Bu Hıncın İçinde, Nasıl Kendimiz Olacağız? – Emre Toğrul

Son günlerde ülkedeki en yoğun duygu hınç.
Hınç denen şey, aydınlanamadığımız bir zaafımız.
Hınç bir kötülük, sağlıksız hastalıklı bir iç kemirgen,
Hem güç bizdeyken, hem de zayıfken hınç içindeyiz.
Korunma ve savunma içgüdüsü bozulan,
Kurtulma içgüdüsü ile hiçbirşeyi geri çeviremeyen,
Herşeyin yaraladığı, sürekli hıncın irinini toplayan,
Keskin sirke insanlar olduk, çok üzülüyorum.
Kutsal yazgıcılığımıza isyan eden bir hınç bu,
Kızgınlık, öfkeli bir alınganlık içinde tükeniyoruz.
Öç alma susuzluğuna gark etmiş bizi bu hınç,
Midemizden, saframıza, terimizden beyin salgımıza,
Hıncın usareleriyle bezelenmiş bitkin vücutlarımız.
Hem güç bizdeyken, hem de zayıfken hınç içindeyiz,
En doğal ve pirimitif insan eğilimine teslimiz, yazık…
∞∞
Kendini hınçtan kurtarmak en kutsal erdem oysa.
Hınç, sona erdirilemesinde hep yetersiz kalınan,
Üstelik zayıflıktan doğduğunda bizzat zayıfa zararken,
Güç sendeyken, güce de katkısı olmayan bir his.
Düşmanlık asla düşmanlıkla sona ermiyor, ara veriyor,
Dostluk ve kardeşlik, tek antidotu düşmanlığın.
Hınçla mücadelenin, en büyük öğreticisi Buda’ya göre,
Bu iş, düşünsel değil fizyolojik bir süreç ve kavram.
Decadent fizyolojinin başaramayacağı bir mücadele,
Yani kötü duygulanımda içgüdümüzün bizi,
Hep zararlı yolları seçmeye zorladığı bir fizyolojidir bu.
O halde Nietzche’nin Rus yazgıcılığı olarak adlandırdığı,
Karda yürüyen, bitkin, üşüyen, tükenmiş Rus askerinin,
Kendini karlar içine bırakıp tepki göstermemesi gibi,
Bizim için tehlikeli koşulları oluşturduğunu düşündüğümüz,
Şartlara ve kişilere karşı koruyan bir fizyolojiye erişmeliyiz.
Ben bir ölme yürekliliğinden bahsetmiyorum.
Aksine yazgıcılıktaki büyük sağduyunun koruyuculuğu ve,
Hıncın bizzat ortasında düşük metabolizmalı kış uykusu ile,
İçi kaplayan hıncı üstüne almamak, reddetmek gerek.
Yoksa en doğal ve kolay insan eğilimidir hınç,
Ülkece bu basitliğe, hıncımıza yeniğiz bugünlerde…
∞∞
Hınç, beslendiği depoları süratle tüketen bir kötülük,
Toplumumuz bu garabetten çok çekti, hala çekiyor.
Anonim bir deyişin söylemindeki gibi hınç;
Zehir içip, başkasının ölmesini beklemek kadar mesnetsiz.
Ve bir türlü dinmiyor,sürekli şekil değiştirerek orada ;
Bilinen tek çaresi de sevgi ve sağduyu, binyıllardır.
Mahatma Ghandi hıncın terbiyesinde bu enstrümanı;
‘Sevgidir ki o his, her zaman ıstırap çeker,
Ne gücenir ne de hınç alır’, diye ifade ededursun,
Biz hıncı yüceltmeye, hınçlıyı taltife meyilliyiz, kara dualite !
Nasıl kurtulmuşlar bundan,bu kahpe dünya düzeninde derseniz;
Bir gömütün içinde haftalarca uyuyan hint fakirine varınca,
Gördüğümüz tepkisizlik hıncın erimesindendir, der Nietzche.
Hıncın insan fiyolojisine, dengesine hiçbir katkısı yokken,
Bizzat hınç içinde olanı kemirip bitirirken, yorarken,
Topluma egemen olması, norm kabul edilmesi,
Dile getirilip, takdir içinde kabul görmesi uygun değil.
Topyekün, tüm ülke için hıncımızı yenmek elzem…
∞∞
Son günlerde toplumun tüm katmanlarında bir hınç,
Sorma gitsin…
Herkesin hakkını koruması, çiğnetmemesi doğal,
Ammavelakin hak hukuk düşkünlüğünü aşıp giden,
Bu garip hınç ve öz alma arzusu, hastalıklı bir hissiyat.
Haksızlığa duyduğumuz öfkeyi, yapana da hissettirmek,
Ve bunun daha ötesinde ona ıstırap çektirmeyi,
Ona zulüm ve kötülük etmeyi istemek de ne ola dostlar.
Geçmişimiz, ananemiz, dinimiz, ahlakımızla,
Bize vurana öteki yanağı uzatmanın büyüklüğü,
Mevlamızın affediciliği, bağışlayıp esirgeyiciliği,
Neden bedenlerimizi terketti, hınca garkolduk.
Buda’nın zikrettiği gibi düşünüp yapmakla değil,
Fizyolojiye kadar inip refleks oluşturmakla olur,
Hıncı yok saymak, terketmek, eritmek, yok etmek.
Yoksa aha oracıkta, hemen, çok kolaydır hınç…