EKREM KAHRAMAN, TÜRK SANATININ ÇAĞDAŞ ÖNCÜLERİNDEN BUGÜN İÇİN SOHBET
Gönüllü Yazar/Paylaşımcı – Leyla İrten
“Bir hazine ile karşılaşınca hissedilirse, Ekrem Kahraman’ı dinleyince aynı hisse kapılmak çok da garip değil…”
Tesadüflerin bazen insan hayatındaki yeri yadsınamıyor gerçekten.
Değerli sanatçı Ekrem Kahraman’ı ortak noktamız Tarsus (biraz da büyülü bir yer dersek yerinde olur sanki) nedeni ile tanıdım. Tarsus, benim çok bulunmadığım ama baba tarafından çok eskilere dayanan aile bağlarımız nedeni ile bana hep özel hisler uyandırmıştır. Tüm bölgeler, beldeler oradan çıkmış kişi için özeldir, güzeldir tabii…Ben de baba ocağına, köklerimizin bulunduğu yöreye güzelleme yapayım…şöyle diyeyim; bu Akdeniz öyle bir bölge ki, doğasının da, tarihinin de zenginliğinden midir bilemem, o kadar çok değerli sanatçıya beşik olmuş. Ne mutlu bölge insanına ne mutlu tüm Türkiye’ye. Ne mutlu hepimize , böylesi ilham verici bir ülkemiz var.
Çeşitli kaynaklarda da yer aldığı gibi; çağdaş Türk sanatını, geleneği birleştirerek eserlerinde profesyonelce yansıtmayı başaran özel bir ressam olan Ekrem Kahraman, sanat eserleri ve yaklaşımıyla postmodernizm akımıyla ilişkilendirilebilmekte. Bir kaynağa göre de; sanatseverler tarafından gerçeğin hayali ve renklerin dahisi olarak anılmış. Hem yurt içinde hem de yurt dışında birçok sergide yer almış, toplamda 16 ödül kazanmış Ekrem Kahraman’ın plastik sanatlar konusunda birçok teorik yazıya imza atmış olduğu da bir başka değerli bilgi.
Değerli sanatçı ile ilgili web üzerinde sayısız bilgi, röportaj, videoya ulaşılabilir. Bu sohbet yazısında sorulmadık neyi bulabiliriz bilemedim önce ama her sohbet yeni bir noktayı ortaya da çıkarır, Ekrem Kahramanla, evet, buraya özel bu sohbette buluştuk, sizlerle de paylaşmak isterim.
HAYALPEREST BİR ÇİFTÇİYİM BEN! RESİMLERİM TOPRAKLARIMDIR!
Bu benim için özellikle son üç yıldır gerçekten de çok önemli bir konu… O yüzden izninizle belki sizin formatınıza göre uzun gelebilecek bir cevap olabilir sizin için. İlham kaynağımız İngiltere’den ve 19. yüzyıldan, yani sizin de kabul edeceğinize inandığım Aydınlanma çağından yani…
1870’li yıllarda dönemin en etkili sanat eleştirmenlerinden, sanat eğitimcisi ve ressam John Ruskin İngiliz ulusunun bilimsel ve kültürel bilincini düşünce sanat ve kültür yoluyla yeniden aydınlatmak ve bunun temelinde yer alan yeni vatandaş / bireyi eğitip olgunlaştırarak geleceğe hazırlamak amacıyla kendisine yakın bir grup arkadaşıyla birlikte tarihsel bir girişim başlatır. Bu girişim bana kalırsa dönem aydınları ve sanatçıları için başlı başına toplumsal bir öne çıkma sorumluluğudur aslında…
Beni yakından tanıyanlar, okuyanlar bilecektir; ben 68 kuşağından gelen bir sanatçı ve entelektüel olarak sanatımın yanı sıra toplumsal siyasal kültürel sorumluluklarını da sürdüren az sayıdaki yeni sanatçı ve sanat entelektüeli tipi olmanın yanı başında bu sorumluluklarına düşkün bir kimliğe de sahip olduğumu da bilirler. Doğrusu ya sanatın, kültürün, felsefi düşüncenin, her türlü bilimsel bilginin kesinlikle toplumla da paylaşılmasından, bunun da bizzat biz aydınların ve sanatçıların, okumuş öncülerin sorumluluk alanı olduğuna inanıyorum. Bana kalırsa bu sorumluluk günümüz siyasi hayatındaki körlük yozlaşma ve çöküş sürecinde daha da önemli hale gelmektedir kanısındayım. Tarih boyunca her zaman olagelmiştir ki “adanmışlık” duygusudur her alandaki insani toplumsal devrimlerin gerçekleşmesinin temel dürtüsü ve başarısı… Çukurova Kültür Girişimi de zaten tam da bu adanmışlık duygusu üzerinden toplumsal kültürel bir gelecek ütopyasıdır aslında. O yüzden bu konuşmaya neden Ruskin ile başladığım herhalde anlaşılacaktır diye düşünüyorum.
Aydınlanma Çağı sürecinde -bugün Türkiye’de bile- neredeyse 250 yıldır siyasal toplumsal ve kültürel olarak ısrarla gıpta edilen, peşine düşülen ve adına “Batı Uygarlığı” denilen büyük insanlık birikiminin temelinde duran Ortaçağ’da sekteye uğrayan parlak Rönesans dönemiyle açılıp gelişen 17. yüzyılda tekrar başlayan ve bana kalırsa günümüzde de halen devam eden başta bilim, sanat ve kültür olmak üzere birçok yaratıcı alanda toplumsal ve kültürel olarak önü önemli ölçüde tıkanıp dağılmış bu yüzden de Ruskin’in yaşadığı kargaşada yeni bir dönemin önü açılmaktadır.
Başta, kadim Rönesans kültürünün çıkış kaynağı İtalya olmak üzere Fransa, Almanya, İngiltere vb. Avrupa ülkelerinin vizyonu yüksek, ufku geniş seçkin entelektüelleri, sanatçıları, ressamları, edebiyatçıları, siyasetçiler ile bilim insanlarından bazıları bu tarihsel tıkanıklığa çare olmak üzere yeni modern çözümler arama niyetiyle harekete geçmişlerdi. John Ruskin de işte o modern öncülerin önde gelenlerinden biriydi. Ruskin İngiltere’de gerçekleşen Sanayi Devrimi’yle birlikte başlayan tipik Viktoryan dönemde yalnızca düşünmekle, konuşmakla, durumdan şikayet edip durmakla yetinmeyip hiç kimselerin başvurmaya cesaret edemediği oldukça yaratıcı bir yola başvurmaktan kaçınmayacaktır.
O dönem kültürel olarak sağa sola savrulup duran İngiltere’de gerek sanat ve kültüre gerek toplumsal duyarlıklara karşı inisiyatif alarak “elini taşın altına koymaya” ve tanıdık bildik bütün çevresini de tutkuyla ve ısrarla bu yenilenme ütopyasına katılmaya çağıracaktır.
Görüleceği üzere aslında bizler de bir bakıma tıpkı Ruskin gibi bir yola çıktık sayılır. Doğmuş olduğum Tarsus’tan gelen bir çağrıyla birlikte 2020 yılında tam da Covid 19 salgının başlangıç günlerinde yaklaşık 200 öncü insanla Tarsus’ta bir araya gelip bir basın toplantısıyla Kültür Girişimi’nin kuruluşunu ilan edip durumu sadece Tarsus’la sınırlı tutmayıp bütün Çukurova bölgesine ve Türkiye’ye yayıp çalışmaya başladık. Amacımız uzun vadede (10-15 yıl içerisinde) Tarsus’ta daha baştan adının ÇUKUROVA / ÇAĞDAŞ (ÇUKUROVA / CONTEMPORARY) olarak belirlemiş olduğumuz ve TARSUS – MERSİN – ADANA – HATAY / ANTAKYA – OSMANİYE – KAHRAMANMARAŞ – AFŞİN VD. ile oradan da kadim AKDENİZ BÖLGESİ’nde yer alan tarihsel komşu Yakın Doğu, Mezopotamya, Kuzey Afrika, Güney Avrupa ülkeleri vd. çağdaş sanat ve kültürlerinden örneklerin de içerisinde yer almasını düşündüğümüz bir ÇAĞDAŞ SANATLAR MÜZESİ kurma ütopyasının ilk adımlarını atmaktı.
Öyle ya özellikle çağdaş sanatın ve kültürün yalnızca İstanbul ve Ankara gibi iki kente sıkışıp kaldığı bir durumda debelenip durmakta olan çıkışsız bir yolda ilerlemekteydik sanki? Oysa dünyamızın gelişmiş kültürleri ve toplumları yepyeni bir kültürel çağa girip yeni kurumlar, birikimler oluşturmaya başlamışlar; bir bakıma tarihlerini ve birikimlerini toplumlarına sunmaya başlamışlardı. Peki biz neredeydik ve ne yapacaktık? Çünkü bana kalırsa artık bu sözünü etmiş olduğum bu birikimli dönem bile aşılıyor ve her şeye rağmen yeni bir çağa giriliyor olduğumuzun altını çizmemiz gerekiyor öncelikle. Gerçekten de 1990’lı yıllardan itibaren bütün dünya yaşanan onca insanlık dışı katliamlar, darlaşmalar, siyasi kargaşa ve savaşlara rağmen yepyeni bir döneme giriyor ve bu yeni döneme özgü vizyoner kültür politikaları öncülüğüyle dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde ulusal müzelerin yanı sıra MODERN ve ÇAĞDAŞ SANAT müzeleri ile sanat ve kültür merkezlerinin sayılarında giderek büyük bir artış yaşanmaktadır ki insanlığın önündeki yeni sürecin kültürel olarak tam da bu noktada insanlığa büyük olanaklar koyduğunun görülmesi ve buna inanılması gerektiği kanısındayım.
Öte yandan artık eski işlevlerini tamamlayıp devre dışına düşmüş bir zamanların tarihi binaları, mekanları, fabrikaları, sanayi işletmeleri, kentler, alanlar yeni modern ve çağdaş sanat müzeleri haline dönüştürülmektedir. Dünyanın her yönlü olacak bir biçimde gelişme vizyonu yüksek her ülkesinde gerek ulusal kültür politikaları, gerek tarihsel, sosyal, toplumsal ve ekonomik, gerekse ulusal ve uluslararası turizmi canlandırma amaçlı olmak üzere hem devlet hem yerel yönetimler ve özel sektör kuruluşları tarafından her anlamda büyük bir özveri ve umutla desteklenmektedir.
İyi de bizim elimiz armut mu topluyor dememiz gerekmiyor mu tam da bu noktada?
Çukurova Kültür Girişimi olarak bizler de elimizi biraz daha taşın altına koymaktan çekinmeyerek 10 Mart 2021 tarihinde Tarsus’ta asgari 10 -15.000 metrekarelik kapalı alana sahip uluslararası bir çağdaş sanatlar müzesi kurulması amacıyla başkanlığını Berdan Cıvata Yönetim Kurulu Başkanı iş insanı sayın Hasan Şemsi’nin başkanlığında başlangıçta 114 kurucu isimle birlikte ÇUKUROVA ÇAĞDAŞ SANAT KÜLTÜR VE EĞİTİM VAKFI (ÇUKUROVA ÇAĞDAŞ)’ı kurduk. Vakıf Kurucular Kurulu, yeni katılımcılarla birlikte ilk seçimli genel kurulda 159, en son ara genel kurulda ise 174 “Mütevelli heyet” (kurucu üye) sayısına ulaşmış bulunmaktadır.
Çukurova Çağdaş bu bağlam üzerinden giderek 15 Ekim – 30 Kasım 2023 tarihleri arasında uluslararası katılımlarla Çukurova Bölgesi’de yer alan 5 ilde birden bu girişimi daha da ileriye taşıyarak uluslararası 1. Akdeniz Bienali / (Çağdaş Sanat)’ı düzenledi. Ayrıca da vakıf bünyesinde uluslararası bir müze koleksiyonu oluşturma kampanyasına girişti.
Bugünlerde ise önümüzdeki sonbaharda hem bir 1. Akdeniz / Bienali (Çağdaş Müzik), hem 15 Nisan – 31 Mayıs 2025 tarihleri arasında şef küratörlüğünü Venedik Bienali küratörlerinden sayın Vittorio Urbani’nin yapacağı 2. Akdeniz Bienali (Çağdaş Sanat) için yoğun olarak çalışmaktayız.