Redd “Mükemmel Boşluk” ile geldi
Stanislaw Lem’in zeka dolu kitabı ‘Mükemmel Boşluk’ varolmayan kitaplar üstüne yazılmış eleştiri yazılarından oluşur. Bir yanıyla sert, bir yanıyla alaycı bir kitaptır.
Redd, altıncı stüdyo albümlerinin adını biraz dünyanın halinden, biraz da bu kitaptan alıyor. Tıpkı albümün adında olduğu gibi, söz-müzik ilişkisinde de bir ‘ters köşe’ durumu var. Karanlık, depresif, hesaplaşan sözler ve dinleyenin kıpır kıpır olmasını sağlayan bir müzik. Dinlerken gözünüzün önüne bir pagan ayini gelebilir. Dünyaya bakış açıları ne olursa olsun, ateşin çevresinde toplanmayı başaran insanlar. Kötü duyguları, kavgaları, hastalığı, hatta ölümü kovmak için hem içlerinden geleni söylüyorlar hem de kendilerinden geçercesine dans ediyorlar.
Albümü Doğan Duru, Güneş Duru ve Berke Özgümüş ile konuştuk. Bu söyleşiyi geçen hafta yaptık. İçimizi yakan Ankara saldırısı öncesinde. Aslında yine bir yanda ‘birlik’ mesajlarının verildiği, bir yanda ise nefret cümlelerinin havada uçuştuğu günlerdi. Ama ölümlerin üstünden bile nefret cümleleri kuruldukça canı daha fazla acıyor insanın. Ülkenin damarlarına ölüm zerk edilmişken, daha da yakıyor bu soru: Biz ne zaman bu kadar acımasız olduk?
Redd üyeleri haklı: “Kendimizi tekrar keşfetmemiz lazım.”
YAŞADIĞIMIZ HAYAL KIRIKLIKLARINDAN ARINMAK İSTEDİK
Bu albümü hazırlarken gündemin kalbine doğru mu gitmek istediniz, kapıyı kapatıp meseleleri dışarıda bırakmak mı?
Doğan: ‘Hayat Kaçık Bir Uykudur’ sırasında bütün sosyal medya hesaplarımı kapatıp İsviçre’ye gitmiş, bir süre uzaklaşmayı tercih etmiştim. Ama sen ne kadar kapatmaya-uzaklaşmaya çalışırsan çalış, o kötü haberler seni mutlaka buluyor. Dolayısıyla gündemden uzak kalamamıştım. Sonuçta ‘telveD litaK’ gibi, ‘Ellerini Kaldır’ gibi şarkılar oldu o albümde. Gündem o kadar yıpratıyor ve yoruyor ki, en basit duygularımızı bile ifade etmekte güçlük çeker hale geliyoruz. Her şeyi bilinçaltına atmaya başlıyoruz. Yaşadığımız bütün duygusal travmalar, orada bir yerde birikiyor. Bu albümde, o birikenleri boşaltmak istedik. Hiçbir şeyden uzak durmadan, sosyal medyayı kendi sınırları içinde bırakarak iç dünyamızı anlatma derdindeydik bu kez. Arka plandaki sıkıntılardan, hayal kırıklıklarından, umutsuzluklardan arınmak, orada bir boşluk yaratmak istedik.
Mükemmel Boşluk…
Doğan: Evet.
Bir boşluğun mükemmel olma hali. Tersine bir ilişki var bu tanımda. Şarkı sözleriyle, müziğin ilişkisinde olduğu gibi…
Berke: Bu tersine denge bizi çok ilgilendiriyordu. Bu hissi verdiysek, amacımıza ulaşmışız demektir.
Doğan: Bir gün Karaköy’e gittim. Bir adam gördüm orada. Evsizlere benziyordu. Sarhoş gibiydi. Kulağında kulaklık, kendinden geçmiş dans ediyordu. ‘Boşlukta Dans’ ilk başta İngilizce yazdığım bir şarkıydı. Türkçe sözleri o görüntü sayesinde oluştu. Bu dramatik sahne çok şey anlattı bana. Hepimizi delirten bir gündem var gerçekten. Kim bilir o adamı ne delirtmişti? “Yaşıyorum sadece ölmek için” sözleri o adamın görüntüsüyle geldi bana.
Berke: Sözler karanlık ama müziği duyunca ister istemez dans etmeye başlıyorsunuz.
Doğan: Bu albümdeki ayin duygusunu veren şey, synthesizer’ların elektronik müzik içindeki klasik tavrı bence. Bu tavır rock müzik tınılarıyla birleşince değişik bir ses yakalamış olduk.
EN BÜYÜK DİRENÇ KENDİMİZİ TEKRAR KEŞFETMEMİZLE BAŞLAYACAK
Doğan şarkıları getirdiğinde, siz nasıl hissettiniz?
Güneş: Aslında hepimiz gitmek istediğimiz yeri biliyorduk. Doğan’ın bu şarkılardaki bakış açısı bize çok iyi geldi. Hatta bir iki yerde, doğrudan gündeme girip girmemek konusunda konuştuk aramızda. Ama sonuçta, hepimizin istediği bir çerçevede oluştu şarkılar.
Doğan: Nasıl bir albüm yapacağımız kadar, duygularımızı nasıl tahliye edeceğimiz önemliydi bizim için. Bu bir ‘duygu tahliyesi’ albümü. Herkes kendini o kadar unuttu ki… Herkes bir başkasının derdinin peşine düştü. Şu anda Türkiye’nin tek gündemi ‘başkanlık’. Bütün ülke başkanlığı yaşıyor, bütün nedenler başkanlık üstüne. Her konu oraya çıkıyor. Hatta dünya da bunu yaşamak zorunda kalıyor.
Güneş: Tam da bu nedenle biraz kendimize dönmek istedik. Çünkü en büyük direnç, kendimizi tekrar keşfettiğimizde başlayacak.
EN BÜYÜK MESELEMİZ OTO-SANSÜR
Sözler, mutsuzlukla yaşamayı ve bundan beslenmeyi tercih eden bir bireyle buluşturuyor bizi. Zamana teslim olmuş bir anlatıcı mı, olgunlaşmış bir anlatıcı mı var karşımızda?
Doğan: Türkiye’de en önemli konulardan biri oto-sansür. İstediğin gibi yazmak çok zor bu coğrafyada. Bu albüm duygusal olarak oto-sansürsüz bir albüm. Nick Cave’in “Bunny Munro’nun Ölümü” romanını okurken, oradaki özgürlüğü görünce düşünmüştüm bu konuyu. Bizim müziğimizin de, edebiyatımızın da, sinemamızın da en büyük meselesi oto-sansür.
Yalnızlıkla da hesaplaşan bir albüm. Bir yalnızlaşma çağında olduğumuzu mu düşünüyorsunuz?
Güneş: Yalnız kalamıyoruz ama yalnızlaşıyoruz. Yoksa yalnız kalayım, bir düşünceye odaklanayım gibi bir lüksümüz olamıyor artık.
Berke: Artık insanlar yalnızlığı, birey olma halini doyana kadar yaşayamıyorlar.
Doğan: Kaçımız kendi kendimize konuşmaya başladık? Bunu iyice düşünmek lazım. Eğer kendi kendimize konuşma noktasına geldiysek, yalnızlığımızı sağlıksız bir şekilde yaşıyoruz demektir.
Sextronot’taki geri sayım ve ‘Space Oditty’. David Bowie sizin için ne ifade eder?
Güneş: Bowie bir ikon kırıcı. Bizim için çok şey ifade ediyor. Bu şarkıyı o hayattayken yapmıştık ve elbette bir saygı duruşu var. Hayatta olmasını ve bu şarkıyı ona yollamayı çok isterdik.
Doğan: Albümde başka referanslar da var. Şarkılardan birinin içinde ‘Shine on You Crazy Diamond’a selam gizli örneğin.
Albümde bir de Laurie Anderson imzası var. O nasıl dahil oldu?
Doğan: O şarkıyı yaparken kafamda bir düzenleme vardı. Şarkının arasında bir şeyler anlatılmasını istedim. Laurie Anderson’un sesini şarkıya koyunca anlam derinleşti. Hepimiz çok memnun kaldık. İngilizce olsun mu, olmasın mı tartışması kısa sürdü, çünkü çok yakıştı şarkıya. Güneş yazıştı ve izin aldı. Sorgusuz, sualsiz izin verdi. Hiçbir şey istemedi bizden.
Dinledi mi şarkıyı?
Berke: Yollayacağız elbette. Bakalım nasıl bulacak?
ÜRETİCİ KISMINDAKİ AHLAKSIZLIĞA DUR DEMELİYİZ
Albüm çıktı. Şimdi konserler gelecek. Ama bir yandan da konser mekanları, festivaller konusu da sorunlu. Müzik piyasasının durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Doğan: Herkes aynı derecede cesur olamıyor. Herkesin sorumlulukları farklı. Geçen süreçte bazı insanlar sektörün yeni dinamiklerine teslim olmak zorunda kaldı. Teslim olmak zorunda bırakılma duygusu çok kötü. “Ya taraf, ya bertaraf olursun’ lafı bütün sektörleri etkiledi. Festivallerde, etkinliklerde, belediye konserlerinde hep aynı durumu yaşıyorsun. Seçeneklerin belli; ya susacaksın-rengini belli etmeyeceksin. Ya konuşacaksın. Ya da istenilen seçenekte konuşacaksın. Bir de her şeyin üstünde bir popülerliği olan, zamana göre sürekli şekil değiştirme yetenekleri olanlar var tabii.
Peki internet kullanım hızının bu kadar arttığı bir dönemin sizin sektöre yansımaları nasıl?
Doğan: Türkiye’de sistem henüz oturmadığı için çok kaçak var. Kültür sanatla ilişkimiz konusunda daha çok yol almamız lazım. Ayrıca ekonomik koşulları da görmezden gelemeyiz. Ama yine de dinleyicinin de biraz daha hassas davranması gerekiyor. Biz üretime odaklıyız. İşin tüketim kısmını düşünürsek çok zorlanırız..
Güneş: Bence asıl sorgulamamız gereken üretici kısmındaki ahlaksızlık. Bir bakıyorsun 65 milyon izlenme, 150 milyon izlenme. Türkiye’deki internet kullanıcısı rakamları belli. Türkiye’de insanların YouTube üzerinde ne kadar müzik dinlediği belli. Coldplay’in bir şarkısıyla Türkiye’den bir müzisyenin aynı izlenme oranlarına sahip olması eşyanın tabiatına aykırı. Dinleyici biraz daha hassas olabilir, tamam. Yine de oradaki ekonomik durumu görmüyor değiliz. Ama bu sahte rakamlardan beslenenlere anlayış göstermek mümkün değil.
Berke: Aynı oranlar demeyelim. Coldplay’i, Rhianna’yı sollayanlar var…
KEYİFLİ BİR YALNIZLIK
Müzik piyasasında on yılı geride bıraktınız. Bu on yılın ardından kendinizi yalnız mı hissediyorsunuz?
Doğan: Bu soruyu sorduğuna göre, yalnız olduğumuzu düşünüyorsun. Biz de farklı düşünmüyoruz.
Güneş: İlk başladığımızda kimleri örnek alıyorsunuz diye sordular. Biz sadece albüm yapmaya çalışıyorduk oysa. Hiçbir yapının içinde olmadan, kendi müziğimizi yapmak istedik. Bundan dolayı bizi kibirli görenler olabilir. Bu durum yalnızlaştırıyor, yapacak bir şey yok. Sonuçta bu keyifli bir yalnızlık.
Kaynak: Radikal