Adana… kendilik… bağımsızlık… Çağrı Öztürk

Ulusal Yarışmada ödül alan filmler üzerine jüriye katılmadığım ve katıldığım, söylenebilecek çok şey olabilir. Ancak aynı festivalde başka bir jüri farklı kararlar alabilirdi.

Bu yıl 28’incisi gerçekleşen Adana Altın Koza Film Festivali, festival direktörü sevgili Kadir Beycioğlu’nun vefatı sonrasında da hüzünlü bir festival atmosferi vardı. Kendisiyle festival yönetiminden ayrı kaldığı sürede görüşmüştük ve bana birçok kişinin dile getirmediklerini yazdığım için teşekkür etmişti. Beycioğlu’na ve sinema adına yaptıklarına her daim minnettar olacağız. Ve ben de o zamanlar, küçük de olsa yanında olabildiğim için mutlu hissediyorum.

Festival, geçtiğimiz senelere baktığımda pandeminin de etkisiyle davetli, katılımcı, film, salon sayısı açısından küçülmeye gitmişti. Ancak yine de Ulusal Yarışma seçkisinde yer alan 10 filmin gösterimleri Adana seyircisinin de yoğun ilgi ve katılımlarıyla gerçekleşti. 

Cannes’da ödül alan veya gösterilen Asghar Farhadi, Apichatpong Weerasethakul, Nadav Lapid filmlerinin de yer aldığı iyi bir uluslararası seçki gösterildi. 

Ulusal Yarışmada ödül alan filmler üzerine jüriye katılmadığım ve katıldığım, söylenebilecek çok şey olabilir. Ancak aynı festivalde başka bir jüri farklı kararlar alabilirdi. N tane ihtimal olabilir özetle. Filmlerin değer halini de ödüller üzerinden tamamen belirlememek gerekiyor her festivalde olduğu gibi. Ve her ödül töreni sonrası, o öyle olmamalıydı, şu şunu almalıydı, bu kesinlikle doğruydu gibi söylemler oldukça yorucu ve yıpratıcı olabiliyor. 

Ve bu nedenlerle Ulusal Yarışmada yer alan benim için önde olan filmlere dair düşüncelerimi paylaşmak isterim:

Zin ve Ali’nin Hikâyesi (Govenda ali û dayka zîn)

Mehmet Ali Konar, Renksiz Rüya’dan sonra çektiği ikinci uzun metraj filmi Zin ve Ali’nin Hikâyesi ile kendi hikâyesini ve de bağımsız ruhunu ortaya koyuyor yine. Filmden çıktığımda senaryosundaki boyutsuzluğu eleştirdim ancak bunun da nedeni büyük ölçüde tam bağımsız ve gerçek bağımsız olmanın, bu coğrafyada kendi sinemasını yapmaya çalışırken karşılaştığı zorluklar. Konar, bağımsız ruhuyla hiçbir destek almadan iyi olan hikâyesini minimal bir sinema diliyle anlatmayı başarıyor. Bundan beş yıl sonra daha iyi biçimlerde bir “Mehmet Ali Konar sineması”ndan bahsediyor olacağız bence.  Filmin özellikle SİYAD ‘Cüneyt Cebenoyan‘ En İyi Film Ödülü ve Yılmaz Güney Ödülü’nün sahibi olması çok yerinde bir karar.

Konar’ın ödül alırken söylediklerini birebir yazmak istiyorum. 

“Bir insanın, bir kişiden çok davranış olduğunu eğer bu insani prensibi kabul etmezsek bizim de bambaşka şeylere dönüşeceğimizi, bir insanın ya da toplumun kendi hayatı üzerine söz söyleme hakkının ona ait olduğunu, bunun temel insani bir prensip olduğunu ve bu prensipleri her zaman korumak gerektiği fikriyle yaklaşmıştım daha geniş planda.  Bunun da görülmüş olmasından çok memnunum.”

Diliyorum ki bu coğrafya, bu ülke o “insani prensibi” kabul edenlerin çoğaldığı, kendi hayatı üzerine söz söyleme hakkı olan yönetmenlerin yalnız bırakılmadığı, istedikleri güçte, olanakta filmlerini çekebildikleri bir yer halini alır.

Makalenin devamı linkte

https://t24.com.tr/yazarlar/cagnur-ozturk/adana-kendilik-bagimsizlik,32527