye’den iTunes üzerinden izlemek mümkün, ayrıca Amazon Prime ve Tubi’de de var.)

,https://www.haberturk.com/yazarlar/oray-egin/3115063-arif-mardin-de-bizi-gorecek-mi