Şüphe etmek,
Düşünmek,
İnanmak,
Beğenmek
Ve seçmek;
İnsan aklının temel zihinsel faaliyetleri,
Bunlar sayesinde aradıklarını bulan,
Yine bunların çelişmesiyle kaybolan insan.
Bugün zaman yolculuğundayız dostlar,
Düşünün o zamanları;
Çağlar öncesinde, bilişim yok, iletişim yok,
Herşey bir bilinmez, en basit şeyler muamma,
Bilinmezi sorgulamaktan bilinire ulaşmanın zorluğu,
Bu zorluğun insan aklını korkuya, içgüdüye teslimi.
Çağlar sonra ancak keşfetmiş insan bilinirden başlayıp,
Rasyonel öğretilerde temele hep biliniri alıp,
İnsan ve doğanın ayrıntılarında gizlenmiş şifreleri bulmayı.
Böylece hakikati keşfetme yolculuğuna başlamış.
Bilinir, görünür ve mevcuttan başlayan bilgi öğretisiyle,
Dünya yüzündeki pek çok gizemi çözmüş bugüne dek…
●●●●○○○○●●●●
İlk çağlarda insanın doğa ile mücadele zafiyeti,
Düşünmeyi ve inanmayı olgunlaştırmamış,
Şüphe daha ilkel ve etkisiz tezahür etmiş,
Beğenme ve seçme tesadüflere kalmış.
Antik çağda başlayan olgun şüphecilik,
Düşünme ve inanmayı törpülerken,
Beğenme ve seçme akıl süzgecine devrolmuş.
Ortaçağ, insanlığın en karanlık çağında,
İnanmak; düşünme ve şüpheciliği bastırmış,
Beğenmek ve seçmek dogmalara prangalanmış.
Rönesans ile “ Güzelle gerçek evlenince,”
Septisizm, kritisizm ve oradan pozitivizm derken,
Akıl; doğru ve gerçek, hakikat ve mutlak hakikat arasında,
Ne fark var diye irdeleyip, işi çözümledim derken,
Bu sefer de değişkenlik aklı zorlamaya başlamış.
Son iki yy’da diyalektik yöntem her şeyi deneyleyip,
Kanıtla tanımlamayı en önemli yere koymuş,
Ve gerçeğin yalnız düşüncede kalamayacağını, ama
Nesnel olarak da ispatının önemini vurgulamıştır.
Çağımızda bilim budur, ve bilmek, bilgi o denli güçlü ki,
Şüphe yol göstericiliği ve inanmak iyice zorlaşırken,
Beğenmek ve seçmek, süreli ve değişebilir bir hal almıştır.
Bilinenden bilinmeyene doğru yönlenmek doğamız gereğidir.
Artık aşikardır ki, bu yüzyılda bilinmeyenden başlamak,
Asla, bilgi sahibi olma yolunun başlangıcı olamayacaktır…
●●●●○○○○●●●●
İletişim ve farklı kültür kombinasyonları sayesinde,
İnsanlığın ortak bilinci artık durağan doğrulardan,
Günümüzün hareketli doğrularına doğru değişmekte
Ve doğrularında insan ömrü gibi ömürleri olmaktadır.
Hakikatin tarifi insanlığın en ezeli ve ebedi uğraşıdır.
Kuşkusuz evrenin ilk gününden bugüne insan,
İnsan – toplum – doğa ilişkilerini düzenlemek,
Tekamül etmek için çok yol katetmiş ve evrilmiştir.
Dayatmanın, şüpheciliği ve düşünmeyi;
Kayıtsız inanmanın, seçebilmeyi ortadan kaldırdığı,
O karanlık çağları çok geride bıraktığımızı sansak da,
Dünya yüzünde bir süre egemen olan her şeyin,
Farklı dilimlerde tekrarı gerçeğini yadsıyamayız.
Bilginin, dün tonlarca kitap olarak yakılan,
Kütüphanelerde kaybolabilen bilginin,
Binlerce katını içeren bilgi bulutlarında bile,
Yok edilebileceğini sanan ortaçağ zihniyeti,
Holografik varlığını hep sürdürecektir.
Peki yaradılış ile ölüm ötesi arasına sıkışmış sürede,
Kısacık yaşamda, başlangıç noktası ne olmalı ki,
Hakikat perdesini azda olsa ucundan açabilelim?
●●●●○○○○●●●●
Yirmibirinci yüzyılda düşünmek ve şüphe etmek,
Bugün artık inanmak, beğenmek ve seçmek,
İnsan zihinsel faaliyetlerini modüle edebilen,
Sanal, subliminal bir zihniyetlemeyle yönetilmektedir.
Bizim, en sihirli ve etkin insan davranışımız olan,
Düşünce ve aklı, edinilen deneyimlerin ışığında kullanmak,
Sanal zihniyetlendirmenin ilk öldürdüğü hasletimizdir.
İkinci büyük problemse varlığımızın anlamını kavramada,
Bize yardımcı olan bilmenin, bilginin ve bilimin,
Gerçeğe yaklaştıkça ve bilgi sarhoşluğuyla takındığı,
Yaradılış nedenine olan vurdumduymaz tavrıdır.
Yapılması gereken, doğanın bize verdiği ipuçlarını,
Aklımızın yardımıyla yorumlama hamlesidir.
Doğa her zaman insandan fazla bilgi sahibidir,
Ve ilelebet hep öyle kalacaktır ama,
O denli alçak gönüllüdür ki, var olanın olumlanmasını da,
Var olmayanın yadsınmasını da bize bırakır, karar bizimdir.
Örneğin, şüphecilik kalem gibi kullanıldığında,
Gerçeğin ışığını yakalamak için yol alabilirken,
Şüphe insanı avadanlık olarak kullanırsa,
Ön yargı ve kör inanç içinde karanlığa saplanırız.
Bugünün sanal zihniyetlendirmesi bunu yapmaktadır.
Günümüzde temel zihinsel faaliyetleri yerine getirirken,
Çok gözlenen ve kaçınılması gereken şey;
Vicdani doğruların kabul edemeyeceği,
Ama realitenin dayattığı doğrular karşısında,
Teslim olmak ve günün doğrularına yönelmektir.
Artık modern bilimin, en güçlü doğa yasalarını bile,
Şüpheyle karşıladığı günümüzde,
Belirsizlik ve olasılık yasalarının egemenliğinde,
Saltık bir gerçek ya da doğruyu,
Seçme, inanma ve beğenme şansımız,
Gittikçe zorlaşmaktadır.
İnsanlık görmüştür ki,
Ne yüzyıllar önce aranan hakikate bu gün ulaşılmıştır,
Ne de bizim aradığımıza bin yıllar sonra ulaşılacaktır.
Ve 21. Yy’a rağmen, insan da görmüştür ki;
Bildiği kadar kandırılabilmekte,
Bilmediği kadarını aramaktadır.
Arayan ve ulaşmaya çalışan ise;
Bir şekilde kendini bilmek,
Ve kendini bulmakla baş başa kalmakta,
Daha da öteye gidememektedir…