(Gerekli bir açıklama ve meraklı sorulara kişisel yanıt)
Adana’nın geçmişinden bugüne geldiğimizde, onca jeopolitik, jeolojik ve sosyolojik zenginliklerle sahip onca yer varken, neden Kuruköprü odaklı bir “anı demeti” sunmaya çalıştığımı merak eden de, üşenmeyip soran da çok oldu..
En başta belirtmemde yarar var; Mesleki açıdan bir tarihçi değilim.. Böyle bir formasyona da hiçbir zaman ne ihtiyaç duydum, ne de sahip oldum.. Adana Doğum Evi’nde dünyaya geldiğimin dışında, “Adanalılık” kavramı ile ilgili bir bağım olmamıştı, 1964 yılına kadar..
***
Çocukluk ve ergenlik çağını yaşadığım Ankara’dan Adana’ya dönüşümden sonraki en kritik kıstas, “Kuruköprü’nün sosyal ve kültürel göstergesi” olmuştu..
Kuruköprü’nün geçmişini bilmeden, orada alınacak nefesin nasıl bir tad olduğunu söylemek bile çok doğru olmazdı..
Kuruköprü, Adana’nın sadece batıya açılan kapısı değildi..
Bir “kültür pınarı” idi Kuruköprü..Dili, dini, rengi ne olursa olsun; tarihin her döneminde bir medeniyet beşiği olmuş, bu benliğini de asırlar boyu hiç kaybetmemişti..
***
Bir gazetecinin penceresinden, bir gönüllü araştırmacının bilgi dağarcığından geçenlerin yansıması idi yazmaya çalıştıklarım..
“Yaz ulan yaz, mezara mı götüreceksin.. Yaz da gelecek nesillere bir mirasın olsun!” diye çok zorladı gazeteci kökenli, Ticaret Lisesi’nde bizden sonra, bizim çizdiğimiz yoldan yürüyen Rıza Akın..
O bir kitap bile yazdı, ben yazamadım..
Gerçekten değer verdiğim arkadaşım, dostum, gazeteci yazar Çetin Yiğenoğlu çok ısrar etti; “başlayacağım!” dedim, heveslendim sadece..
Pandemi döneminde dünya görüşünü beğendiğim, mesleki saygınlığa değer veren gazeteci kardeşim İsmet Ramazan Selçuk öylesine baskı yaptı ki..
Limon misali sıkıp, zihnimde kokuşmaya yüz tutmuş bilgileri, anıları gün ışığına çıkardı..
İlk Kuruköprü hikayesi öyle bir zamanda ortaya çıkmıştı..
***
Sonraki dönemlerde dost sohbetlerine değerli kent sevdalısı Sabri Gül ile eski dönemlerdeki Kuruköprü ve anılar dünyasına bir çok kez gidip geldik..
Sonrasında Kuruköprü’nün gerçek müdavimleri olan İsmail Arlı ve Ahmet Kardeşler ile de ilginç sohbetlerimiz oldu..
60 yıl öncesi Kuruköprü’de babalarına ait iki işyeri nedeni ile sıkı bir arkadaşlık kuran, her ikisi de nüfus kağıdındaki rakamlara göre benden bir yaş küçük İsmail Arlı ile Ahmet Kardeşler arasındaki uzun yıllara dayalı gönül kırgınlığı vardı.. Sabri Gül, “Adana’nın Eski Fotoğrafları” sitesindeki bir paylaşım ve Kuruköprü’nün anıları; yarım asırı aşan küskünlüğü yeniden dostluğa dönüştürmüştü..
***
Birkaç yıl öncesi “Adana’nın Eski Fotoğrafları” ve Sabri Gül dostun sayesinde uzaktan uzağa oluşan gönüllerdeki hemşehrilik ve kardeşlik duyguları çok uzun sürmedi..
Bu yılın Ağustos ayında Ahmet Kardeşler’i kaybettik.. Aynı dönemde İstanbul’daki işini çalışanlarına bırakıp Adana’ya dönen İsmail Arlı’yı da Aralık ayında yaşama veda ettiği memleketinde toprağa verdik..
Şimdi her ikisi de Adana’da, Asri Mezarlığında birbirlerine barışık, aynı ortamda ışıklarda uyuyor..
***
“Kuruköprü Gerçeği” başlıklı yazı dizisinin anlamı ve ona ruh veren gerçekler artık daha çok anlam kazanacaktır, inanıyorum..
Ayrıca bu anılar manzumesinin zenginliğine büyük katkısı ve desteği olan,Sabri Gül başta olmak üzere “Adana’nın Eski Fotoğrafları” ailesine ve yorumları ile bilgilerini paylaşarak bize güç veren tüm dostlara teşekkür ediyorum..
***
Son 60 yıllık geçmişi düşünüyorum.. Değişenleri, değilmeyenleri..
Çok şey değişti, değişmeyen sadece Kuruköprü Meydanını çevresi ile bğtünleştiren bağlantı kolları oldu..
O dönemde de 5 kolu vardı, bugün de 5 kolu var..
Kuruköprü’de o zamanlar kocaman bir meydan vardı, bugün nasıl oldu ise o meydanda adım atacak yer kalmadı!..
Kuruköprü’nün “Şark” yani doğu tarafı iki kola ayrılırdı.. Bir kolu en tarihi yoldu, şehir merkezine, Küçüksaat’e doğru giderdi.. Kuruköprü’nün bir diğer kolu da eski ırmak yatağını takip ederek Ceyhan istikametine uzanırdı..
Bu yol, 1933’teki büyük sel sonrası, Seyhan Nehir yatağının kenarındaki doldurmalar ve setler nedeniyle kurumaya terk edilen güzergahta, ünlü şehircilik uzmanı Jansen tarafından çizilen en öncelikli yoldu..
O nedenle Adana merkezindeki en planlı yol olarak 90 yıla yakın zamandır kullanılmaktadır..
Kuruköprü’nün güneyi eski nehir yatağını takip ederek Hacıbayram’a, Siptilli’ye ve Hergele Yolu’na, kuzey tarafı da Karaisalı istikametine bakardı..
Bugün aynı yollar yine var.. Ama adım atmak, nefes almak imkansız!.
“Kuruköprü’nün eski ruhu var mı?” diye sormayın;
Sessiz kalmayı tercih ederim!..
***
Kuruköprü’ye her gelişimde vazgeçilmez tercihlerim vardı..
60 yıl öncesi, ya Niğdeli Hüseyin Amca’nın sihirli formülü ile yaptığı vişne suyuna limon karıştırarak içerdim..
Ya da Şalgamcı Ali Göde’nin küçücük tezgahının önünde kocaman kulplu bardakta “denesi bol” şalgamın tadına doyardım..
Şalgamcının yeri o zamanlar tam köşede, azıcık daha büyücek bir yerdeydi.. Sonra Emlak Bankası oldu, içeriye kaydı, ufaldı..
Çetinkaya mağazası yapılırken azıcık yeri oynadı ama hep orada kalmayı başardı ..
***
Haydi birlikte 1965 ve sonrasına gidelim..
Adana Ticaret Lisesi’nde edebiyat öğretmenimiz Neyire Akış ile sıkça Kuruköprü’de karşılaştırdık.. Hem bizim okulda, hem o dönemin “sosyetik kız mektebi” olan Ayas Koleji’nde derslere girerdi Neyire öğretmen..
O dönemlerde 40’lu yaşlarda olan ama yaşını hiç göstermeyen Neyire öğretmen, Ayas Koleji ile Ticaret Lisesi arasındaki yolu, adeta kaldırımları titreterek yürürdü..
***
Haydi biz gençtik, yürürdük onca yolu..
Ama Neyire öğretmen de, gençlere taş çıkarırcasına, “ceylan gibi sekerek” Kuruköprü, Dörtyolağzı, Atatürk Caddesi, Vali Yolu’nu takip ederek Kapalı Spor Salonu’na kadar sohbet ede ede bize yol arkadaşlığı yapardı..
Yürürken yetişmekte zorlandığımız öğretmenimiz, hava şartları elverdiği sürece, yağmur – çamur yoksa bizi kesinlikle yalnız bırakmazdı..
***
Öyle güzel ve zarif bir bayanla birlikte yürümek, bizim gibi bıyıkları yeni terlemeye başlamış gençler için büyük bir keyifti..
Atatürk Parkı’na yaklaştığımızda, “Haydi girin koluma, Adanalılar delikanlı görsün” diyerek bizi onurlandırması vardı ki, sormayın gitsin..
O yol nasıl biter, nasıl zaman çabucak geçerdi, hiç anlamazdık..
Onu da bir zahmet sormayın!..
***
Bizim yol arkadaşlarımız arasına okuldaki kız öğrenciler de katılırdı. Neyire Hoca’nın manken gibi dimdik görüntüsü ve ceylan gibi sekişini taklit etmeye çalışan kız arkadaşlarımıza bakar, şakalaşırdık..
Biz bir bayanın yanında nasıl yürüneceğini, kız arkadaşlarımız da zarif bir hanımefendinin nasıl yürümesi gerektiğini Neyire Akış öğretmenden öğrenmiştik..
***
Beni elimden tutup Adana Radyoevi’ne getiren ve o dönemin en genç ajans spikeri olmamın yolunu açan Neyire öğretmenimiz günün birinde sınıfta, Cahit Külebi’nin, “Cebeci Köprüsü” şiirini okumuştu..
Şiirin yazılı olduğu parşömen kağıdı bana uzatıp, “Tam Kuruköprü’den geçerken, aklından bu şiiri geçir.. Etrafa belli etmeden, içinden bu şiiri oku.. O zaman o yolda yürümek, oradan geçmek sizler için daha anlamlı, daha eğlenceli olacak!” demişti..
Kuruköprü’nün altından tren geçmiyordu ama; şiirde anlatılan insan manzaraları, Cebeci Köprüsü ile sanki ikiz kardeş gibi birbiri ile örtüşüyordu..
Kuruköprü’nun her bir adımı, her bir köşesi değişik ve her biri roman olacak öyküler barındırıyordu..
Gözünüzü kapatıp bir an orada, o yıllarda olduğunuzu hayal edin!..
***
Kuruköprü’nün kuzeye bakan tarafını, hamalların, körlerin-topalların, oturup nasibini beklediği bir karınca yuvasına benzetirdik ondan sonra;
Hem Cahit Külebi’den, hem Neyire Öğretmenden esinlenerek..
O dönemlerde Karaisalı Yolu denilen bölge onlarca, yüzlerce işsizin “umut ışığı” aradığı, gündelik iş peşinde koştuğu, tam anlamı ile “ekmek kapısı” idi..
Kuruköprü’nün köprü olduğu zamanları görmedik ama;
“Altından neler geçti zamanında,
Kim bilir?..
Ya benim aklımdan geçenler?
Kimse bilmiyor” diye dert yanmadan geçerdik Kuruköprü’den..
***
Kuruköprü bir anlamda bizim zamanımızdaki Adana’nın en merkezi noktalarından biri idi..
O zamanlar şehrin tam ortasından geçen E-5 Karayolu henüz açılmamıştı..
Ankara’dan, Mersin’den gelen tüm araçlar; Hava Alanı, Tekel Fabrikası, Eski İstasyon’u takiben Kurtuluş Caddesi olarak isimlendirilen ana yoldan Kuruköprü’ye ulaşırlardı..
Adana Yapı Sanat Lisesi, Motor Sanat Lisesi, Erkek Lisesi, Ayas Koleji gibi lise dengi okulların öğrencileri tarafından adım adım arşınlanan bu yol bir anlamda Adana’nın batıya açılan “umut ve gelecek” kapısı gibiydi..
***
Seyhan Irmağı’nın eski yatağı kurumuş, Eski Müze, Asri Sinema, Dörtyolağzı, Adliye Sarayı, Orduevi binalarını takip ederek Otobüs Garajı’na ulaşan İsmet İnönü Caddesi oluşmuştu..
Adana’nın diğer yollarına nazire taparcasına, cetvel gibi dümdüz çizilmiş, bir ucundan diğer ucu görülen bu yol Karşıyaka’da Asri Mezarlık, İncirlik gibi önemli mevkilerden sonra Ceyhan istikametine dümdüz giderdi..
Bu yol bir anlamda, Adana’nın Doğu’ya uzanan kapısı istikameti özelliğini taşıyordu..
Bugün Alman Şehircilik Mühendisi Jansen’i kaç kişi hatırlar, kaç kişi bilir, kaç kişi duymuştur bilemem ama:
Bilşnmelidir ki, Adana’daki en önemli 3 cadde olan Atatürk Bulvarı , Ziyapaşa Bulvarı, İnönü Bulvarı onun çizgilerine oluşmuştur..
Ama Jansen’in adı bir çıkmaz sokağa bile konmamıştır..
Bu ayıp bize yeter!
***
Jansen’in çizgileri sayesinde Adana’nın içindeki en önemli arter konumunda olan İsmet İnönü Caddesi’ni kuzey istikametinde kesen Ziyapaşa Caddesi(İstasyon yolu) ile Atatürk Caddesi o dönemlerde yatay mimari özelliklerini bünyesinde barındıran, bahçeli zengin konakları ile Yeni İstasyon’a kadar yanyana birbirine nazire yaparcasına uzayıp gitmişti..
Bu bölge 1940’lı yıllarla birlikte Adana’nın cazibe merkezi olmuş, Kuruköprü’nün yükünü azaltmıştı..
Peki 60 yıl öncesi Kuruköprü’nün fotoğrafını çekmeye var mısınız?
(devam edecek)
*İsmail Arlı ve Ahmet Kardeşler’in anısına