Hayat Film Şeridi Misali – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Bolca film seyretmeye zaman bulabildiğimiz bu dönemde,
Tüm filmleri rejisörlerin gözünden, anlatımından izlerken,
Rejinin, ne çok şeyi kontrol edip saklayabilip gizlediğini,
Bir anlamda tüm sınırları kendinin çizdiğini hissediyorsun.
Özellikle dahi, olağanüstü yönetmenlerin, konuyu dağıtmadan,
Seyirciyi istediği kalıba sokup izlettiği kapsamlı yapımlarda,
Finale doğru, nasıl da onların istediği gibi hissettiğimizi bilirsiniz.
Hayatın da, birebir filmler gibi, anlatıldığı gösterildiği kadarıyla,
Bizim dışımızda kurgulanan bir senaryonun parçası olarak,
İrticalen yaşanan bir süreç olduğu artık hepimizce aşikar.
Hele ki, mecburen uslu uslu yeni sahnemizde sıramızı beklerken.
Her sabah uyandığımızda, zihnimizin kontrolsüz kurgularından,
Bazen birçok anını hatırlamadığımız ama etkilendiğimiz rüyadan,
Gün içinde yaşadığımız dünyada; evimizde, işimizde, çevremizde
Aslında çok az bir kısmına hakim olabildiğimiz günlük yaşama,
Oradan çakılarak seyrettiğimiz muhteşem filmlere kadar herşey,
Başrolü bize verilmiş ömrümüz içinde bile,
Ne kadar az sürece hakim olabildiğimizi göstermiyor mu, dostlar?
Tamamen kontrolüm dışı gördüğüm bir rüyadan uyanıp, ekranı açıp,
Kurgu bir filmin içinde yönetmenin akışına uygun seyre dalmışken,
Yaşamlarımızın da bir rüya ve film gibi akıp gidişini hissediyorum,
Bir karantina sabahında, çok erken bir saatte…

●●●●○○○○●●●●

Rüyaları, filmleri ve bizzat kendi yaşamlarımızı sorguluyorum.
Kimse kendini ilgilendirmeyen bir şeyin düşünü görmez derler,
Tıpkı bir filmden, mutlak kendimize bir şekilde pay çıkardığımız gibi.
Görülen düşün ya da izlenen filmin büyüsü silinip gittiğinde ise,
Dış dünyanın senaryosunu gerektiğinden fazla önemseyen insan,
Başrolünü oynadığı filmin figüranı olmamayı nasıl başaracaktır?
Kolay bir iş değildir tabii ki, ama tek rakibi de kendisi ne yazık.
Ve tabii ki davranışlarımız, rüyalar ve filmlerde olduğu gibi,
Rasgele soyut görüş ve düşünceleri temel alamayacağından,
Adımlarımızı yalnızca varlığımızın özünden, ırkımızın karakterinden,
Ve bilinçaltına yerleşmiş dürtülerimizden aldığımız dayanakla yaparız ki,
Yaşamın film şeridi tadına ket vuran da budur.
Belki hakikaten söylenen gibi, atılmış bir taş misali,
Her insanın izleyeceği yörünge önceden belirlenmiştir.
İnsan rüyada ya da filmde yapamadığı, salt izlemekle yetindiği halde,
Yaşamında bu yazgıyı, bu kurguyu avucuna aldığını sansa bile,
Ne yazık ki, önceden saptanmış bu yörüngeden çıkamamaktadır.
Dahası, bu yazgı dışımızda değil içimizde olduğundan naşi,
Tıpkı filmlerdeki gibi, yaşamın yüzeyinde gerçekleşip gözle görünenin,
Önemini yitirip daha derindeki anlamın değer kazanmasının,
Asla önemsemediğimiz, hazin diye nitelediğimiz, kınadığımız şeylerin,
Gelip bizi bulup dize getirmesinin nedeni, yine bu iç yazgı senaryosudur.
Film ya da rüya sahneleri gibi, yaşamda da hiçbir şey,
Ne çok önemli ne de çok önemsizdir, ama mutlak bir nedeni var gibidir.
Dolayısıyla yaşam ütopyamızın ve yaşadığımız bu sürecin varlık nedeni,
Köle gibi ideamızın her şartta gerçekleşmesine çalışmaktan çok,
Her insan için bu ideanın olabilirliğini tartışmaya açmak,
Sözkonusu olabilirliğe inancı pekiştirmektir.

●●●●○○○○●●●●

Yahu Emre kardeş, yine dipsiz kuyuya indin bizi de içeri çekiyorsun,
Sadede gel, ıcık soluklanak dediğinizi duyar gibiyim.
Eminim yaşadığımız son bir buçuk ay içinde, yediden yetmişe herkes,
Kendi içine çekilerek, algısını sonuna kadar açarak düşünme fırsatı buldu.
Rüya görmek, film izlemek, yaşamımızda kontrol edemediğimiz süreçler,
Tüm bunlara bakınca, nedenler bir şekilde açıklıktan uzak geliyor bana.
Nedensellik yalnızca düşüncede varlığını ve geçerliliğini sürdürdüğünden,
Bir nedene dayanarak yola koyulmak, belki erdem sandığımız,
Hatta bizim dışımızdakilere benimsetmeye çalıştığımız bir kuruntu mu?
Doğrunun milyonlarca yüzü olduğunu, ama tek olduğunu,
Çok derinden hissettiğimiz bu kısıtlılık ve belirsizlik günlerinde,
Ani senaryo değişimiyle farkına vardığımız en önemli ayrıntı,
Bir rüya veya film’deki gibi karşıt nesneleri birarada barındırabilmenin,
Çatışma ve ikilemlerin üstesinden gelebilmenin anahtarı olduğu.
Her ruhun, yazgısındaki boşluk ve eksikleri doldurup bütünü ararken,
Senarist ve rejisörün ortak çalışması gibi, iç yazgı ve yaşananı örtüştürmesinin,
Bu çatışma ve ikilemleri en aza idirgeyeceğini görebildik.
Bir rüya bilinciyle, bir film şeridi gibi izlediğimiz yaşamın,
Zaman illüzyonu içindeki bütün ideallerin , durumların ve dönemlerin
Görünen senaryodan farklı daha derin anlamına vakıf olduk…