Düşünün dostlar, 18 ve 19. Yüzyıl eserlerini,
‘Suç ve Cezayı’ Fyodor Dostoyevski değilde,
Bugünün entellektüellerinden biri yazsaydı,
Romanın kahramanı, kendini asla suçlamayabilirdi.
Schopenhauer ‘Hukuk ve Ahlak’ üzerine yazmayıp,
O kitabı bugünlerde bir sosyolog yazsaydı,
Ahlak ve hukuk iki rakip olarak anlatılabilirdi.
Sokrates’in yargılanış ve ölüm cezası tablosunu,
J. Louis David değil de bugünün bir animatörü çizseydi,
Belki Sokrates’in şark kurnazlığı ile kurtuluşu resmedilirdi.
Bu kadar hızla gelişip uygarlaşırken, modernleşirken,
Suç, ceza ve af kavramlarının bugün dayandığı noktada,
Biz aynı gelişmişlikle paralel bir mantık ararken,
Yüzyıllar öncekinden çok farklı olan bir şey bulamıyoruz.
Suç sayılan eylemlerin yüzyıllardır azalmadan sürmesi,
Erdem sayılanların onlar kadar uzun ömürlü olmaması,
Birçok insanın bu kötü eylemlerden doğal uzaklığı,
Bir kısımın ise, bu eylemlere mutlak yatkınlığı çok ilginçtir.
Tarihsel süreçte, cezanın moral değerlerimize olan katkısı,
Öncelikle caydırıcılık, sonra eğitim ve ıslah gibi görülse de,
Gerçek çıktı, insan karakterinin değişim direncinin sabitliği,
Ve ahlaki yozlaşmanın gün geçtikçe bulduğu kabuldür…
●●●●○○○○●●●●
Hergün gazetelerde, basında, sokaklarda, sohbetlerde,
Adalet, kanun, ceza, af ve idam tartışmaları süredursun,
Günümüzde istenmeyen eylemi yapanı cezalandırmanın,
Eylemi de cezalandırıp caydırıcı olması beklenirken,
Suç olan eylemler her türlü cezaya rağmen süregelmiş,
Ceza görense, sadece insan olarak kalmıştır.
Hem eylemin muhatabı, hem de sahibi,
Kaybetmiş, yitirmiş, eza ve zulüm çekmiş,
Eylem ise sanki hiç bunlar olmamışçasına hala oradadır.
Bunun nedenlerini şu üç soruda aramak gerekir:
Ceza ile eğitim aynı çatı altına sığar mı?
Ceza bir intikam mıdır, yoksa bir ıslah mıdır?
Madem eylem varlığı sürüyorsa, ceza sonucu gelen eza,
İnsana mıdır, yoksa eylem de cezalandırılmakta mıdır?
Ceza çıkmazı sorusuna en güzel yanıt yine bir ustadan;
Schopenhauer’dan geliyor;
‘Eğitim bir iyiliktir, cezalandırmaysa bir kötülük,
Ve iyilikle kötülüğün aynı çatı altında yaşayarak,
Birlikte ıslah görevi yapması beklenmektedir.
İki farklı uç amaca, tek bir araçla erişmek muamması,
Günümüz dünyasının genel bir ahlak sorunudur’.
Schopenhauer 1830’lu yıllarda ikilemi şöyle saptıyor.
‘Cezanın insanı eğitmesi ve eylemin ıslahı sorunun ucu,
Kişisel ahlaki karaktere çarpar ki, değişmesi çok zordur,
Gerçekte mümkün olan tek şey korku ile caydırıcılıktır.
Dedim ya, yüzyıllar içinde, ‘Suç ve Ceza’ ikilisinden bize kalan,
Moral değerlerimize katkı anlamında kalan şey,
Ahlak anlayışının, daha gerçekçi vurdumduymazlığıdır…
●●●●○○○○●●●●
İnsanı, iyi insan olma yolunda güçlendirip güzelleştiren,
Onu suç olan kötü eylemlerden uzak tutan erdemlerin,
Gerçek anlamda onu kötülüklerden koruyamaması,
Bugünkü konumuzun asıl çıkmazıdır.
Çocuk istismarı, kadına, doktora şiddet, cinayet, hırsızlık,
Adi ya da nitelikli suç olan tüm eylemlere karşı,
Tüm zamanların suç ve ceza sistemlerinde görülmüştür ki;
Ceza, eylemi yapanın karakterini kolay değiştirememekte,
Eğitim ve ceza aynı çatı altında tam uzlaşamamakta,
Ne yazık ki insanlar, cezanın ezası ile belki caydırıldılırken,
Eylem güçlenerek kalıtsal varlığını sürdürmektedir.
O eylemi hiç yapmayan, yaptırmayan, aklından dahi geçirmeyen,
Erdemli ve haysiyetli bir yaşama sıkıca sarılmış insanın,
Sevgiyi, vicdanı, merhameti ön sıraya koyup yaşayan,
Hakiki insanın yaşamı örnek alınmadıkça başlanamaz ıslaha.
Kendi vicdan ve mantığında suç olan eylemi aklayabileni,
Sadece o eylem yapılarak girilebilen bir yerde eğitmek zordur.
Onca suçlu cezalandırıldığı halde, idamı konuşabilmemiz,
Hala cinayeti, tecavüzü, hainliği yok edemediğimizdendir.
Bu yüzyılda affı bile değerlendirirken hala görüşlerin çatışması,
Cezanın bir eğitim yada ıslaha değil intikama tekabülündendir.
Büyüğünden küçüğüne, en eğitimlisinden en eğitimsizine,
Uygar ya da ilkel tüm insanların kötülüğün cezasını isterken,
Takındığı ortak tavır, sadece insani bir ezaya indigenmekte,
Aslında cezalandırılmayan eylemse sinsice palazlanıp,
Varlığını sürdürecek yeni insanlar bulabilmektedir.