Cemal Süreya, Doğan Hızlan’la TRT’de yaptıkları bir söyleşide şöyle der: “1931 yılında doğdum. 1937 yılında annem öldü. 1944 yılında Dostoyevski’yi okudum. O gün bugün huzurum yoktur. Biyografim bu kadar.”
Şüphesiz Dostoyevski, çağın ötesine geçmiş, gerçek bir ‘huzursuzluğun’ yazarıydı. Bu sayımızda Rus edebiyatının büyük ismi Dostoyevski’yi kapağımıza taşıdık. Akademisyen-yazar Fırat Mollaer, ‘yakın’dan ve ‘uzak’tan Dostoyevski’nin metinlerini, etrafında dönen felsefi ve edebi tartışmaları ele aldı. Dostoyevski’nin en dikkat çekici romanlarının başında Yeraltından Notlar’ı sayabiliriz. Dostoyevski’nin metninin başarısı budur; Yeraltı Adamı’na dair olumlanabilecek pek çok özelliğin, aslında modern öznenin benliğiyle, kendini gerçekleştirme kaygısıyla ilgili olması ve tüm bunları imkândan kaçış için bir kılıf gibi kullanması! Emek Erez inceledi… Dostoyevski’nin, cezasını çekmek üzere gönderildiği Sibirya’daki kamptan gözlemler içeren “Ölüler Evinden Notlar”, Çarlık Rusyası’nın gerçek yüzünü ve tüm yurttaşlarına yaşattığı adaletsizliği aktarıyor. Dostoyevski, mahkûmları psikolojik tahlilleri, bakış açısı ve çarpıcı yorumlarıyla ele alarak, bir bilim insanı tavrıyla izliyor. Soner Sert ele aldı. Dostoyevski’nin yarım kalan ilk büyük roman denemesi olan “Netoçka Nezvanova”, küçük bir kızın yoksullukla geçen hayatındaki üç evreye odaklanır. Okan Çil yazdı. Doğuş Sarpkaya ve Ali Bulunmaz bu sayımıza katkıda bulunan diğer isimler oldular. Marifet iltifata tabidir! İyi okumalar…