DiCaprio’dan hayatta kalma rehberi!

12 dalda Oscar adaylığı elde eden yılın en iddialı yapımlarından ‘Diriliş’ huzurlarımızda. Alejandro G. Inárritu imzalı çalışma, ana karakteri Hugh Glass’ı canlandıran Leonardo DiCaprio’nun Oscar özlemini de bitirecek gibi. Film, 1823’te son derece zorlu kış şartlarında hayatta kalmaya çalışan bir adamın mücadelesini anlatıyor.

DİRİLİŞ (Not: 3.5/5)
THE REVENANT
Yönetmen: Alejandro G. Iñárritu
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Tom Hardy, Domhnall Gleeson, Will Poulter, Forest Goodluck, Duane Howard, Arthur Redcloud
Yapım: 2015, ABD
Süre: 156 dakika

Karlı hava kısa aralıklarla Türkiye’yi esir almaya devam ededursun, ‘beyaz örtü’nün asıl hâkimiyeti salonlarda sürüyor. Hem de upuzun filmlerle… İki hafta önce Quentin Tarantino imzalı 168 dakikalık ‘The Hateful Eight’ vizyona girmişti, bu hafta da Alejandro G. Iñárritu’nun 156 dakikalık filmi ‘Diriliş’ (‘The Revenant’) seyirciyle buluşuyor. Her iki filmin öyküsü zorlu kış şartlarında, yoğun kar yağışı altında biçimleniyor, artı her iki film de 19. yüzyıl Amerika’sında geçiyor. ‘The Hateful Eight’e ilişkin yazınsal hesaplaşmamızı (!) gösterime girdiği dönem yapmıştık, şimdi sıra ‘Diriliş’te…

Michael Punke’nin 2002 tarihli ‘The Revenant: A Novel of Revenge’ adlı kitabının bir bölümünün uyarlaması niteliğindeki yapım, 1823’te Rocky Dağları’yla Missouri Irmağı arasındaki bir bölgede, çok zor doğa koşullarında hayata tutunmaya çalışan bir adamın, Hugh Glass’ın mücadelesine odaklanıyor. Bir grup avcıya eşlik eden ve yöreyi çok iyi bilen deneyimli rehber Glass, önce boz bir ayının saldırısına uğrar ve ağır şekilde yaralanır; sonrasında da ekip içindeki gözünü para bürümüş bir avcının ihanetine uğrar ve ölüme terk edilir. Fakat o, intikam alma ve hesabı kapama adına çok çok zorlu koşullarda hayata tutunmaya çalışır.


Ara not: Aslında bu öykü eski bir Amerikan mitine dayanmakta. Keza 1971’de Richard Sarafian, ‘Man in the Wilderness’ adlı filminde (ki başrollerinde Richard Harris ve ‘yönetmen’ John Huston vardı) bu miti sinemaya taşımıştı. Söz konusu yapımda Zachary Bass adlı kürk avcısı rehberinin bir ayı tarafından saldırıya uğramasıyla benzer şekilde hayatta kalma çabası anlatılıyordu. Yani ‘Diriliş’, aynı hikâyeye yazar Punke’nin yaptığı değişiklikler eşliğinde, yaklaşık 45 yıl sonra yeniden uğramış oluyor.

Iñárritu, geçen sezon Oscar’la taçlandırılan yapıtı ‘Birdman’de, seyircisini gösteri dünyasının koridorlarında ve kendine özgü histerilerinde dolaştırırken filmi neredeyse tek mekânda geçiyordu. Senaryosunu Mark L. Smith’le birlikte kaleme aldığı ‘Diriliş’te öyküsünü doğanın içinde uçsuz bucaksız açıklarda biçimlendiriyor. Dağlar, ovalar ve nehirler arasında geçen ‘Diriliş’, bu tercihle birlikte seyircisine muhteşem kadrajlar sunuyor. ‘Birdman’le ‘En İyi Görüntü Yönetmeni’ dalında Ocar’a uzanan Emmanuel Lubezki’nin enfes kamera çalışması, film boyunca çoğu tablo tadındaki onca görüntüyü önümüze atıyor.

Iñárritu ise filminde zaman zaman adrenalin grafiği üst düzeyde seyreden ama bu tür aksiyonel bölümlerin sonrasında dinginlik içeren ve ana karakterin psikolojisiyle bizi buluşturan bir anlatıma soyunuyor. Örneğin girişteki, avcıların bulunduğu arazinin sahibi Arikara yerlilerinin gruba saldırma sahneleri hem görsel hem de heyecan açısından kalburüstü (bu noktada klişe bir cümleye sığınayım: “Dehşeti iliklerinize kadar hissediyorsunuz”). Keza ayıyla mücadele sahnesi de standartlar açısından çok başarılı. Ölmüş bir atın vücudu üzerinden kendine kurtuluş reçetesi bulduğu bölüm de görselliğin yanı sıra seyirci zihninde uyandırdığı merak açısından da takdire şayan.

‘Beşte bir’ mi olacak?
Lakin ‘Diriliş’in öykü boyutu bence problemli. Pawnee’lerin dostu Glass’ın, zamanında yerli bir eşe sahip olması (ki bu birliktelikten olan oğlu Hawk da yanında), ister istemez ‘Pocahontas’, ‘The New World’ ve de ‘Kurtlarla Dans’ çağrışımları yapıyor (ki Amerikalı eleştirmenler çağrışımdan ziyade ‘Diriliş’in Malick’in ‘The New World’üne saygı duruşunda bulunduğunu yazmışlar).

Kimi yanlarıyla da Werner Herzog klasiği ‘Aguirre, Tanrı’nın Gazabı’ da akla geliyor. Ayrıca Hugh Glass’ın her şeye rağmen hayatta kalma çabası ‘Cast Away’den ‘Pi’nin Yaşamı’na, ‘Gravity’den ‘Marslı’ya kadar onca yapımı da çağrıştırıyor.
Toparlarsak ‘Diriliş’, görselliği ve etkileyici sahnelerine rağmen öykü boyutunda hem tanıdık limanlara uğruyor hem de parça parça sağladığı heyecanı, genel resimde aynı etkide yaratamıyor. Ama Iñárritu, anlatımı ve kurduğu atmosferle övgüyü hak ediyor.

Performanslara gelince: Glass karakterindeki Leonardo DiCaprio için bu rolün anlamı farklı olacak sanırım. Kendisi için olmasa bile kamuoyu için bir takıntıya dönüşen Oscar alıp almama meselesi, galiba bu kez DiCaprio adına çözülecek gibi. Malum 41 yaşındaki aktör bugüne kadar ‘What’s Eating Gilbert Grape’, ‘The Aviator’, ‘Blood Diamond’ ve ‘The Wolf of Wall Street’le aday olmuş ama ‘Dörtte sıfır’ çekmişti. Akademi’nin ‘Diriliş’teki performansını heykelle taçlandırması muhtemel. Keza öykünün kötü adamı Fitzgerald’ı canlandıran Tom Hardy de çok iyi. İngiliz oyuncu da zaten Oscar’larda ‘En İyi Yardımcı Erkek’ dalının beş adayından biri. Ayrıca Yüzbaşı Henry’de izlediğimiz Domhnall Gleeson da gayet başarılı. Ünlü aktör Brendan Gleeson’ın oğlu son dönemin en verimli oyuncularından; ki kendisi ‘Diriliş’le birlikte ‘Unbroken’, ‘Ex-Machine’, ‘Brooklyn’ ve ‘Star Wars: Güç Uyanıyor’da seyirci karşısına çıktı. Filmde Glass’ın oğlu Hawk’u ilk kez uzun metrajda oyunculuk yapan Forest Goodluck canlandırmış. Kendisine bundan sonraki sanat yolculuğunda ‘İyi şanslar’ dilerim fakat filmin bence en zayıf halkası Glass’la oğlu arasındaki ilişki olmuş.

Sonuç? Çekimleri Kanada ve Arjantin’de gerçekleştirilen bu özel film, alt metninde ‘Sömürge ruhu’na da vurgu yapsa da asıl erdemi felsefesi ve derinliğinden çok görselliği ve etkileyici birkaç sahnesi olmuş. Oscar yarışında aday gösterildiği 12 daldan hangilerinde ipi göğüsleyecek, bu da ayrı bir merak konusu.

Kaynak: www.radikal.com.tr