Bath, banyo ya da hamam anlamında bir terim,
Londra’dan bir saat kırkbeş dk mesafede nefis bir şehir.
Bizdeki tarihi hamamların yanında, ilkokul müsameresi gibi kalır,
Kalır ama, şehri masal kitabı gibi inşa edersen o hamamın etrafına,
İşte o zaman hem akılda, hem gönülde kalır.
Seyahat ile ilgili yazılardaki hayranlık, hep teslim olmuş bir batı hayranlığına,
‘’Sanki bizim memlekette yok gibi’’ teessüf kıyasına indirgenir ya,
Bunu göze alarak anlatacak kardeşiniz bugün,
Aslında insanın değil şehrin, mülkün değil sokağın zenginliğinin sırrını.
Geçicilik esasına dayanan dayanan hayatımızda, en kıymetli bulduklarımızın bile,
Yaşamımızda belirli bir süre olabilen varlığını düşünürsek,
Zenginlik bu sürenin paylaşımındaki kalite ve paylaşımın nasılıyla yakın ilgilidir.
Öyle ki, mülkiyet herşeyin geçici olduğu bu düzen içinde,
Oraya buraya çapa atıp, üstelik paylaşamadan çoğalan bir kalıcı olma isteği gibi.
Sokağın zenginliği ise ortak paylaşım alanında, paylaşılacak şeyin aynı anda,
Hem kalite hem kantite olarak yeterli, teşvik edici ve kalıcı olma halidir ki,
Sokağın, parkların, kaldırımların, cadde ve ortak kullanım alanlarının,
Her çeşit insan için aynı sosyal yararlılıkta, güvende ve paylaşım kolaylığında olması,
İnsanında o zenginliği tadarken alçalıp densizleşmemesiyle vücut bulur.
Bath’ın sokaklarında gezerken, yaşarken kullandığı enerjiyi atık olarak boşaltan insanın,
İklimin, beden ve akli yorgunluğun, gece ve gündüzün farkınının yarattığı enerji atığını,
Asla şehrin nüvesine, sokağına, duvarına, özüne kusmadığı bir ahenk farkediyorsunuz.
Bunun nedeni, şu anda çok kozmopolitan bir çeşitlilik taşısa da,
Yüzyıllardan kalan yapı ve korunmuşluğun verdiği tarihsel düzen içinde sürekli aktarılmış,
Her yeni gelen insana aşılanmış, ‘’nasıl insan ve vatandaş’’ olma ahengi ve dürtüsü.
Kendi ülkesindeki vandallıktan, ilkel savaşlardan, etnik kıyımdan, çaresiz sefaletten,
Belki de ruh ve beden bütünlüğünü sağlayamamaktan kaçıp, gelişmiş ülkelere sığınan,
Burada, ülkesinde huzur ve güveni sağlayamamasının nedeni olan davranışı terkedip,
Sokağın görünmeyen güvenine, çeşitliliğine ve zenginliğine adapte olan insanın,
Mülkiyet ve sahiplenmenin ötesindeki ortak paylaşım lüksünü hissediyorsunuz.
Görünmeyen bir elin, belirsiz bir gözün yüzyıllardır koruduğu Bath sokaklarında,
Bizim bahtımız da böyle olsa şeklinde dolanırken, bunları konuşuyoruz.
∞Ω∞
Peki kendimize soralım bakalım, öncelikle şehirleşmenin, yerleşimin başladığı,
Mezopotamya ve Nil vadisine yakın yerlerdeki ülkelerden,
Taşan ırmakları, denize açılan kapıları, tarım ve hayvancılık alanı olan topraklardan,
İnsanların bu kısıtlı alan ve dar sokaklı gelişmişliğe kaçış ve sığınış nedeni nedir?
Helenistik dönemden sonra içine kapanan doğuya karşı,
Sokak zenginliğinden başlayarak üstünlük sağlayan batının düzeni içinde pedallarken,
Aklım hep insanın kendi akıl gönül yolaklarındaki yaman çelişkilerde.
O gün Bath şehrinde muhteşem bir sokak festivali var.
Nehrin iki yanını süslemiş, yüzyıllardır aynı zihniyetle korunmuş sokaklarda,
Sokakta ortak kültürü ve medeniyetin nimetlerini öğrenilmiş kayıtlarıyla,
Kendi içindeki mistik ve etnik kökenlerini sokaklar dışındaki müstakillerinde yaşayanlarla,
Kozmopolit çeşitlilik içinde bir çeşit cüş-u huruş muhabbetine dalıyoruz.
Şehirlerin insanlara sağladığı imkanlar, hizmetler ve yaşam dinamikleri,
Sosyoekonomik çözümler, bir arada yaşamanın getirdiği ihtiyaç kolaylaması,
Yaratılan artı ürünün peşinde koşan insanları adeta aynı türden bir kalıba sokarken,
Batının yüzyıllardır bunu eğitim ve kurallara uyum stratejisi ile yaptığı aşikar.
Tabii ki yaygın, kaçınılmaz ve layıkıyla eğitim, göstermelik değil,
Mülkün yani asıl mülk olan sokağın adaletin temeli olmasıyla oluşmuş bir süreç bu.
Sokağın, caddenin ve yolun geçmişinin kavranması ve korunmasıyla oluşturulmuş,
Ağacın, parkın, derenin ve tabiatın şehrin içine sıkışmış değil de,
Şehrin doğanın içine usulca ve adapte olarak yerleştirildiği tarihi Bath şehrinde,
Koca bir gün geçiriyoruz, her anında bu konuyu irdeleyip, her noktasına dikkatle.
Çok özgün ve kozmopolit tarihimiz içinden çıkan şehirlerimizin, sokaklarımızın zenginliği,
Onlara yapılan hizmetlerin yada ihtiyaç karşılamaların övüncü içinde kaybolurken,
Kaybolan kimlik ve kültürel varlıklara kayıtsız kalmakla başlayan süreç içinde,
Kendi yetersiz sokak yapısını o şehir kültürünün ve yapılanmasının içine dengesizce taşıyana,
Götürülen o hizmetle verilen onay iyice fukaralaştırdı sokaklarımızı.
Yoksa Bath’ınki ak da, bizim bahtımız kara değil aslında.