Ben Sende Tutuklu Kaldım – Emre Toğrul

Bizim jenerasyon için şarkı sözleri öğüttür, özyansımadır,

O yüzden bizim zamanların nakaratları uzar gider.

Tını, sadece öğüdü sindirmemize yardım eder,

Dinlemesini sever bizim kuşak, çok güzel dinler herşeyi,

Şarkıyı, edilen sözü, sohbeti, rüzgarın uğultusunu, içinin sesini.

Romantik ama aynı zamanda gerçekçi, büyük oranda korumacıyızdır,

Bakıp, gözatıp geçmeyiz öyle, hele tüketmekten çok korkarız,

Sevgiyi, ilgiyi, nasihatı, huzuru, dostluğu, kardeşliği.

Biriktirmeye, saklamaya sonra çıkarıp çıkarıp bakmaya,

Bakıp bakıp, baktığımızı göğsümüze yaslamaya bayılırız.

Ellilerin sonu, altmışlarda ve yetmişlerin başında dünyaya gelip,

Başdöndürücü dünya değişiminin ortasına bırakılmış,

Sanki dört farklı çağı bu kadar kısa sürede yaşamışçasına savrulmuş,

Nevi şahsına münhasır, çok enteresan bir kuşaktır bizimki.

Hiçlik içinde başlayan maceramızın tüm bu gelişme ivmesine rağmen,

Yine bir hiçliğe doğru gittiğini kavramış olmamız ayırır bizi diğerlerinden.

O yüzden dikkatle dinler, bakar ve dokunuruz, büyük bir içtenlikle yaşarız.

Örneğin Sezen Aksu çalarken yanıbaşımızda, kapatırız kendimizi senaryoya:

‘’ Ben sende tutuklu kaldım,

Kendi hayatımdan çaldım,

Yedi cihan dolandım,

Bana mısın demiyor’’…

İşte böyle dostlar, şarkılara mahkumdur bizim kuşak…

●●●●○○○○●●●●

Biz kitap kurdu bir kuşağın, hem de saman kağıdından yasaklı kuşağın,

Kitap, ansiklopedi, dergi, duvar yazısı okuyucu neslinin,

İki yıllık gazeteyi, okumadan üzerine oturmayan, yere sermeyen tutumlularıyız.

Ne bilgi, ne söz, ne tını, ne de görüntü böylesine fütürsuz bir harman değilken,

Biz hiçbirşeyi asla ‘’har vurup harman savurmadan’’kullanan,

Yokluk içindeki varlığı çıplak gözle görmüş, duygusal bir dönemin çocuklarıyız.

Bugün sözde özgürlük diye ifade edilen densizlikleri, dengesizlikleri, bayağılıkları,

Modern dünya adı altında bize yutturulan şipşak duygulanımları kafadan reddeden,

İllaki nedenini niçinini, özünü gözünü bilmeden hiçbir şeyi kabul etmeyen,

Çoğunluk sağlamcı, sabırlı ve değişime hep temkinle yaklaşan insanlar olduğumuzdan,

Okuduğumuz kitapların, romanların, şarkıların ve şiirlerin kıssa hissesiyle bütünleşiriz.

Sanki biz yaşadık, bize söylendi, bizi anlatıyorlar gibi içselleştirdiğimizdendir ki,

Ahmet Arif şiiri okurken, sanki bizi kolumuzdan götürürler gibi gelir;

‘’ Mağlup mu desem mahcup mu?

Ama ikisi de değil,

Ben garip, sen güzel,

Dünya umutlu,

Öyle bir tuhafım bu akşamüstü,

Sevgilim,

Canavar götürür gibi,

İki yanım, iki süngü’’…

Siz beni anlıyorsunuz, aynı o hissettiğiniz gibi işte…

●●●●○○○○●●●●

Bugün sizi endişeye, korkuya ve umutsuzluğa sevkeden herşeye bakın dostlar,

Samimiyetsiz bir gerçeklik kurgusunu , çarpık bir algılama üstünden vermeye çalışan,

Mesnetsiz görüntü, ses ve bunların birleşimi silsileler olduğunu göreceksiniz.

Bu zaman diliminin, fastfood misali duygulanım enstrümanlarına mahkum kuşağı,

Bu malforme olmuş, girdisi çıktısı bellisiz, duyarlığı bile maddiyattan ibaret,

Tüket at, nefs ambarı kurgunun peşinde nerelere evrilir bilemem ama,

Bizim ortaya çıkıp dünyayı tanıdığımız o kuşağı, ‘’hissiyat’’ insan etti.

O yüzdendir ki; hala bir eski melodiye ulanmış liriklere takılır gideriz,

Yarım yamalak ezberimizdeki şiiri okurken, içinde kendimizi buluveririz,

O defalarca seyrettiğimiz aşk filminin replikleri bir marş misali aklımızdadır.

İnsanı, doğayı dinlemesini hem iyi bilir, hem de çok severiz.

Söylenecek söz varsa, dinlenecek, yarenlik edilecek dost varsa varlığını anlar,

Gördüğünü mutlak anlamak ve bildiğini pekiştirmek ister bizim tayfa.

Sofradan sohbete, dostluktan komşuluğa, yoldaşlıktan sevgililiğe,

Her eylemden bir roman yada şiir çıkaracak kadar derinlemesine öğrenmişken,

Şimdi düştük mü, şarkısı potpori, dizgisi fragman misali sathi çağın içine.

Dedim ya dostlar, dört farklı çağ yaşamış kadar hızlı değişti herşey.

Ve ne yaparsak yapalım değiştiremediğimiz o romantik, naif karakterlerle,

Direnmeye çalışıyoruz yeni binyılın yap-boz kültürüne.

Oysa biz Kafka’nın Milena’ya yazdığı mektupları okuyan kuşağın romantikleri,

Mesafelere, hiç görememe, duyamama engellerine rağmen ne yollar bulurduk.

‘’ Mesela neden senin odanda duran,

Sen sandalyende yada çalışma masanda otururken,

Uzanırken yada uyurken,

Seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim?

Neden değilim?

Siz beni zaten anlayanlar, keşke anlayamayanlara bir anlatabilsek…