Şimdi size 9000 yıllık bir öykü anlatacağım.
Dokuz bin yıl… Dile kolay desem, anlatılan dünyanın en eski yerleşim yeri olunca, dile bile kolay değil anlatmak. Anlatacaklarımın yazıdan bile eski olduğunu düşünürseniz, kolay olmasa bile öykünün bugüne gelmesinde dilin rolünün önemli olduğunu unutmamak gerekir.
Ancak yine de unutmamalısınız ki, insanlar yazıdan önce, dile ek olarak sanatı da anlatım için kullanıyorlardı.
Bir çoğumuza “9000 yıl öncenin insanını zihninizde nasıl canlandırıyorsunuz?” diye sorsalar; postları ile dolaşan, saçı sakalı birbirine karışmış, çıplak ayakla gezip, hayvanla insan arası bir biçimde yaşayan birilerini tarif ederiz.
Ama Konya’nın Çumra İlçesi’nin 10 km. doğusunda Çatalhöyük kazısında çıkan 9000 yıllık heykel veya resimlere bakınca, bu tarifinizden vazgeçeceğinizi tahmin ediyorum..
ÇATALHÖYÜK’ÜN ÖYKÜSÜ
Önce size Çatalhöyük’ün öyküsünü anlatayım isterseniz… Daha önceki bir yazımda Anadolu insanının isim koymadaki ustalığından bahsetmiştim. Öyküsünü anlatacağım, dünyanın en eski yerleşim yerinin o zamanlar bir ismi var mıydı, varsa neydi bilmiyorum ama, 1961 yılında Prof. Mellaart kazıya başladığında, Çumralılar çatal gibi yanyana duran iki tepe olması nedeniyle, buraya Çatalhöyük diyorlardı.
Yazının devamını okumak için tıklayın