Demir Şişten Kara Oğlanla, Kuyruk Yağlı Pembe Kızın Hikayesi / Emre Toğrul

Soyu, yaylaların yükseklerinde kekikle beslenen erkek goyundanmış,
Bir yaşına değince, gemiğe yakın etten vermişler gızı,
Eyle bir gızmış kine, pespembe et, singirsiz, damarsız, zarsız,
Sağrısında yengesi guyruk yağı, dinlene dinlene gelişmiş pembe gız.
Mis gibi kekik kokar, elini vuramazmışın.
Öte yanda bıçkın delaanlı demir şiş, enli kalın, çok vukuatı var,
Anası çelik, babası bildiğin yassı demir.
Öyle parlak marlak da deel ha, eyitten gararmış.
Yolları kesişince pembe gızla uzaktan biribirlerine bakmışlar.
Şişin emmisi ” Zırh” dedikleri bir satır kine, kesip doğramadığı kalmamış.
Gızı hemen gaçırmışlar, kendi kıyamamış ele kıydırmış,
Duzunu, pul büberini, neyini atmış guzu gibi gızın üstüne,
Yengesi kuyruk yağı aman derken, içine ıcıkta ondan gatıvermiş.
Yengesinin yağı ile gızın pespembe eti karışınca olmuş mu macun?
Demir şiş bu macun gibi kıza yangın.
Evlenip yuva kurmaya garar gılmışlar.
Aboo, düğünde kimler yokmuş ki?
Düğünde kimler neler geyinmeyik?
Düğünde kimler neler takıştırmayık?
Önce piste maydonoz ve sumaktan kolyesiyle eşki soğan çıkmış.
Yanına sade soğanda ince ince gelince, pişti olmuşlar.
Ezme hanım kıyılmış naneli, yağlı gıdık, başköşeye oturmuş.
İlimon hemen gevşeyip bütün terini maydonoza, naneye salmış.
Büberi, banadurası közlenip, yağlar pullar sürünmüşte gelmiş.
Kız tarafından cacık, oğlan tarafından közlenmiş balcanla kesişirmiş.
Anasonların beyazda, şalgamcının bordo elbiseli gızına yanaşmış.
Düğün başlarken oğlan ve gız tarafı arkada son hazırlıkları yapmışlar.
Gızın nazına sinirlenen Zırh emmi, elinin keskin tarafıyla gıza birdaha ayar vermiş.
Kara şiş oğlan eylece bakıyürmüş, emmisini görünce utanmış
Zırh emmi ” gelsane lan deyyus yamacıma demiş”
Pembe gız kıyılmaktan yorgun, esmer şiş oğlan gıza yangın,
Sarılmışlar.
Gız sevgiyle, sadakatle sarılmış esmer şişe,
Usta biri, az ıslak eliyle esmer şişe saplayıvermiş gızı,
Annayacağın, kıymış kebapçı nikahını oracıkta.
Hikaye bu, bir adetmiş bu düğünde ataş yakmak.
Uzun, korlu, alevsiz bir ataş yakmışlar, meşe kömürüynen,
Birbirine iyice sarılmış pembe gıznan, şiş oğlan
Harı geçik ataşın başında, başlamışlar dansa,
Bir o yana bir bu yana dansettikçe,
Şiş kıza daha sıkı sarılmış, sarılmış emme,
Pespembe derisi goyulaşan gız yağdan cımcılık olmuş.
Usta biri, gız yağlandıkça pideden bir peşkirle alıyormuş yağını
Eni sonu çekiverip ayırmışlar gızı, esmer şiş oğlandan
Şiş oğlanı bir köşeye atıvermişler.
Közlenmiş banadura ve biberin ortasına,
Küncüden esvaplı, dırnak pidenin üstüne bırakıvermişler guzu gibi gızı.
Sevdiğinden ayrıldığına mı yansın?
Pidenin ağına düştüğüne mi?
Üstünden dumanlar çıkmış, bütün gözyaşı pidenin üstünde
Düğüne gelenler hayranlıkla bakmış gızın güzelliğine
Meşe kömüründe kızarıp, şiş oğlandan ayrılan gız
Dayanamamış gayri ve her tutulduğu parçası elde kalmış.
Ağızda dağılmış, gitmiş, kimsede tadına doyamamış.
∞Ω∞
Şimdilerde Adana’ya her gelene bu öykü anlatılır.
Ama salaş tabla da, bir taburede,
Ama beyaz örtülü bir masada, bir ceviz sandalyede,
Öykü acılıda olabilir, acısız da;
Amma velakin adına sadece ‘Adana’ denir ve öyle yenir.
Ve bu tada doyumsuz diyen herkes,
Öykünün başını görmemiş ya da dinlememiş,
Lakin sonunu anlattığım gibi tecrübe etmiştir.

Emre Toğrul