Hayatımız boyunca her nerede olursak olalım özellikle bayramlarda doğduğumuz şehre dönmüş, her bayramı ailelerimizle geçirmişizdir. Hatta bayramda memlekette olmaktan ziyade burnumuzda tüten topraklara gidiyor olma duygusunu bayram sevinci olarak bilmişizdir.
Dönüşteki burukluğu aklımıza getirmeksizin yeniden bir arada olacağımız, sarılıp kucaklaşacağımız, o kalabalık sofralarda yan yana oturacağımız bir bayramı daha karşılayacak olduğumuz için heyecan duymuşuzdur.
Ablalarıma birer küçük ev hediyesi, ağabeylerime birer kutu ağız tadı, küçüklerin bayram harçlığını da ayarlayalım, çam sakızı çoban armağanı misali, en çok bu hazırlıkları ve çocuğun çantasına fazlasıyla yedek giysi koyduk mu, aman unuttuğumuz olmasın, bavulu kapının yanına koyalım en iyisi, en çok bu telaşları sevmişizdir.
Ancak her nedense o bayram, Ankara’ya taşındığımız ilk yıl, ilk defa Adana’ya gelememiştik.
Bugün gibi hatırlarım, bayram sabahına kadar farkına varamadığımız o duygu, sabah Adana’dan gelen ilk telefonla boğazımıza yapışmıştı, gurbette yaşayanlar bunu çok iyi anlarlar, sanki dünyada yapayalnız kalmıştık.
Oysa eşimin ablası da oradaydı, eş dost tanıdıklar da vardı, çocukları lunaparka, parklara götürmüş, bayram ziyaretleri yapmış, hâlâ gülümserim, her gittiğimiz evde istisnasız ikram edilen ekmek kadayıfını çaresiz yemiştik de sonrasında içimizin tatlıdan baygınlığını gidermek için utanmayı, sıkılmayı bir kenara bırakıp bir lokma da ekmek istemiştik.
İşte ben aradan kaç yıl geçerse geçsin boğazımızdan aşağı inerken o bir dilim kuru ekmeğin bize hissettirdiği duygunun ve daha ziyade bu yalnızlık duygusundan kurtulmak için sanki kendimizi daha fazla eğlediğimiz, bunun için çabaladığımız o bayramın anlamını unutamam.
Aynı şehrin içinde ailelerimizden, sevdiklerimizden ayrı geçireceğimiz ikinci bayram olacak bu bayram. Uzun zamandır kimle telefonda konuşursam konuşayım –özellikle yaşlılar- neredeyse herkesten aynı cümleleri işitiyorum; Kendimi gurbette gibi hissediyorum, yapayalnız, kimsesiz.
Misal bizimkilerin tamamının yaş ortalaması yetmiş, üzerinde olanlar da var, özellikle özel günlerde her birinden buna benzer sözler duyduğumda, can simidi o bir lokma ekmek gibi kurtarıcı cümleler kurmaya özen gösteriyorum.
Evet, çok zor zamanlardan geçiyoruz, ne çok şeyle mücadele ediyoruz, her birimiz ayrı ayrı pek çok sınav veriyoruz.
Ama daha çok bayramlar yaşayacağız, kapılarımız sonuna kadar açılacak, zillerimiz susmayacak, torun torba, çoluk çocuk ortalıkta dolaşacak, o bayram sofralarının başında türküler söyleyeceğiz, kocaman pasta yaptırıp üzerine koyduğumuz onlarca mumu birlikte üfleyeceğiz, diyorum.
Canlarımız sağ olsun da varsın bu bayram da böyle olsun, gurbette değiliz hiç birimiz, birbirimize daha çok sokulalım, yanaşalım, bir sıcaklığın, bir kalp yakınlığının, bir gönül birliğinin ucunda değil mi bayramın tadı zaten, göremesek de hissedelim, hissettirelim, elbet geçecek bu günler, birbirimize gelip gidemesek de ağız tatlarımızı hazırlayalım.
Kaynak: yeniadana.net