“İki şey var ki, yeryüzünde son insan kalıncaya dek yok olmayacak: Biri sanat, öteki isyan!” Albert Camus…
Bugün 15 Nisan… Dünya Sanat Günü…
Bundan 7 yıl önce Meksika’da toplanan UNESCO’ya bağlı Dünya Sanat Dernekleri (a+A) Genel Kongresi’nde, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Bedri Baykam’ın önerisiyle, Leonardo da Vinci’nin doğum günü olan 15 Nisan’ı, Dünya Sanat Günü ilan etti.
O gün bugün bu tarih, dünyanın her kıtasında çeşitli ülkeler tarafından Dünya Sanat Günü olarak kutlanıyor. Hem de sanatın fildişi kulelerde değil, sokaklarda, alanlarda, her an, her yerde ve her yaşta yapılabilirliği vurgulanarak kutlanıyor.
Yanı başımızda bombalar füzeler birbiriyle yarışırken…
Koca koca adamlar kendi çıkarları uğruna savaşlardan medet umarken…
Dünya ve ülkem yalan haberler egemenliğinde savaş ve ölüm kokarken…
Hele ülkemde sanata bunca düşmanlık, hoyratlık varken…
Dünyada ve ülkemde, baskı, tehdit, zulüm ve korku egemenken…
Barut ve kan kokusu genzimizi yakarken…
Evet, biz yine de inatla sanata evet diyoruz ve dünyayı savaşların değil, sanatın kurtaracağına inanıyoruz.
Piramid Kültür Merkezi
Önceki gün Piramid Sanat’ta bu çerçevede Nasuh Mahruki, Tamer Levent ve benim konuşmacı olarak katıldığımız, Bedri Baykam moderatörlüğünde bir panel vardı.
Bugüne dek sayısız panele katıldım ama bunca ilgili, böylesi özenli ve dikkatli bir izleyiciye şimdiye dek neredeyse hiç rastlamadım. Saatler geçtiğinde kimse ayrılmak istemiyordu.
Sanki nicedir aç susuz kalmıştık ve iştahımızı dindiremiyorduk. Ya da sanata doymak istemiyorduk… Sanki çevremizi saran karanlıktan, pislikten, genzimizi yakan pis kokudan intikam alıyorduk.
Tek başına ve bir avuç yardımcısıyla Bedri Baykam, Taksim’de -şu sıralar alnımıza kara bir leke gibi sürülen kahredici AKM rezilliğinin neredeyse yanı başında-, dünyaya açılan bir Kültür Merkezi kurmuştu. Ardında devlet desteği, özel sektör desteği, herhangi bir kurum, hiç ama hiçbir destek olmadan… Ve yıllardır bıkmadan usanmadan olağanüstü enerjisiyle orada bir vaha var etmişti. Adı Piramid Sanat Galerisi’ydi ama bence sergileri, konferansları, etkinlikleri, kitaplığıyla, gerçek bir kültür merkezi işlevi görüyordu.
Sanatların en yücesi Yaşama Sanatı
Çok şey konuştuk. Ben özellikle sanatın özündeki muhalifliği vurgulamaya çalıştım…
Brecht’in ünlü sözüdür: “Tüm sanatlar, sanatların en büyüğü olan yaşam sanatına katkıda bulunur.”
Aynen böyle… Bunun en güzel bir başka ifadesine ise Nâzım Hikmet’in “Saman Sarısı” şiirinin sonunda rastlarız.
“Akşam oluyor Paris’te (…)
Bizim zanaatları düşünüyorum şiirciliği, resimciliği, çalgıcılığı filan düşünüyorumve anlıyorum ki, /
Bir ulu ırmak akıyor insan eli mağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri /
Sonra bütün çaylar, yeni balıkları, yeni su otları, yeni tatlarıyla dökülüyor,
onun içine ve kurumayan uçsuz bucaksız akan bir /
O’dur.”
İşte insan elinin mağaraya ilk bizon resmini çizdiğinden beri akan o ulu ırmağı yani SANAT’ı durdurmak, kurutmak imkânsız.
Ben bu ulu ırmaktan her fırsatta yararlanıp, hem değer ölçülerimi belirlemeye; hem de eleştirel düşüncemi ve muhalifliğimi bilemeye çalışıyorum…
Kendinize bir iyilik yapın: Sanatsız kalmayın.
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/958461/Bugun_Dunya_Sanat_Gunu.html