Doğumunun 100.Yılında Fazıl Hüsnü Dağlarca ”Kivrem Adanalıyım ”

Kivrem Adanalıyım

yurt özgürlük ağacı ben özgürlük dalıyım kivrem adanalıyım

çağların seyhandaki nice yıllık salıyım kirvem adanalıyım

bir avuç yıldızım var geleceğin falıyım kirvem adanalıyım

ben yediden yetmişe kurtuluş masalıyım kirvem adanalıyım.

CUMNURİYET KİTAP EKİ

Şiirinin yollarını adandığı yurdunun ve ulusunun aydınlık günlere ulaşma savaşımıyla döşedi. 1960’lı yıllarla birlikte insanlığın sorunlarıyla yüklü,

emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı olan şiiriyle buluşturdu kitleleri.

İnsanı ve insanlığı kucaklayan şiirleriyle var olurken insanlığın geleceğini simgeleyen, tertemiz düşleriyle erdeme, doğruluğa, güzelliğe çağıran çocuk şiirleriyle de var etti kendini.

Onun şiir dünyasında, küçük bir iç sızısına, bir insani acıya da rastlanır büyük insanlığın toplumsal acılarına, bağnazlıklara, eşitsizliklere, sömürüye dayanan koskoca bir yaşama da.

“Bir gövdedir yeryüzü. Neresi yaralanırsa oraya kanın ulaştığı gibi sanatçılar da acılara varmakla yaşayabilirler. Yaşadıklarını gösterirler” demiş bu ölümsüzün sevdasının Bağımsızlık Savaşımızla çakışması kaçınılmazdı.

1949’da Üç Şehitler Destanı’yla başlayarak Malazgirt Ululaması, Yedi Memetler, Yurdana, Kubilay Destanı adlı kitaplarındaki kaygısı yurt sevgisi ve bağımsızlıktı. Çanakkale Destanı’nda bir bağımsızlık savaşıdır anlattığı, yurt savunmasıdır. “‘Yeryüzü denizlerin, sömüre sömüre büyüyen leşler’dir, ‘Agamemnun’dur biri. Hırpalanmıştır tepeden tırnağa masal” deyip noktayı koydu: “Çanakkale, yeni Türkiye’nin önsözüdür.”

Bağımsızlık Savaşı başlığındaki beş kitabıyla (Samsun’dan Ankara’ya, İnönüler, Sakarya Kıyıları, 30 Ağustos, İzmir Yollarında) bağımsızlık tutkusunu şiirleştirdi. Çanakkale Destanı’nda Mustafa Kemal’in “…su olduğunu/ Aydınlık olduğunu” vurguladı; O, 19 Mayıs Destanı ve Anıtkabir adlı üç kitabını tek kitap olarak sunduğu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’teki şiirlerinde yurt sevgisini Atatürk sevgisiyle bütünleştirdi.

Dil bilincinin en yükseklere çıkarılması ve “Türkçem söylüyor, ben yazıyorum” sözü onu özü oldu. Dillerde adlı şiirinde “Ormanca/ Yıldızca/ Dağca konuşur onlar/ Ben anlarım Türkçe” diyen büyük usta, Türk Dil Kurumu Koçaklaması ile Türkçe sevdasını tekrar tekrar kanıtladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni ve çağdaş insan arayışındaki temeli olan dille, Türkçeyle özdeşleşti. Bu özdeşleşme çağdaş Türk edebiyatıyla bütünleştirdi onu. Şiiri yaşadı, şiiri özne kıldı, şiir oldu. Şiirin yarattığı bir “ozaninsan”, bir “ozanyurt” oldu.

Doğumunun 110. yılında (26 Ağustos 1914 / 15 Ekim 2008) Fazıl Hüsnü Dağlarca’mız kapağımızda. Öner Yağcı’nın yazısı…

– Üçüncü sayfamızda, Orlando Figes’in knezlikten çarlığa, çarlıktan komünizme, komünizmden 1991 sonrası demokrasi denemelerine ve oradan da Putin dönemindeki “egemen demokrasi”ye geçişin hikâyesini anlattığı, ülkedeki otokratik geleneğin kültüre, sanata, sosyal yaşama, ekonomiye, politikaya ve tarihin biçimlenişine nasıl yansıdığını ilginç kesişmeler eşliğinde sunduğu yetkin bir kaynak niteliğindeki Rusya’nın Öyküsü’nü (Çeviren: Ercan Ertürk / Yapı Kredi Yayınları) incelediği yazısıyla Kaan Egemen yer alıyor.

Gamze Akdemir, usta dilci yazar Sevgi Özel ile özlemle andığımız Alpay Kabacalı’nın kendisine, Nâzım Hikmet’in 100. yaşı nedeniyle 2002’de yayımlanan, 100. Doğum Yıl Dönümünde Nâzım Hikmet’e Armağan adlı kitapta yazması üzere yazması üzere “ödev” vermesiyle tohumlanan, Nâzım Hikmet’in anısına saygıyla kaleme aldığı Putları Yıkan Şairimiz Nâzım Hikmet’in Dili (Kırmızı Kedi Yayınevi) adlı incelemesini konuşuyor.

Şükran Soner, “Salt bir yaşam öyküsü, anılar bütünü değil gerçekten çok özgün, çok ayrıntılı kolektif çalışmaların ürünü. Yakın tarihin, Cumhuriyet kuşağının ilkelerinin, olağanüstü eğitim anlayışının ve güçlü aile yapısının belgesi, turnusol kağıdı adeta” sözleriyle nitelediği, Cumhuriyet değerleri ile yetişmiş, çevrelerine Aydınlanma ışığını saçan bir kadının, Melâhat Kısagün’ün oğlu, yakın tarihlerin acı-tatlı günlerin dostluklarında tanıştığı Melih Kısagün’ün Annem Melâhat Hanım adlı kitabını merceğe alıyor.

Feridun Andaç, “Düşlere Karşı” başlıklı yazısında Fernando Pessoa’nın yazınını merceğe alıyor.

Necdet Neydim, “Masalda çağdaş söylemin öncüsü” başlıklı yazısında Oğuz Tansel’in yazınını irdeliyor.

Y. Bekir Yurdakul, “Kamera arkasında neler var!” başlıklı yazısında Ferhat Taştekin’in Sözcüklerin Kamera Arkası (Timaş Yayınları) ve “Her şey sevgiyle…” başlıklı yazısında Hatice Demir’in Günlerden Bir Gün (Günışığı Kitaplığı) adlı kitabını merceğe alıyor.

– Mustafa Başaran’ın hazırladığı Bulmaca ile de düşün trafiği sürüyor!

İyi okumalar…

Gamze Akdemir