Ben ve oğlum, Ferhangi Şeyler okulundan mezunuz

Murat Sabuncu

Ferhan Şensoy’un hayatı bitmez, okulu hep açık kalır, ama evet Beyoğlu şimdi çok daha eksik…

1988 yılı. Üniversitedeyim. Beyoğlu’nda ‘Ferhangi Şeyler’ oyununu seyrediyorum. Sözüyle, sazıyla, şiiriyle, yorumuyla, sahnede tek  başına Ferhan Şensoy. Nefessiz izliyorum. Oyun sırasında pek çok yazardan, şairden bahsediyor. O gün orada ondan ilk kez duyduğum bir ismi merak edip çıkışta kitapçıdan bir kitabını satın alıyorum, hayranı oluyorum. Boris Vian… O günden sonra ‘Mezarlarınıza Tüküreceğim’ den ‘Pekin’de Sonbahar’a yazdığı ne varsa okuyorum. Hayatımdaki en özel isimlere hediye ediyorum.

Aradan çeyrek asır geçiyor. Bu kez oğlum Sorbonne’da üniversite öğrencisi. Türkiye’ye geldiğinde Beyoğlu’ndaki Ortaoyuncular’ın o simge salonunda aynı oyunu izliyor. Çıkışta konuşuyoruz, heyecan benzer ama bu kez oyunda duyduğu konularla ilgili farklı meraklar. Ama ikimizde ortak duygu: 25 yıl arayla Ferhangi Şeyler okulu mezunuyuz.

Ben şanslı bir insanım…

Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde henüz ortaokulda okurken Adile Naşit’in de rol aldığı ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’na ailemle gittim. Şarkısı hala aklımda…

Harbiye Kenter Tiyatrosu’nda Yıldız Kenter’i, Müşfik Kenter’i izledim. Tek kişilik Orhan Veli’yi hiç unutmadım.

Zeki Alasya Metin Akpınar’ın Devekuşu Kabaresi’nde Yasaklar’ı, Deliler’i seyrettim. Çıkan kasetleri (o zaman kaset vardı evet) defalarca çalarak ezberledim-ezberlettim.

Orta sonda aile dostlarımızın (Sümer Teyze- Fuat Amca) sınıf geçme armağanı Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu’ndaki bir oyunu idi.

Gazanfer Özcan’ı, Rasim Öztekin’i, Münir Özkul’u, Erol Günaydın’ı, son dönemde Şener Şen’i (Zengin Mutfağı) sahnede gördüm. Mimiklerini, jestlerini, kimilerinin mikrofonsuz seslerini duyabildim.

Kızıltoprak Kent Sineması da Bahariye Süreyya da Beyoğlu Emek de Şan da sinema ya da tiyatro için gittiğim, gördüğüm, yaşadığım, hissettiğim mekanlardı.

Ferhan Şensoy’un ‘Şahları da Vururlar’ oyunu ile başlayan ardından ‘Muzur Müzikal’ ile devam eden siyasi eleştirisi yoğun oyunlarının ardından Şan Tiyatrosu’nun yakılması da sanat tarihinin önemli köşe taşlarından biri idi. (Şan’da hiç tiyatro oyunu izleyemedim ama Mazhar Fuat Özkan ile Johnny Logan’ın bir konserine gitmiştim.)

Kitaplarını da okudum. Hayatını anlattığı ‘Kalemimim Sapını Gülle Donattım’ en sevdiğim oldu. Yatılı okul (Galatasaray) hatıraları ile aşkları en ilgimi çeken kısımlar oldu.

Ve tabii benim için çok anlamlı başka bir duruşu. Özgürlüğüm-özgürlüğümüz için verdiği mücadele. 2016 Kasım’ında Cumhuriyet’i susturma operasyonunda biz hapisteyken gazeteye gelerek verdiği destek. Şöyle demişti gazeteyi ziyaretinde:

“Ben ilkokulun son sınıflarından itibaren, yani 50 küsur yıldır Cumhuriyet okuruyum. Bu son olaylarda Cumhuriyet gazetesinde yönetici ve yazar arkadaşlarımızın tutuklanmasını basın özgürlüğüne şiddetle aykırı buluyorum. Ortada bir suç yok. Basın susturulmak isteniyor. Buna karşı direnmemiz gerektiğine inanıyorum”

Hayran olduğum, ruhumu beslediğim, hiç eğilip bükülmeyen, hep demokrasiden, insan haklarından, hukuktan yana olan sanatçının bir gün benim ve arkadaşlarım için özgürlük mücadelesi vereceği hiç aklıma gelmemişti. Ama çok mutlu etmişti. Hapisteyken teşekkürlerimi yollamış, çıktıktan sonra arayıp, konuşmuştum. Tüm tevazusuyla ‘ne yaptık ki’ deyip gülmüştü.

Bu yazıyı yazarken youtube’da Tuncel Kurtiz’in sesinden, onun yazdığı Beyoğlu Şiiri’ni dinliyorum:

Beyoğlu’nda gezerim,

Burda geçmiş hayatım,

Şişe aç be Sezai,

Burda bitsin hayatım…

Ferhan Şensoy’un hayatı bitmez, okulu hep açık kalır. Ama evet Beyoğlu şimdi çok daha eksik…

https://t24.com.tr/yazarlar/murat-sabuncu/ben-ve-oglum-ferhangi-seyler-okulundan-mezunuz,32301