Emre Toğrul ,Bölük Pörçük

Antico Cafee Greco, hemen İspanyol merdivenlerinin yanıbaşında,
1760’dan beri aynı köşede hizmet veriyor, Roma’ya yolu düşenlere.
Küçük oğlumla, başbaşa hafta sonu tatilimizin beni alıp götüren durağı,
Kimler gelmiş geçmiş anlatıyor, sanat tarihi eğitmeni sevgili rehberimiz.
Mesleğini hakkıyla yapıp, gerçek meslek bilgisini aktarabilen insanların,
Bu dünyada en büyük saygıyı hakeden zaman yolcuları olduğunu düşünüyorum.
Dry Martini ve Espressoya ulanan tarihsel zenginlik içindeki dört köşe zevkle,
Cafee Greco’nun kırmızı kadife koltuklarında, altın yaldızlı çerçevelerde saklanan,
Ve yüz-ikiyüz yıl önce yazılmış mektuplara ve pusulalara hayranlıkla bakarken,
Küçük oğlum ilgiyle dinliyor, tarihten gelen bilgileri kronolojiye sadakatle anlatanı.
Bu mekanda yazılan yazının, kitabın, konuşmanın, hatta bestecilere verdiği ilhamın,
Burada geçen saatlerde, ortak dünya kültürüne aktarılan bilginin havasını soluyor oğlum.
Mark Twain, Nietzsche, Goethe, Schopenhauer, Bizet, Berlioz, Mann; Litz, Mendelsshon,
Cafe’nin tarihi müdavimleri saymakla bitmiyor ve en ilginç vurgu da şu,
Bu muhteşem atmosferi yaratan Nicola di Madalena Anadoludan göçmüş bir levanten.
Anlamını aradığımız hayatın izini bulduğumuz, ortak kültürel katmanlardaki kesişmeler,
Bölük pörçük hayatlarımızı birleştiren en önemli unsurlardan biri…
∞Ω∞
Birlikte seyahat, insanların biribirini tanıması ama biribiri dışındakileri de algılamasının,
Belki de aynı anda yapılan devinimin enerjisiyle, kaynaşmanın en iyi yolu.
Tiber nehri üstünden geçip, kendimizi attığımız dar Trastevere sokaklarından geçip,
Yiyebileceğimiz en güzel spagetti ve dondurmanın peşinde iyice kaynaşıyoruz baba oğul.
Rehberimizle ilk buluşma noktası oluyor mekanın hemen ilerisindeki ST. Maria Kilisesi.
İtalyada Gelato olarak bilinen dondurmayı yiyebileceğimiz en iyi mekanı soruyoruz.
Bilge rehberimiz bize, protest bir organik dondurma dükkanının yanıbaşımızda olduğunu,
Adınında Otaleg yani Gelatonun tam tersi bir ironiyle konulduğunu anlatıyor.
Bir dondurma hayranı olan ben kavun ve limon karışımı lezzete uçuyorum,
Oğlum ise tattırılan üç farklı çikolatalı lezzeti beğenmeyip Adana’nın dondurması diyor.
Soruyoruz, neden burası en iyi?
Çünkü tüm ürünler katkı maddesi olmaksızın doğal ve organik yapımlı deniyor.
Örneğin fıstıklı dondurmamızın fıstığını Türkiyeden alıyoruz diyerek kanıt sunuyor mekan sahibi.
Yaşarken tam farkedemediğimiz, ancak geri dönüp düşününce algıladığımız bir illüzyon yaşam.
Bölük pörçüklük içinde, bir spagetti ve dondurmada bulduğumuz ortak duyu işin tamamlayıcısı…
∞Ω∞
Mevsimin sıcaklığına rağmen turistik sezon olması nedeniyle gündüz kalabalıklığı yoruyor,
Güniçi ve gecenin yoğun sokaklarından kurtulup Romayı sabah koşusunda keşfetmeye çıkıyorum.
Tarihi Romanın merkezinde, heryere çarçabuk ulaşabileceğim mesafedeki 9 Hotel Cesari’den,
Saat 05:00 gibi çıkıp, dar sokaklardan, meydanlara, kalıntılardan bahçelere bir koşu yapıyorum.
Koşarken klasik müzik dinlemek ve düşünmek keyfine, bir de tarihi krema katıyorum o gün.
Aslında uygarlığın başladığı kendi topraklarımızdaki kalıntılardan farkı olmayan,
Aynı türden insanların farklı başkalaşımlarla oluşturduğu benzer bir kültürün ortasındayım.
Bir gün önce rehberimizin bizi gezdirdiği St. Ignazio Cizvit Basilica’sında anlattığı,
Kilisenin para bittiği için kubbe yaptıramayıp, kubbe hissi veren bir tablo yaptırarak kapattığı,
Böylece kiliseye gelen herkesin, dikkat etmezse muhteşem bir kubbe sandığı görüntü gibi,
Bende ne kadar güzel ve olağanüstü dediğim, insan yapımı örüntüler arasından koşuyorum.
Sabahın o saatinde, boş sokaklar ve sessizlik dimağımı daha da açıyor.
Panteon’un sütünları arasından geçip Aşk Çeşmesine, oradan Venedik meydanına uzanıyor,
Sonra Collesium etrafından dönüp, dar sokaklardan geçip Piazza Navona’ya ulaşıyorum.
Benimle birlikte yüzlerce kişinin aynı saatleri kullanarak aslında ortak olan kültüre koşuşu var.
Aklımda, aynı koşuyu aynı tarihsel çıktılar ve onlara saygıyla yapılmış binalar ve eserler arasından,
Özellikle Tarsus’ta, Mersin’de yada Adana’da yapmak var.
Bölüklük ve pörçüklük bir kader değil ama bütünlenmek ve tamlık zor zenaat.
Neyse ki koşudan otele döndüğümde oğlum ; ‘baba haydi tekrar dalalım sokaklara’ diyor.
Diyorum ya; birlikte seyahat en etkin kaynaşma patikası…