Adana Tabip Odası Ölümsüzlüğünün 1. Yılında Yaşar Kemal’i anma etkinliği düzenledi. Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezinde düzenlenen etkinliğe Selahattin Duman, Arif Keskiner, Hasan Özkılıç ile birlikte Yaşar Kemal’in Eşi ve sevenleri katıldı.
SÖYLEŞİ: KEMAL ERDOĞAN
Arif Keskiner’i yakalamışken biz de Yaşar Kemal ve Adana ile ilgili keyifli bir sohbet yapma imkanı bulduk.
*Adana Yaşar Kemal’e yeterince sahip çıktı mı çıkıyor mu? Böyle bir değerimizin anısını daha güçlü yaşatmak için daha neler yapmalı?
Değerbilirliğin sonu yok. 1992 yılında Adana’da Seyhan Şenlikleri yapılırdı. Şenlikten 15 gün önce davet edilmiş 100 kişi toplanır neler yapılabileceğini konuşur, kararlaştırırdık. 1992 de önümüzdeki yıl ‘’Yaşar Kemal Yılı’’ olsun diye bir öneride bulunduk ve katılan 100 kişi de bunu kabul etti. Neler yapılabilere geçtik. Yaşar Kemal’in köyüne bir heykel yaptıralım. Bu kendi heykeli de olabilir, İnce Memed’in de olabilir. Adana’dan Yaşar Kemal’in köyüne bisiklet yarışı yapılabilir. Yaşar Kemal’in sinemacılığı, romancılığı, röportajcılığı gibi paneller yapılabilir. Daha bir dolu yaşar Kemal adına etkinlik önerileri geldi ve kabul edildi. Dağlara çıktık Metin Demir, Yunus Toyguç ve benim içinde olduğum bir ekip heykel için kayalar tesbit ettik. 35 kişilik bir sanatçı ekibi geldi. Yerler tesbit edildi. Kayaları yerlerine çektik. Hatta bu arada belimi incittim ve üç ay yattım. Yaşar Kemal’e bunu anlattığımda bana ‘’öyle olmaz, sen başa geçip hooop diyeceksin başkaları çekecek’’ diye takıldı.
Heykelin açılışına yaklaşık beşbin kişi toplandı. Muhteşem bir açılış oldu. Yaşar Kemal ilk okuduğu Burhanlı Köyü Okuluna imzalı kitaplarını göndermişti. Teslim etmeye gittik. Okul kapanmış. Yanımızdaki gazeteciler ertesi gün ‘’Yaşar Kemal’in okulu kapanmış’’ diye manşet attılar. Bakanlığın devreye girmesiyle okul tekrar açıldı diye biliyorum.
*Bu bereketli topraklarda Adanalının iç dayanışması zayıf. Çevre iller gibi değil. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Bu aslında kültür farklılığından kaynaklanıyor. Örneğin Antep’in kültürü dayanışmaya daha müsait, biz de her şey çok daha bireysel. Biz de bir ağa vardır bir de çalışanlar. Antep’te öyle değil. Antep’li tüccardır, zanaatkardır, meslek sahibi çoktur. Antep öteden beri ticaret merkezidir. Eski zamanlarda pekmezini, üzümünü eşeğe, arabaya yükleyen Antep’li bunları satmak için Adana’ya gelirmiş. Tabii antep’in yapısı da farklı yahudisi, ermenisi, arabı, türkü çok kozmopolit bir yapı.
Adana’da Romalılar bir köprü yapmış, daha sonra 1881 yılında Abdulhamit’in valisi Abidinpaşa Adana’ya gelene kadar yapılan bir şeye pek rastlayamıyoruz. Onun döneminde yapılan Büyüksaat, Kız Lisesi, bazı caddeler, itfaiye teşkilatının kurulması, mavraların geliştirilmesi gibi bazı eserler yapılıyor. Sonrasında gene pek bir şey yok. Allahtan Karacaoğlanımız, Dadaloğlumuz varmış. Bunlar bizim temel kültürlerimiz. Biz onlarla büyüdük. Yaşar Kemal’in backrounduda onlar var. O da Karacaoğlanla, Dadaoğlu ile büyüdü. Daha ilkokul son sınıftayken Osmaniye Ortaokulunda Karacaoğlan üzerine konferans veriyor. Başkaldırı kültürü bu değerli ozanlardan geliyor.
*İstanbul ile Adana arasında kültür, sanat köprüsü nasıl kurulabilir. Yeni ve çok büyük bir müze yapılıyor Adana’da. Zeugma müzesinin Gaziantep’e katkıları ortada iken biz bu köprüyü kurarak Adana’ya nasıl fayda sağlayabiliriz?
Zeugma müzesi Gaziantep’e çok şey kattı gerçekten. Müthiş bir şey. Konseptide çok güzel. Bir etkinlik için Adana’ya geldiğimizde sohbet sırasında Adana Arkeoloji müzesinin kapandığını söylediler. İnanamadım. Ertesi gün Menderes Samancılar ve birkaç gazeteci ile müzeye gittik. Olacak şey mi Adana’da müzenin kapanması. Tabii Adanalıların da buna sahip çıkması lazım. Adanalı sahip çıkarsa müze müzedir. Tepeden inme olmaz bu şeyler.
İspanya’da Barcelona’da MİRO Müzesine gittik. Gezerken bir şey dikkatimi çekti. İlkokul çocukları, başlarında öğretmenleri, yere oturmuşlar, duvardaki Miro resimlerini önlerindeki kağıtlara çiziyorlar. Öğretmenleri de Miro ve onun resimlerini anlatıyor. Çocuk kendi kültürü ile büyüyor. Onun için bir Miro resmi almak istediğin zaman servet ödemek durumundasın. Picasso’da öyle diğerleri de.
Osmaniye’de bir müze yapmak istedik. Turizm bakanlığınca yer tahsisi yapılmış, tahsisatı çıkmış bir yere o zamanın valisi izin vermedi. Başka bir yerde nehir yatağında, deprem riski yüksek ve kimsenin gitmeyeceği bir yerde 200 metrekarelik bir yer yaptırdı müze olarak. Öyle duruyor şimdi. Oraya ne öğrenci götürebilirsin ne de ziyaretçi. Bu nedenle yetkililerin de entelektüel ve vizyon sahibi olması gerekiyor.
*Demirciler çarşısı cinayeti romanını yazarken Yaşar Kemal adı geçenlerden izin almak ihtiyacını hissediyor. Bir yazar bu hassasiyeti neden göstermiş olabilir?
Yaşar Kemal onu kafasında binlerce kez kurgulamıştır. O yürürken yazardı romanlarını. Sakin yerleri sevdiğinden bir zaman Abant’a gitmişti. Sabah erken kalkar göl etrafında iki tur atar ki en az 10 kilometredir. Gelir hafif bir kahvaltı yapar ve odasına çekilirdi ve başlardı saatlerce yazardı. El ile yazar, numaralandırır ve fırlatırdı kağıtları. Odaya girdiğinizde her yer kağıtlarla kaplanmış olurdu.
*Yaşar Kemal’in Bab-ı Ali’ye girişi nasıl olmuş?
Nadir Nadi, o zaman gazete patronu, entelektüel. Yaşar Kemal’in Bebek adlı hikayesini okuyunca ‘’bizim bu dile ihtiyacımız var’’ der. Oradaki dilin, kelime zenginliğinin farkındadır. Bir mektup yazarak Yaşar Kemal’i röportajlar yapması için gazetesine davet eder. Bu akımı daha sonra da Fikret Otyam devam ettirmiştir.
Yaşar Kemal’in yazılarında şiirsi bir dil vardır. Romanlarını okurken şiir okur gibi okursun. Ara Güler ‘’ bir gözyaşı onbeş sayfada zor düşüyor adamın gözünden’’ der. Bense onbeş sayfayı bitmesin diye okurum.
*Şair Arif’i ne zaman okuyacağız. Şimdiye kadar hep anı yazdınız. Şiirlerinizi ortaya çıkaracak mısınız?
Ben şiir okumayı severim. Nazım okurum. Benim şiirlerimi yayınlamak gibi bir niyetim yok. Yakında Nazım’ın yeni kitabı çıktı. Şimdi onu okuyorum.