Gürsel Korat: Sanat yapıtları gündüz rüyalarına benzerler

Ayfer Feriha Nujen T24

“Belki de şu anda su kıyısında öten kurbağalarız ama kendimizi bir röportaj okurken görüyoruz. Ama nedense röportaj okuduğumuzu da biliyoruz.” İşte Uyku Ülkesi’nin gerçekliği: Rüyalar yapmadığımız ama yapmış gibi bildiğimiz her şeydir

Edebiyatımızın ve çağımızın dil işçisi, dik duruşu, dilimizin karizması Gürsel Korat ile zorlu bir sürecin ardından yeni yayınevi Everest etiketiyle yayımlanan yeni romanı Uyku Ülkesi ve rüyalar üzerine konuştuk. Yazar, insanların yeni bir dönem, yeni bir hayattan dünyaya yeniden bakma serüvenini anlatıyor. Doktor Sevda Kül‘ün rüyalarında buluşmak üzere…

Uyku Ülkesi Everest yayın etiketiyle henüz yayımlandı. Bahtı açık olsun. Uyku Ülkesi, Uyku Ülkesi’nin içinde yazım süreci olan da bir kitap… Kitabın içinde kitap, rüyanın içinde rüya… Bu yüzden çok katmanlı bir metin inşası çıkıyor karşımıza. Bu kadar çok katmanlı bir metni gerçekte rüyalar bile birbirine karışabiliyorken tekrarlara düşmeden ve birbirine temas ettirmeden kurgulamak zor oldu mu? 

Zor oldu, çünkü bir metni kurmak ve onu kurcalamak benim için artık eskisi kadar kolay değil; yazarken çok harf yanlışı yapar oldum, konuşurken sözlerimi bazen tam ifade edemediğim oluyor. Fakat yaşadığımı anlatma hırsı, açıklayabilme tutkusu bazen beni öyle bir ele geçiriyor ki, anlatmak yaşamaktan daha önemli imiş gibi görünüyor. Yaşamadan bazı şeyleri anlatamazsınız; bunu bilmek acıdır. Bu paradoksla yazmaya devam edersiniz. Neyse, romanı kurgulamak zaten zor, hele rüyaları anlatıyorsan elbette kurgusu daha da zor.

Rüya Körü‘nden sonra bu roman…  Rüyalarla özel bir bağınız mı var?

Rüya Körü’nde de bu romanda da rüya güzellemesi yapmaktan kaçındım. Öncelikle söylemeliyim ki, Rüya Körü tarihsel bir fantastik kurguyken, Uyku Ülkesi, insanın rüyalarını anlatan güncel bir fantazya. İkinci olarak ise şunu söyleyebilirim: Böylesi fantastik yapıtların özelliği yaşamda pek karşılaşılmayan şeylerin romanda oluvermesidir: Uyku Ülkesi bu tanıma da uyar: Rüyalar bir olay örgüsüne dayanır! Bazen okuyucunun acaba rüyalar böyle mi olur diye şüphelenmesi en büyük dileğimdir.

Üçüncü olarak belirtmeliyim ki, bu romanda yaşadığımız her şeyin bir rüya olduğu iddia edilmez. Tam tersine gerçek bildiğimiz, sahici zemindeki olaylar ilerler ve bunun sonucunda rüyalarda geçenlerin gerçekliğe benzediği anlaşılır. Bu durumda yapacak bir şey kalmamıştır, belki yalnızca umutlanabiliriz.

Son olarak ise Uyku Ülkesi‘nin iyimser bir distopya olduğunu söylemeliyim. İyimserliği bir parça umut içermesinden gelir, yoksa distopya iyimser olmaz. Rüyalar ve gerçekleri ayrıştıran aklımız, Uyku Ülkesi’nde bu ikisinin çok benzeştiğini fark ettiğinde, somut bir rüyadan ibaret olan romanı bir başka gözle görür. 

-Her son kitap bir ilk kitaptır benim için. Bir “son” olarak kalsın istemediğim için sanırım. Ciddi bir sağlık problemi yaşadınız yakında geçmişte, şimdi daha iyi olmanızı da dileyerek, Uyku Ülkesi’nin otobiyografik öğeler taşıdığını düşünebilir miyiz? Öyleyse bu süreci metne alırken birçok kitaptakinden daha farklı bir duygusal evrene girdiniz mi? Bu evreni metne dönüştürme sürecinizden biraz söz eder misiniz? 

Doğrusu önemli bir tehlike atlattım. Bu durum benim tıpla ilgili pek çok şeyi deneylememe ve öğrenmeme yol açtı. Konuyla ilgili kitaplar okudum, ameliyatları düşündüm, içimden geçen şeyleri ifade edemeyeceğimden ve hatta çoğu şeyi yapamayacağımdan korktum. Yaşamın sonuna varmak denen şeyi bir bakıma yaşadım ama sonunda “bu benim yaşadığım birinci gün” sözünü söyleyerek geri geldim. Çünkü günlük yaşamda rüyalarla gerçeği ayırmamıza karşın hasta olunca bunların iç içe girdiğini deneylemiştim, bunları içeriden anlatacak kadar bilgi sahibiydim ve yaşadıklarımı bir romana taşımak için çok önemli nedenlerim vardı. Niçin hastalanmıştım, tansiyonla ve beyin kanaması ile nasıl baş etmiştim, ameliyatta ve yoğun bakımda neler hissediyordum, bunları bilmek ve anlatmak iyiydi, ama anlatmaya fırsatım alacak mıydı? Neyse ki trajediyle başladığım romanı kişisel bir trajedi olmaktan çıkararak bitirdim. Bilginin geç gelmesi trajedidir; Uyku Ülkesi başına geleni anladığında yapacak fazla bir şeyi kalmayan insanın acısıyla açılır ve bu insan 

https://t24.com.tr/yazarlar/ayfer-feriha-nujen/gursel-korat,34282