İki yıl sonra yeniden Adana!

Sevgili okurlarım benim eylül ayını çok sevdiğimi bilirler. Severim çünkü hem yaş günüm, daha da önemlisi iple çektiğim Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali bu ayın hüzünlü havasını bir sevinç çığlığı gibi aydınlatır.

Evet, iki yıl sonra yeniden Adana’dayım ve yeniden bir geç Hitit kenti olan Adana Cumhuriyeti’nde en güzel kebapları yiyip pazar günü Büyük Saat civarında bir Hitit geleneği olan içkili sabah kahvaltısında kırmızı acı biberleri gıdım gıdım tadıp çoluk çocuk, kadın erkek Adanalılarla yeniden buluşacağım.

Ama asıl işim, bu yıl 28’incisi yapılan Altın Koza Festivali’nde sekizincisini yapacağım Kısa Film Atölyesi beni bekliyor. Yaş ve meslek ayrımcılığı yapmayan atölyemizde tam beş gün hepsi sinemanın belli dallarında çalışan konukları ağırlayıp hızla bir kısa film senaryosu oluşturacağız. Sonra çekim, ardından montaj.

Bütün bu zamanlarda çok yakında yitirdiğimiz festival direktörü, hepimizin kahrını hiç yüksünmeden çeken Kadir Beycioğlu’nun anısı bizimle olacak. Kadir, yedi yıl önce “Işıl bir film atölyesi yapacaksın” diye beni çağırdığında doğrusu bu atölyenin bu kadar uzun süreceğini, bu kadar çok insana dokunacağını düşünmemiştim. Ama oldu işte, bu yıl sekizincisini yapıyorum, sağ olasın Kadir!

Bu yıl atölyemiz çok kalabalıktı. Çünkü sinemayı seçen Adana İletişim Lisesi öğrencileri, iki yıl sadece online eğitim yapmışlardı. Şimdi artık birbirlerine seslenmek, hikâyeler anlatmak, seçtikleri mesleğin inceliklerini öğrenmek istiyorlardı. Sahada olmak istiyorlardı. Film çekmeye, yönetmenlik, oyunculuk nasıl bir şey bütün bunları öğrenmeye can atıyorlardı. Bu, en doğal haklarıydı. Heyecan doruktaydı ve ben buradan bu heyecanlı öğrencilerin öğretmenleri Ömürzat Toparlak, Serap Sönmez ve müdürleri yaş günümde bahçesinden koparılmış elmalar getiren Saffet Alptekin’e teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca her isteğimizi anında yerine getiren bütün Altın Koza çalışanlarına da.

Şimdi biraz atölyeden çıkıp bir hafta boyunca filmle yatıp filmle kalkan Adana sokaklarına dönelim. Şöyle anlatayım, iki yıl boyunca evlere kapanan ahali, kentin hemen her alanında ve ilçelerinde kurulan yazlık sinemalara koştu. Çoluk çocuk tahta iskemlelerde patlamış mısır ve gazoz eşliğinde Türk sinemasının unutulmaz filmlerini izlediler. Birkaç örnek: Vesikalı Yârim, Selvi Boylum Al Yazmalım, Arkadaş, Sürü, Zıkkımın Kökü. Böylece nineler, dedeler, torunlarına eski günlerin en unutulmaz keyfini canlı canlı gösterme fırsatı buldular.

Altın Koza’nın olmazsa olmazı kısalar gene başroldeydi. Ulusal ve uluslararası kısa film yarışmalarında onlarca etkileyici film izleyiciye sunuldu. Benim en sevdiğim yarışma her zaman Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması olmuştur. Bu yıl da öğrenciler kim bilir ne zorluklarla yaptıkları filmler seyirciyle buluşacağı için öyle heyecanlıydılar ki bu heyecan beni de kendi gençliğime götürdü. Bir süre için de olsa ülkenin boğucu gündemini unutuverdim. Yaşımı başımı da.

Gelelim ulusal yarışma filmlerine; yarışmada 10 film vardı. Doğrusu yaklaşık dört saat atölye çalışması yaptıktan sonra yorgun argın ancak birkaç filmi izleme fırsatım oldu. Ben bu satırları yazarken henüz hangi filmin hangi ödülü aldığı bilinmiyor ama seyrettiğim üç dört film arasında beni en çok etkileyen, heyecanlandıran “SEN BEN LENİN” filmi oldu. Filmin yönetmeni Tufan Taştan, senaryoyu Barış Bıçakçı ile birlikte yazmışlar. Ele aldıkları konuyu öyle ustalıkla hayata geçirmişler ki, kimi zaman kahkahalarla gülerken, kimi zaman gözyaşlarım kendiliğinden aktı. Film bütün geçmiş tarihimizi anlatıyordu, hiç bağırmadan, slogan atmadan. Bana göre filmin bütün oyuncuları, epey kalabalık bir kadro var, ödülü hak ediyorlardı. Bu da benim seçimim. Bakalım sevdiğim film, festivalden hangi ödülle dönecek? Bu arada filmin sonunda en sevdiğim şairlerden Edip Cansever’in Ahmet Abi şiirinden yapılan şarkı çok etkiliydi, seyirci neredeyse birlikte söyledi.

Evet sevgili okurlarım, biraz önce de söylediğim gibi ülkenin gündeminden uzaklaşmak bana çok iyi geldi. Öte yandan Adana’da Taşköprü’den geçenleri izlemek ise ayrı bir keyifti. Gelip geçenler bir Türkiye mozaiği oluşturuyorlardı. Adana böyledir, kimsenin kimseyi ötekileştirmediği bir geç Hitit kentidir. Ve ayrı bir cumhuriyettir.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/isil-ozgenturk/iki-yil-sonra-yeniden-adana-1870055