Bayılırız Palavraya, Hastasıyız Kulaktan Dolmanın – Emre Toğrul

Bayılırız desteksiz sallamanın insanı yormayan sahte bilgeliğine,

En büyük bilgi dağarcımız, İskenderiye kütüphanemiz ‘’kulaktan dolma’’.

Biliyor gibi, bizzat görmüş gibi, sanki uzmanıymış gibi anlatma hastasıyız.

– ‘’Yaa hiç aklına gelir miydi’’ nin hayret nidası ;

– ‘’Vallaha mı’’ dır, tam da bu yüzden.

Bir kavramı, bilgiyi derinlemesine, fundemental denen özüyle bellemek,

İşimize gelmese de, uğraş gerektirecek olsa da öğrenme hasletimiz zayıftır.

Hap enformasyonun, bize doğruymuş gibi gelenin, hele de beleşinin,

Öylesine biriktirilip, tasnifsiz sunulduğu dimağların palavra kültürü bizimki,

– Kardeş bak hele, böyleyken böyleymiş, ister inan ister inanma,

– Vay be, demek biz yıllardır yanlış biliyormuşuz.

Hop söylenenin akla yazıldığı, ucundan görülenin hafızaya doğru olarak kazındığı,

İhtiyaca binaen arama motorundan bakılıp duyulanın mutlak essah sanıldığı,

Kulaktan dolma üniversitesinin, katmerli palavra fakültesinde edindiğimiz bilgiye,

İllaki kendi öziçsel yorumumuzu katarak anlatmanın doktorantlarıyız, hattızatında.

– Filanca hastalığa falanca çözüm diyorlar,

– Ekonominin düzelmesi için şöyle de böyle derler,

– Suların azalması ve ısınma aslen bundan oluyormuş.

Gerçekten geçerli kaynak, kabul edilir kanıt, zamana ait bir gözlem ve muhakeme,

Yok.

Bilgini asıl temeline inen bir ayırıcı analiz, alt bilgi katmanlarının destekleyiciliği,

Yok.

Palavranın dayanılmaz hafifliğinde, tembel bir algılamanın sürekli tatil modunda,

Dolma kulak, 360 derece dürbün gözler, işkembeden çıkan ses halinde,

Katman katman oluşmuş hakikatin en üstündeki yalancı kremayı yalayıp,

Günümüz safsata kültürünün tam ve eksiksiz neferleri olarak yaşıyoruz.

Olmuşu da, olanı da, olacağı da yüzeyden taramanın, şöyle bir koklamanın,

Ammavelakin derinlemesine anlatmanın, anlatırken kendi bile inanmanın,

Hatta safsata aynı palavra yolağından kendine tekrar döndüğünde şaşırmanın,

Bunları da sosyal medyada meşrulaştırma özgürlüğüyle sarmalayıp,

Toptan bilgi ve bilme kaosuna hizmet etmenin normal davranış olduğu çağda,

Ben buraya, ne yazarsam yazayım boş dostlar.

İtiraf edelim ki, palavranın dayanılmaz hafifliğine ve çekiciliğine hastayız.

Dolalım kulaktan, sallayalım gitsin, bayılıyoruz…

●●●●○○○○●●●●

Fortune dergisinin eski editörlerinden Alvin Toffler’in güzel bir sözü var.

‘’ Geleceğin cahili okumayan değil, nasıl öğreneceğini bilmeyen kişi olacaktır.’’

En büyük eksiğimiz öğrenmeyi bilmemek ve öğrenme tembelliği dostlar.

Bize söylenen, anlatılan, verilen, dayatılan veri, enformasyon yada bilgi,

Her ne olursa olsun onun alt katmanlarını oluşturan baz bir bilgi olduğunu,

Koskoca masalların, romanların basit bir alfabe bilgisinden kaynaklandığını,

Alfabenin o harf denen çizgilerinin ve birleşerek oluşturduğu kelimelerin dahi,

Bir kurala ve esasa dayandığını hep akılda tutmak gerek.

Bugünün dünyasındaki safsata ve oldu bitti kaosu içinde bizi en çok yanıltan,

Dolmalardan, işkembe-i kübralardan, köpeksiz köyün değneksizlerinden üreyen,

Bu altbilgi, kaynak ve kanıtsal dayanaktan yoksun naylon fatura misali bilginin,

Bir kanser hücresinin taklidi gibi sağlıklı bilginin içinde yarattığı illüzyondur.

Artık eğitim sistemimizin dahi öyle bir evrilmeye ihtiyacı var ki,

Önce nasıl öğrenilmesi ve hakikatin ari bilgisine ulaşılması gerektiği gerçeğiyle yüzleşip,

‘’Aaa ne kadar akıllı, herşeyi biliyor’’ dediğimiz yüzeyel enformasyon kremalı çocuğun,

Kendi ailesi ve ilk eğiticilerinin irrasyonel palavra kültüründen kurtulması gerek.

Verilen bilgiler doğrultusunda, şart ve zaman içinde en doğru karara ulaşmak için,

Öğrenmenin hem esas hem de usul olarak rasyonel bir zemine oturması,

Böylece palavranın ve onu gittikçe yaygınlaşan sunum şeklinin anlaşılması,

Bilerek irrasyonel olmakla, bilmeden hatanın ayrımının idraki şarttır.

– Aşıya karşıyım ben, böyleyken böyle yapıyormuş kardeşim?

– Vallaha mı?

●●●●○○○○●●●●

‘’Evet bilgi büyük bir mesele, ama cehalet daha büyük ve ilgi çekici’’,

Böyle diyor Stuart Firestein, günümüz filozof biyologlarından bir ulema.

Boş ve desteksiz, kulaktan dolma ve dayanaksız, asılsız astarsız.

Safsata, ‘’posttruth’’, hurafe, şehir efsanesi, bildiğini zannetme sanrısı.

Kanıtı olmayan, ölçüsüz, usulsüz, esassız, kuralsız ve hakikate uymayan.

Tüm bunlar arasında yol almaya, ömür sürmeye ve yaşadığını anlamaya çalışan,

Ancak bir türlü gerçek bilgiye ve onu nasıl öğrenmesi gerektiğine,

Tam anlamıyla ulaşamayan, vakıf olamayan ve idrak edemeyen insan.

Peki öncelikle nereden başlamalı bu palavradan kurtulma terapisine dostlar.

Tabii ki kendimizden, bilmediğimizi anlatmamaktan, anlatılanı sorgulamaktan.

Safsata ve palavra kültürünün bizsiz yaşayamayacağını bilmekten.

‘’Duyduğuma göre, böyleyken böyle olmuş, oluyormuş’’ tan…