90 yaşında hayata veda eden Ara Güler, Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük foto muhabiriydi. Nuh’un Gemisi’nin izini sürmüş, Nemrut Dağı’nı dünyaya tanıtmış, Afrodisyas antik kentinin keşfedilmesini sağlamıştı. Dünyayı gezmiş, Churcill’den Dali’ye, Hitchcock’tan Picasso’ya ünlü isimleri fotoğraflamıştı. “Fotoğraf tarih olayıdır. Tarihi zapt ediyorsun” diyordu.
“BEN fotomuhabiriyim, fotoğrafçı değilim. Kati surette sanatçı da değilim. Ben gördüğümü çekerim. Fotoğrafçıyla fotomuhabiri çok farklıdır. Fotomuhabiri bomba patladığı zaman bombaya giden adamdır. Fotomuhabiri tarihi makinesiyle yazan adamdır.” Önceki akşam 90 yaşında hayata veda eden Ara Güler, mesleğini böyle tanımlıyordu. Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük fotomuhabiriydi o; tartışmasız. Türkiye’de fotoğraf denildiğinde ilk akla gelen isim olmanın ötesinde, fotoğrafı tüm hücrelerinde hisseden bir bilgeydi. Sosyolog Ali Akay’ın deyişiyle “Fotoğraflarıyla İstanbul’un ruhuna dokunmuş bir büyücü”ydü…
İSTANBUL’U KAYDEDİYORUM
Ara Güler’in 1950-60’larda çektiği İstanbul fotoğrafları, kentin o zamanki haline ilişkin en önemli görsel hafıza bugün. İstanbul’un yavaş yavaş değişmeye başladığı, Osmanlı’dan izler taşıyan köhne binaların yerini yenilerine bıraktığı bu yıllarda Güler, yitip gidenin farkındaydı. Sokaktaki insanı, onu çevreleyen hayatı, Kumkapı’daki Ermeni balıkçıları, kısacası İstanbul sevgisini ölümsüzleştirdi: “Ben kaybolmakta olan İstanbul’u kaydediyorum, bitmekte olan bir şehri. Biliyorum çünkü yok olacak ve göstermek lazım. Eski şehirden hiçbir şey kalmadı. Şehrin estetiği değişti. Uygarlık ileriye gidiyor ama insanlar güzellik anlayışını kaybetti.”
İşte bu tarihi fotoğraflar Nobelli yazar Orhan Pamuk için de en büyük ilham kaynağı oldu: “Ne zaman fotoğraflarına baksam yazı masama koşup bu şehir hakkında yazı yazmak istiyorum.”
DÜNYACA ÜNLÜ İSİMLER, EN ETKİLİ DERGİLER
Şebinkarahisar’dan göçen Ermeni bir ailenin çocuğu olarak 16 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğan Ara Güler, İkinci Dünya Savaşı sonrası ‘fotojurnalizm’in yükselişe geçtiği, Henri Cartier Bresson’dan Sebastio Salgado’ya efsaneleşmiş isimlerin değişen hayatları ve toplumları görselleştirdikleri bir dönemin fotoğrafçısıydı. 1953’te Bresson’la tanışıp ünlü Magnum Ajansı’na katılmış, ‘an’ı yakalamanın peşinde dünyayı gezmişti. Fotoğrafları Life’tan Stern’e dönemin en etkili dergilerinde yayımlanmış, Hitchcock’tan Picasso’ya, Dali’den Churchill’e, Aragon’dan Tenesse Williams’a ünlü sanatçı ve politikacıların fotoğraflarını çekmişti.
EN MÜHİM ÜÇ RÖPORTAJIM
Fakat ne Picasso, ne Churchill… Ara Güler için en önemli işleri şunlardı: “Ben gazetecilik hayatım boyunca çok önemli üç iş yaptığıma inanıyorum. Bunlarla insanlık tarihine hizmet ettiğimi sanıyorum. Nuh’un Gemisi,
Nemrut Dağı, Afrodisyas… Bunlar benim en mühim röportajlarım.” Zira Güler’in 1958 yılında Aydın’ın Geyre bölgesinde tesadüfen keşfettiği Afrodisyas antik kenti, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmişti. Bir baraj açılışı için bölgeye gazeteci olarak giden ve dönüşte yolunu kaybeden Ara Güler, bir köyden geçerken köylülerin tarihle iç içe yaşadığını görmüş, çektiği fotoğraflar Times’ta yayımlanınca büyük yankı uyandırmıştı: “Gidiyoruz, gidiyoruz yine aynı kayalıklara geliyoruz. Kaybolduk! Baktım bir ışık var. Bir kahve… Kahveye girdik, adamlar oyun oynuyor. Lüks lambasıyla aydınlanıyordu. Biraz sonra gözüm ışığa alıştı, bir de baktım ki kahvede masa yok. Sütun başlıklarını masa yapmışlar ve üstünde domino oynuyorlar.”
Sonrasında ABD’den gelen arkeologlar, Geyre’de araştırma yapmış ve burasının Roma İmparatorluğu’na ait, tarihi M.Ö. 500’li yıllara dayanan, ismini tanrıça Afrodit’ten alan Afrodisyas antik kenti olduğunu anlamıştı.
ONUN FOTOĞRAFLARI ANADOLU DESTANI
Yaşar Kemal’in “Onun fotoğrafları büyük bir Anadolu destanıdır” dediği Ara Güler ne şanslı ki, yaşarken kendi adını taşıyan müzenin açılışını da görmüştü. 90’ıncı yaş günü olan 16 Ağustos’ta Doğuş Grubu tarafından hayata geçirilen Bomontiada’daki Ara Güler Müzesi’nin açılışına katılmış, kitabını imzalayıp dostlarıyla fotoğraf çektirmişti. Türkiye tarihinin görsel hafızası niteliğindeki eşi benzeri olmayan Ara Güler Arşivi’nin Doğuş Grubu tarafından tek tek tasnif edilerek dijital ortama aktarıldığını ve Galatasaray’daki Güler Apartmanı’nın da müzeye dönüştürüldüğünü ekleyelim…