Araştırmacı yazar şair Cumali Karataş, Adnan Erdoğan’nın Geçip Giden Zaman adlı şiir kitabını inceleyerek dört bölümden oluşan kitabın bölümleri ile ilgili değerlendirmelerini Yeni Adana gazetesindeki köşesinde yayınladı.Cumali Karataş’a babamın kitabına gösterdiği ilgi için çok teşekkür ederim. Kemal Erdoğan
”GEÇİP GİDEN ZAMAN”
Isparta/Yalvaç doğumlu Adnan Erdoğan 1959 yılında Adana’da evlenir, daha sonra da Adana Devlet Hastanesi’nde Genel Cerrah olarak çalışmaya başlar. Adnan Erdoğan’ın şiirlerini yayına hazırlayan oğlu Kemal Vehbi Erdoğan 50 yıllık şiirlerin bulunduğu dört bölüme ayrılan dört kitaplık şiirin bir kitapta yer aldığını belirtmekte. Kitapta, “I.Kitap/Geçip Giden Zaman”, “II. Kitap/Dünden Esintiler”, “III. Kitap/Rüyalar Sayıklamalar” ve “IV. Kitap/Fotoğraf Kareleri” bölümleri yer almakta. Kapak resminde Metin Eloğlu’nun bir portre resmi bulunan kitabın bölüm arkası sayfalarında bölüm fihristleri yer almakta. Eski şiirin sesini yaşatan Adnan Erdoğan “III. Kitap” olan “Rüyalar Sayıklamalar”da “Gazeller”, “Rubailer”, “Tahmisler”, “Şarkılar” ve “Serbest Biçimler” başlığı altında örnekler sergilemekte. Bazı şiirlerinin yan sayfasında şairin el yazısı ile yazılmış o şiiri de yer alırken; şiir kitabının sonunda, kitabında yer alan eski sözcükler için de bir sözlük konulmuş. Ömer Seyfettin’in bir hikâyesinin adı da olan ve gökkuşağı anlamına gelen “Alaimisema” adlı kısa bir hikâyenin yer aldığı kitap girişinden hemen sonra, ilk kitabın girişinde “Sıdıka’ya ithaf var. İnsancıl, mistik, duyarlılıkların görüldüğü kitapta aşk, sevgi, insan, doğa, Anadolu ve Anadolu köylüsü…
Zaman zaman yolsuz düşersen, söz gelişi,
Bir tavr-ı azametle rahle önüne postu ser.
Yüreğinden ak kağıtlar üstüne dökülsün, damla damla.
Bir nice taç beyitler, mısra-i bercesteler. (s.4)
Dört bölümlük olan Adnan Erdoğan’ın şiir kitabının ilk bölümüdür: “I.Kitap/Geçip Giden Zaman”. Kitabı da hazırlayan oğlu Kemal Vehbi Erdoğan yansıtmasıyla, “şiir, edebiyatın uçbeyliği” vurgusu yer alan Adnan Erdoğan, gelenekte salt divan edebiyatı ve aruza kadar ilerlemekle kalmayıp, çağdaş şiire giden yolu da gözleyerek, Atilla İlhan’ı piri ilan etmiş…
Bir yudum kadehtim,
Seninle doldum:
Artık tamam oldum. (Final-9 Ocak 1959-Adana)
“Radyoda kasvetli şarkılar/Puslu bir hava dışarıda./Erimiş kurşun gibi silik, dağınık,/Penceremden görünen Marmara. (s.103) dizeleriyle doğa görselliğini dizelerine taşıyan Erdoğan, bu renk ve görsellik duygusuyla İstanbul’a yüklenir: “Nerede anılarını yitirdiğimiz/İlk gençliğin rüya dolu günleri?/Nerede bir bakışın ardından/Kararmak bilmeyen ümitlerimiz?(s.48) İstanbul’un ışıkları, Topkapı’da,/Sönük sönük yanar geceleri;/İstanbul’un ışıkları geceyi ışıtmaz./Gönlüm gibi karanlık ve hüzünlü,/Topkapı’da İstanbul’un geceleri. (s.61) “…/Zamandı yanıbaşımızdan çığ gibi akıp giden,/Yalnız o muhteşem dağdı, tek başına duran yerli yerinde.”(s.72) dizelerini de bu doğa coğrafyasının hatırı sayılır dikilebilir şiirsellikle…
Her gün aynı şevkle bekledik aydınlığı,
Her batan günle duyduk aynı özlemi.
Biz bunca tükenmez isteyişlerin esiri,
Sürüsüyle uyumsuz, uslanmaz, çılgın ve serseri,
Tırmanmağa çıktık başı bulutlara varan bu dağı. (s.72)
İnsancıl ve çoğulcu düşünen Erdoğan, garipler, sarhoşlar için duyarlılıklar da yakalar. Genelde dört dizelik bölümlerden giden, geleneğe önem veren, hece ölçülü şiirlerinde uyaklar görülen, “…/Yanık çehresinde bir ince tebessüm/Bıçak yarasından derin.”(s.37);“…/Buzlu sular dindiremez/Dudaklarının verdiği susuzluğu”(s.20) gibi renkli yansımalar taşıyan dizeleriyle şiirini kurarken özgün görsellikler taşıyan dizelerle sanat yapar.
Bir gün her şey değişebilir,
Bozulabilir kurulu düzen.
Yüreğinde yangınlar tutuşabilir,
Aşk çıkıp gelir, haber vermeden” (s.57)
“Her canlı bir yaşama türküsü tutturmuş/…/Bu aşktır! Böyle içimizi titreten.”(s.17) anımsatmasının altını çizen Adnan Erdoğan; “Bir gün uzaklardan çıkıp gelecek, herhalde,/Rüyaları hakikat olacak./Kalbini mutlulukla dolduracak,/Mor cepkenli, küheylanlı şehzade” dizeleriyle beklentisini ortaya koyarken; “Aşktan ümidini kaybetmedi asla, o dildade,/Bir gonca çiçekti, zamanla sarardı, soldu./Artık gelse de, çok geç oldu./Mor cepkenli, küheylanlı şehzade.(s.105) dediği dizeleriyle beyaz atlı şövalyesini kırmızı kiremitli evin önünde bekletir.
Rüzgârlar yelkenleri şişirmek ister,
Gemiler açılmak ister enginlere durmaksızın
Kızlar öpülmek ister, rüyalarında
Aşkın sonsuzluğu içinde uzun uzun (Arzu-s.77)
Özenle hazırlanan kitapta yer alan sözcük dizininin Anlamı beter sözcüğünün kökünden geldiği için kötü olarak algıladığımız“bet” (s.19) sözcüğünün anlamı yer almıyor. “Bednam” ise “Adı kötüye çıkmış” olarak yer almakta.
“Çağrışımlarla yüklü dolaylılıkla/Sen sevmediğini söyle zararı yok;/Göklerin sonsuzluğu sürüp gidiyor/Sürüp gidiyor gecelerin karanlığında/Çılgın sevişmelerin yorgunluğu. (s.21) dizelerini söyleyen düş ve rüyaların şairi Adnan Erdoğan; “Ömrünüz…” geç ömrümü falcı;/Herhalde saçından uzundur/ Hayret! Nasıl bilmişim?/“Uzayacak..”mış (s.23) “…/Güneş yaralı bir ejder sanki enginde/ Ve kanlı bir ağız gibi açılmış deniz.”(s.25); “…/Ejderleri yeryüzüne sal/Unutulmuş efsanelerden.”(s.35) gibi dizelerle aşk ve sevginin düşselliğini, kurmaca masalcılığına da taşır. “Bulutlu geçmiş seması çocukluğumuzun”(s.62); “…/Ufkun kızaran erguvanında/Hayallerin tutuşup yanması yeniden”(s.66) ve “Öptüler dalgalar uzak yolunu/Döktüler mehtaba maceramı deniz/…” (s.162) gibi gerçekçi ve gerçeküstü duygulanımlarını da şiirinde az görülen somut ve soyut imgesellikle anlamlandırmaya çalışır.
“DÜNDEN ESİNTİLER”
Hiç bitmeyecek aşk, heyecanlar, düğüm düğüm;
Her gün yeni bir hazla örülmüş gördüğüm.
Bir menzile varmakta iken bir başka ufuk,
Rüya gibi zengin bir ömür şimdi sürdüğüm. (Hayal Ömrüm-s.141)
Adnan Erdoğan, “II. Kitap” olan “Dünden Esintileri”, Divan edebiyatı nazım şekilleri olan gazel, rubai, tahmis ve serbest şiirlere ayırmış… Rabia Hatun ile Ömer Hayyam’a gazeller yazan Erdoğan’ın gazelleri de, gazelin teknik yapısına özgü ve temel içeriği olan güzellikten, aşktan, aşk ıstırabı, şarap ve eğlenceden söz etmekten uzak değildir. “Gazeller” bölümünde Nedim’in şiirinden dize alan, Yahya Kemal’den söz eden Erdoğan; “Gazeller” bölümündeki 11 gazelinin yedisi genel yapıya uygun olarak beş beyitten; olabilirlik vurgusuna uygun olarak ikisi yedi beyitten, biri de altı beyitten; biri ise, kural dışı olarak dört beyit artı üç dizeden; oluşan şiirdir ki, burda hemen teknik yönden bir kural dışılık göze çarpar;ilk beyitten sonra gelmiş olsaydı Aruzla yazılan gazellerin ilk beyitindeki iki dizesinin aa dizimine göre kendi içinde uyaklı, diğer beyitler ise genelde redif yapısına yer veren gazellerdeki diğer beyitler ba-ca-da ve ea… dizilişine göredir. Bunun bir örneğini, şiirde anılan ve Türk Müziği’nde klasik bir eser olan “Rintlerin Akşamı”na gönderme yapılan bir şiirinde buluruz.
RİNTLERİN AŞKI
Ol rint ki aşkı meşkedecek bahtiyâr olur,
Encâm-ı ömrü ahiri sonsuz bahar olur.
***
Derya’ya benzer aşkı, harâbat ehlinin,
Ânın hurûş-u cûş’u –her an- pür vekar olur.
***
Aşkın eğer bekâsına ermişse rint olan.
Her lâhza kalbi aşk ile hûn, zikri yâr olur.
***
Zahit, tamam-ı ömrümü takvaya hasreder,
Rindin her an ibadeti nim intizar olur.
***
Ey dil! şarab-ı aşk ile ateşle kâr’ını,
Rind-i Bülent olan gönül elbette nâr olur. (s.112)
Gazel konusundan biraz daha söz etmek gerektiğinde hemen vurgulanacak bir şey varsa o da Bâki, Nâili, Ali Şir Nevaî, Fuzuli, Nedim ve ŞeyhülislâmYahya gibi Divan şairlerinin bu alanda tanınmış olduklarıdır. Divan şiiri döneminde, iyi bir şair olmanın ölçütünün gazel yazılmasıyla koşutluk taşıdığıdır. Beyit sayısının genelde 5-15 arasında değişmesine rağmen, 5-7-9-11 sayılarıyla da kullanıldığı gazeldeki ;
Anlamın, şiirin bütünlüğünde değil de beyitin bütünlüğünde arandığı gazelin ilk beyitine “matla” (doğuş yeri), ikinci beyitine “hüsn-imatla”, son beytine “makta”(bitiş yeri), sondan bir önceki beytine “hüsn-i makta”; şairin mahlasının bulunduğu bölüme mahlas beyti ya da “mahlas-hâne”, şairin isminin geçtiği beyite “taç beyit”, en güzel beytine “şah beyit” ya da “beytü’l-gazel”, gazelin bütününde aynı konu işleniyorsa “yek-ahenk”; tüm şiirin aynı söyleyiş güzelliğine sahip olmasına “yek-âvâz”, dize ortalarında uyaklı olan gazellere ise “musammat gazel” dendiği gazel ile ilgili bilgiler arasındadır. Dört kitabın,dört bölüm hâlinde yer aldığı “Adnan Erdoğan’ın “Geçip Giden Zaman” adlı şiir kitabının girişinde, “Aruza karşı olanların ilk söylediği şey, Türkçeyi yabancı dillerden, örneğin Arapça ve Farsça’dan kurtarmak gerektiğidir…” vurgusunu yapan Adnan Erdoğan; buna karşılık olarak sürdürdü konuşmasında; “…Oysa ki, bugünkü dünyada birbirinden etkilenmeyen hiçbir ülke yoktur. Ayrıca yabancı dillerden alarak kendi dilimize transfer edilmiş çok değerli deyimler, sözcükler vardır. Bunlar dilimizi zenginleştirir. Zaten divan edebiyatı yolu ile Türkçemize gerek batıdan gerek doğudan çok sözcük geçmiştir.” savında bulunur. Şair Hüseyin Ferhad’ın da; “Vezin, form birer olanaktırlar:Aruz, beyit, hece, dörtlük, serbest müstezat. Şairi ‘kayda değer’ kılan yeteneği, yaratma yetisi, şiir bilgisi ve görgüsüdür. Adnan Erdoğan Bey’in şiirleri, kültürel mirasımızın iç dinamikleriyle örtüşür erktedirler. Demek ki sosyal ve siyasi değişimler ‘insani’ olanı, ‘insanın özü’nü değiştirememektedir. Yoksa Hayyam’ın, Fuzuli’nin, Yahya Kemal’ın hayat ve hayal tasarımlarıyla onun kurduğu bağ, zihinsel ve duygusal ilişki nasıl açıklanabilir! Geçip Giden Zaman adı üstünde bir seyr-ü sefer defteridir. Hisli, hüzünlü, içine doğduğu coğrafyayı seven bir insanın mühimmat defteri…” olarak değerlendirdiği bir şiir çizgisi Adnan Erdoğan’ın poetikası.
Sun aşkını cana! Bana peymane ile,
Ateş verelim aşk ile rindan’e bile.
Dem sürdürelim, şevk ile divane dile. (İşret-s.128)
“Rubailer” bölümünde kendi şiirlerinden 23 örnek veren Adnan Erdoğan Aşk, şarap yaşam, hayat felsefesi, tasavvuf gibi tematik konulardaki rubailerini aaba düzeninde yazar. Burda biraz da araştırmamızı rubailer yönüne kaydırmamız gerektiğinde, rubailerin dört dizesi birbiriyle kafiyeli aaba ya da aaaa örneği bir uyak düzeninde yazıldığını; dört dizesi birbiriyle kafiyeli (aaaa) olan rubailere “rubâ’i musarra” ya da “terâne” denildiğini; nazım kalıplarından farklı olarak, bu nazım şekline özgü ve sayısı 24’e kadar ulaşan özel vezin kalıplarıyla yazıldığını görüyoruz. Bu kalıplardan, “mefûlü” ile başlayan 12 vezin kalıbına “ahred”, ”mefûlün” ile başlayan 12 vezin kalıbına da “ahrem” adı verilmiş. Ancak bu özel aruz kalıpları rubaide kullanılırken, her dizede farklı bir vezin kalıbıyla yazılmalıymış. Yani, bir rubaide “ahreb” kalıbı ile yazılmışsa, rubainin dört dizesinde de “ahreb” kalıbı olmalıdır. Mahlas kullanılmayan rubailerde, bir şairin yazdığı rubai fazlaysa bunlar divanların sonunda kafiyelerinin son harflerine göre kullanılmıştır. Açık hece sayısı fazla olan “Ahrem” kalıplarının Türkçe’nin ses sistemine uygun olmadığı için, Türk şairleri tarafından, daha âhenkli olan “ahreb” kalıpları tercih edildiği edebiyat notları arasında yer almaktadır. Asıl doğduğu yer olan Fars şiirinde daha fazla kalıplarda kullanılmış olsa da divan edebiyat tarihimizde bizim şairlerimizin bu kalıpların içerisinden seçtiklerini kullanmışlardır. Bu dört dizelik mahlasız İran’dan geçen rubaının en tanınmış şairi Hayyam ve bizim edebiyatımızda ise Azmizâde Haleti, Ömer Hayyam, Kara Fazlî, Nâbi ve Yahya Kemâl gibi şairler olduğu görülüyor.
Bir ben mi varım sadece, benden içerû?
Bilmem ki neler gizli, bedenden içerû?
Ol denli bela kendime kendim, usandım,
Şekvası dil’in belikli tenden içerû. (Sırrı Ezeli-s.139)
“Tahavvül” (Değişim) adlı şiirinde “Hicranı yanık bağrım oymuş bakışın,”/Zalim! Beni işkenceye koymuş bakışın./Lakin, niye bir göl gibi durgun bugün o;/Tez çağda neden zulmüne doymuş bakışın.” (s.127) dizeleriyle kinayeyi de tariz bir duruşla çağrıştıran çift yönlülükle, memnunsuzluk ve memnuniyet ifadesini birlikte yansıtarak, bir bakışın oyduğu yüreğin işkencesinden yola çıkıp, kendi ifadesiyle, tadına doyamadığı bakış zulmünü! beklemeyi sürdürmektedir. “İşret” adlı rubaisini de öne süren Erdoğan; içerik olarak yine aşk ve gururun bir arada bulunduğu iki yönlü sevdalı bir hâlin baş eğilmezliğini sakın uyarısıyla helal sevda niteliğine taşımaya çalışırken, Mecnûn’un izinden gitmeyi sürdürür:
Arzetme sakın derdini canana gönül,
Zinhar ki halel gelmeye sevdan gönül
Pervane misal, aşk ile yanmak yaraşır,
Ol sırra eren mecnun-u rindane gönül. (Pervane-s.132)
Verilen bir divan edebiyatı örneği “Tahmisler” üzerine… Bu bölümde yer alan üç şiirinde de Ahmet Haşim, Yahya Kemal ve Râsıh’tan örnekler veren Adnan Erdoğan; beşli tahmislerle anlam ve uyak/şiirsellik yönünden örneklerini sergiliyor… Uyak düzeni aaaaa/bbbba/cccca/dddda/eeeea olan tahmisin, bir şairin yazdığı gazelin beyiti üzerine diğer bir şairin beyitlerin uyağına uygun olarak eklediği üç dizeden oluşuyor. Kendi şiirlerine tahmis yapan şairler de olmuş. Ayrıca, tahmislerin gündemde olduğu dönemlerde alıntı yapılan şaire duyulan saygıyı da yansıtıyormuş.
Adnan Erdoğan’ın da, “Tahmisler” bölümünde üç tahmisinin bulunduğunu belirtirken; burda, Erdoğan’ın, “Tahattur” (Hatırlama) adlı dört bölümlük tahmisinin 1. ve 5. dizelerinin Ahmet Haşim’in 4 dizelik “Bahçe” adlı şiirinden alınarak, 4 beşlik olarak yazılan farklı bir tahmis uygulamasının denendiğini görüyoruz.
“Bir acem bahçesi, bir seccade,”
Bir hayal sevgiye ruh dildade.
Bin tahattura gönül üftade,
Boyun eğdikçe çiçekler bad’e,
“Dolduran havzı ateşten bâde” (Tahattur-s.46)
“Üstüne” adlı şiirinde ise beşlisini tamamlayan Adnan Erdoğan alıntı olarak şiirine aldığı ve alışılmışın dışında dört bend olarak yazdığı, her bölümün 4. dizesinde de Râsıh’ın bir dizesine yer vererek yine farklı bir tahmis yaptığı, rediflerin vuruculuğuyla da akıcı bir şiir yakaladığı görülür.
Seçme canan canımı, kurban kurban üstüne,
Verme mevlam yâr diye, düşman düşman üstüne,
Dertli gönlüm cevrine isyan isyan üstüne,
“Süzme çeşmin gelmesin, müjgân müjgân üstüne,
Urma zahmin sineme peykân peykân üstüne.” (Üstüne-s.148)
Şairin, beşlilerinin son iki dizesini Yahya Kemal’den alıntıladığı “Uyanmasın” adlı tahmis örneğinin tahmis gerçeği konusunda somut ve beşli bend olarak alışılagelen bir deneme olduğunu belirtmek gerekir.
Sâkî sunup şarabı piyaleyle bülbüle,
Sermest’i cûş-i nûş idelim, söyle bülbüle,
Yetsin sazın refakati nağmeyle bülbüle,
“Ey gül! Sükûta varmağı emreyle bülbüle”,
“Gülşende mest-i zevk olan ahbab uyanmasın.” (Uyanmasın-s.147)
Şeyh Galib, Beylikçi Arif, İzzet Molla, Leylâ Hanım ve Şeref Hanım’ın en çoktahmis yazan işairler olduğunu okurlarımızla paylaştıktan sonra sıra “II.Kitap”ın “Dünden Esintiler”inin son bölümü olan “Şarkılar”dan birkaç örnek vermeliyiz. Burda da altı şarkı örneği veren Adnan Erdoğan’ın şiirleri 1, 2, 3 ve dört dörtlük olarak geçmektedir. Yalnız 3 dörtlük olan “Mazide Kalan Aşk” (s.151) adlı şiiri dörtlük, beyit, beyit, dörtlük dizilişindeki iki dörtlük ve 2 beyitten oluşmaktadır. Burda da Erdoğan’ın bir farklılık peşinde olduğu düşünülebiliyor. Şairin güzel şiirleri yer alıyor…
GÖNÜL YORGUN
İşte güneş batıyor, ufuklar ötesinde,
Gönül yorgun, hüzünlü, yılların ötesinde.
Yiten umutlar dolu, şarkıların sesinde,
Gönül yorgun, hüzünlü, yılların ötesinde.
***
Gün döndü akşam oldu, mavi sular karardı,
Son yolculuk telaşı bir an ruhumu sardı.
Bilmem ki bu dünyada özlenecek ne vardı?
Gönül yorgun, hüzünlü, yılların ötesinde. (s.153)
Şarkının tarihçesine baktığımızda ise Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı, bestelenmek için yazılan şiir olduğunu görüyoruz. Aruz kalıplarının her türü kullanılarak, bestelenmeye uygun ölçü kalıplarıyla yazılan şarkının 5-6 dizelik bentleri de olsa da, çoğunlukla dört dizelik bendlerden oluşuyor. Daha özlü olan üçüncü dizesine meyan, dördüncü dizesine de nakarat denilen şarkı aşk, ayrılık, sevgi, sevgili, içki, eğlence, neşe vb. gibi içerikle besleniyor. aaaa-bbba-ccca-ddda-eeea kalıplarını takip eden bir uyak düzeninde seyreden ve halk edebiyatındaki türkünün karşılığı olan şarkının, Divan edebiyatındaki ilk yazarı olarak Nail-i Kadim’in adı geçerken, Enderunlu Vasıf’ın en çok şarkı yazdığı, Nedim’in de olumlu örnekler verdiği biliniyor. Erdoğan’ın şiirlerindeki bendler de bu uyak yapısına uyuyor.
Bilmem ne beklemiştim, hayaller ötesinde,
Teselli arıyorum, şarkıların sesinde.
Adın dilimde olsun, son gün, son nefesimde,
Ruhum aşka müheyya, yüreğim hasretinde. (Adın Dilimde Olsun-s.155)
“Serbest Biçimler” bölümünde yer alan yedişiirin de serbestten çok, genelde 10, 11, 14 ve 15 heceli şiirlerden oluşan ölçüye daha yakın örnekler olarak yer alıyor. “Şiir Bahçesi” (s.159) adlı şiirinde ise, divan şiirindeki ustaları olan Şadi-i Şiraz, Hafız, Mevlânâ, Fuzuli, Nedim, Kelam, Galib ve Baki gibi şairleri doğanın, aşkın güzellikleriyle andığı görülür.
“RÜYALAR SAYIKLAMALAR”
Esrarlı karanlığında evrenin,
Ölümsüz bir ışık yanmadadır.
Ötesinde zamanın, mesafelerin,
Bu aşktır. (s.179)
Üçüncü bölüm olarak yer alan, “III. Kitap-“Rüyalar Sayıklamalar”da yer alan, teknik olarak serbest ağırlıklı çeşitli türdeki şiirlerinden birinde “Aç midelerin kıvranışı etimde yokluğun” (s.175) dizesiyle, başat izleklerinden biri olan aşka yön açarken; “Ben kederli şarkılar isterim,/Aşka ve hüzne dair olsun serapa;/Belki bu hüzün yüklü seslerde,/Bir teselli bulur hasretliğim” diyerek aşk umudunda olan ve uzak türküleriyle baş başa yalnızlığında volta atarken içinde kaybolurcasına kahredercesine kederli şarkılar da isteyen Adnan Erdoğan, duygularını, belki bir ağıt ya da türkü örneği, şiirine aldığı kaynağı bilinmeyen bir alıntı dörtlükle ifade eder:
Karşıdan karşıya sıra bademler
Otursun ağlasın, yâri gidenler.
Ölmesin sürünsün, gurbet icat edenler,
Ölüm ver Allahım ayrılık verme.(s.196)
Boğaz’ı gümişi bir yılana benzeten(s.219) Adnan Erdoğan; “Gençlik duman duman savruluyor ellerimizde”/…/Dudaklarımızda kederli, ağlayan şarkılar”(s.210), “Dilsiz ufuklara bakıyorum uzun uzun”213), “Kopuk rüyalar görüyorum tedirgin uyanışlarla” (s.219) gibi şiirinde az kullandığı süslü dizelerle “Kendi eşkıyalarının kendi yolunu kestiği vadide ilerlerken”, bir yandan “Sana gelmeye kandıramam doğrusu/ İçimdeki kahrolası şeytanı;/Bana senden daha düşman gurum derken”(s.224), diğer yandan da:”Yapraksız, çiçeksiz kalmış dallarım,/Bırak güzelliğinin güneşinde yeşereyim/Ya da yokluğunla sararıp solayım.”(s.228) serzenişinde bulunur aşkın çelişkiler ruhsallığıyla. Sonra da, ikna edemediği sevgilisi için ekler: “Bir sevsen, benim gibi bir sevsen inanırsın/Ruhuna sönmez güneşler doğduğuna/Bu dünyada tek sevdalı kendin sanırsın.”(s.231) Zaman zaman bir düş, masal atmosferine giren “Rüyalar Sayıklamalar” şair içindir sanki aşağıda yer alan dizeler:
Yaşamak bu anda her zamandan güzel,
Geçmiş günlerim gözümde canlanıyor birer birer..
Yüksekten bir uçuruma bakar gibiyim,
İçimde korkulu esintiler…”(s.200)
“FOTOĞRAF KARELERİ”
Seven bir insanın birdenbire,
Taze bir fidan gibi kökünden,
Sökülüp gideceğini sanmıyorum” (s.318)
Vazgeçilmezliği olan bu kadar köklü ve derin bir sevgi için de; düşüncelerinin türetilmesi doğaldır diyebiliriz “IV.Kitap-Fotoğraf Kareleri”nde. ”Mümkün Değil” adlı şiirde geçen “zağlı” sözcüğünün sözlükte yer almadığını anımsatarak “Fotoğraftakiler”e girdiğimizde; “Dalgasız birdeniz gibi ömrüm,/Sıkıntılı, hedefsiz, heyecansız,/Binbir tereddüdün cenderesinde./Oysa ki, hayallerim,/tutkularım,/Gelmeyecek muhteşem günlerde.”(s.293) dizeleriyle karşımıza bir umut fotoğrafıyla çıkan Adnan Erdoğan; iki şiirde yaşamaktan kaynaklanan sıkıntıları şiirsel bir duygulanımla ortaya koyar…
Şimdi bütün arzulardan, günahlardan yorgun,
Şimdi bütün aşklardan, kadınlardan yorgun,
Şimdi ufkum bomboş, ışıksız, zindan,
Şimdi kavgalardan usanmış, yapayalnız;
Şimdi öylesine bıkmışım yaşamaktan. (Kavgalardan Sonra-s.268)
***
Bir ot gibi boy vermek içinse yaşamak;
Yahut bir altın kafeste, mahsur, kuş gibi.
İnsan oluşumuz neye yarar?
Geniş olmalı insanın dünyası;
Set çekmemeli çevremize hudutlar.
***
Gel gör ki biz, semada solgun yıldızlar gibiyiz,
Çevremizi aydınlatmıyor ışığımız;
Yolumuz üzerinde tuzaklar, karanlıklar…
Mümkün değil değiştirmek bu düzeni,
Bir gün mumu söndürecek rüzgâr. (Aranış-s.269)
*(Geçip Giden Zaman/Adnan Erdoğan/İlke Kitap/Nisan 2007/384 sayfa)
Cumali Karataş Kimdir?
Rençber bir ailenin çocuğu olarak Adana’da doğdu. Toros İlkokulu, Beşocak Ortaokulu ve Yapı Meslek Lisesi’nde okudu. And. Ünv. A.Ö.F. İşletme bölümü 2. sınıfından ayrılıp, daha sonra Sosyal Bölümler’den ön lisans ve İşletme’den lisans aldı. Simit, eskimo ve yağlıyavan satıcılığı; kunduracı çıraklığı; pamuk toplama, kazma dövme ve gül işçiliği gibi toprak işlerinde ırgatlık yaparak ilkokuldan liseye kadar okudu.Almanya’da inşaat ustası olarak çalıştı. Askerliğini Balıkesir-Çayırhisar ve İstanbul-Hasdal’da ordunatım olarak tamamladıktan sonra sebze ve pamuk satıcılığı gibi işlerin yanı sıra; yol yapım kontrollüğünde sürveyanı, duvarcı ustası, duvarcı taşeronu, inşaat kontrolörü, V.Öğretmen, Polis Memuru özel sektörde inşaat kontrolörü, Üretim Müdürü, Gayrımenkul Uzm., İnş. Şantiye Şefi Yrd., Kitap Dağıtım, Haber Koordinatörü, Yayın Koordinatörü, Basın Danışmanı ve Yayın-Tanıtım Danışmanı ve Yayın-Tanıtım Koordinatörü gibi işlerde çalıştı. Gazete, dergi ve yayın evi olarak sanat danışmanı ve editörlük yaptı.Güvenlik Görevlisi, Memur ve İnşaat Teknisyeni olarak çalışıp, ayrıca Basın Danışmanı (1999-2002) olarak hizmet verdiği Halkbank’tan İnş. Tekn.-Yönt. Yrd. olarak emekli oldu.Evli ve üç çocuk babası olup Adana’da yaşamaktadır.
Cumali Karataş hakkında daha detaylı bilgi için tıklayın