Adları benzer, kendileri benzemez iki ilginç film – Atilla Dorsay

Atilla Dorsay

Atilla Dorsay, Digitürk’te yayınlanan Mary ve Martha ile Netflix’te yayınlanan Malcolm ve Marie filmlerini yazdı.

İşte ikisi de ikişer isimden oluşmuş adlar taşıyan iki film… Ama benzerlikleri burada bitiyor. Çünkü birbirlerinden öylesine farklı ve hem konuları, hem de sinemasal düzeyleri öylesine zıt ki… Biri Digitürk’te oynuyor, öbürü Netflix’te… Ama bence ikisi de izlenmeyi hakediyor. İlki içerdiği önemli ve dramatik hikâyesiyle; öbürüyse daha çok sinemasal düzeyiyle…


MARY VE MARTHA X X X Yönetmen: Phillip Noyce
Senaryo: Richard Curtis
Görüntü: Roberto Di Angelis
Müzik: Phillip Miller
Oyuncular: Hilary Swank, Brenda Blethyn, Sam Claflin, Frank Grillo, Lux Haney-Jardine, James Woods, İan Redford İngiliz filmi, 2014.

Önce Digitürk’te karşımıza gelen Mary ve Martha‘ya bakalım. Bu 2014 yılında TV için çekilmiş bir film. Onun için, ciddi eleştirmenlerin dikkatini pek çekmemiş. Ama seyirci tepkileri çok ve ayrıca birbirine zıt. Yani bayılanları da var, ortalarda bir yerde not verenleri de… Ben de, duygularıma kulak vererek, beğendiğimi söyleyebilirim.

Film kaderin Afrika’da buluşturduğu iki kadının dostluğunu anlatıyor. Mary Amerikalı bir iş kadınıdır; bir iç mimar. Kocası Peter yoğun biçimde çalışan bir iş adamıdır. Küçük oğulları George’un okul sorunları vardır. Bunun üzerine onu delicesine seven Mary, yaklaşan tatili beklemeden oğlunu alıp Afrika’da bir tatile götürmeyi planlar. Ve itiraz eden kocayı dinlemeden yola çıkar. İyice güneyde, Cape Town yakınlarında bir köye gelirler.

Öte yandan, İngiliz ev kadını Martha, yakışıklı oğlu Ben’in Afrika’ya gidip orada bir şeyler yapmak, örneğin İngilizce öğretmek arzusuna karşı çıkmaz. Ve yaşlı eşiyle birlikte onu yolcu ederler Mozambik denen ülkeye… Ve Ben orada çok mutlu olur, hatta kendisine siyahi bir sevgili bile bulur. Ama ne yazık ki işler iyi gitmez ve iki oğul da malarya, yani sıtma denen ölümcül hastalığa tutulurlar. Kaçınılmaz olarak Afrika dekorunda buluşan iki anneye de çok iş düşecektir.

Bu film bir sinema başyapıtı olmasa da önemli, hatta yaşamsal bir konuya değiniyor; özellikle Afrika’da süregelen ve sayısız insanı, en çok da çocukları vuran o baş belası hastalık… Sonunda ikisi de evlatlarını yitiren iki anne, bunun verdiği acıyla tüm hayatlarını binlerce Afrikalı çocuğu kurtarmak için bir kampanyaya adıyorlar. Bu amaçla, ABD’de senatoyu bu iş için gereken bütçeyi çıkarmaya ikna etmek de bir noktada onlara düşüyor.

Yazının devamını okumak için tıklayın