Üç büyük nehir… Seyhan… Ceyhan.. Ve Berdan…
Torosların çiçeklerle tütsülenmiş bereketini tarih boyunca Çukurova’ya taşımıştır.
Torosların en yüksek zirveleriyle uygarlıkların beşiği Akdeniz arasında uzanan Çukurova bu yüzden dünyanın en verimli bölgelerinden biridir.
Çukurova bereketten aldığı güçle tarihin en eski ve en önemli kentlerine de ev sahipliği yapmıştır.
Bu söylediğimize bölgede bulunan elliden fazla kaleyi, onlarca antik kenti, dünyanın en eskisi 3 köprüyü, tarihi kervansarayları, her dinden ibadethaneyi şahit gösterebiliriz.
Anavarza…Tarsus… Misis… Magarsus… Sis… Ayas… daha niceleri…
Ama bu tarihi şehirler içinde en eskisi Adania…
Günümüzden yaklaşık 3500 yıl önce Hitit İmparatoru Arnuwanda bir taşın üstünde şöyle anlatıyor Adania’yı…
“Adania diye bir kentle savaştım… Önünden bir nehir akıyordu… Nehrin üzerinde de bir köprü vardı…”
İmparatorun bahsettiği nehrin Seyhan olduğu kesindir. Üzerindeki köprü ise günümüzde “Dünyanın hala kullanılan en eski köprüsü” unvanına sahip “Taşköprü” olması muhtemeldir.
Adana ise ismi ve kurulduğu yer değişmeme koşuluyla dünyanın hala yaşanılan en eski kentidir.
Zaten Adana “En’lerin, İlk’lerin ve Tek’lerin Kenti” olarak bilinir.
Örneğin dünyanın en eski tıp ve eczacılık kitabı olan Materia Medica Adana’da, Anavarzalı hekim Dioskorides tarafından yazılmıştır.
Hipokrat’ın kurduğu düşünülen, ilk tıp okullarından biri de Adana’nın şirin ilçesi Yumurtalık’tadır. Cosmo ve Damian isimli iki hekim bir zencinin bacağını bir beyaza takmak suretiyle ilk organ naklini de, 2000 yıl önce Askülapion olarak bilinen bu okulda gerçekleştirildiği efsane edilir.
Dünyanın bilinen ilk yazılı anlaşması olan Kadeş Barış Anlaşması’nda Mısır firavunu Ramses ve Hitit İmparatoru Hattuşili yanında mührü olan Hitit Kraliçesi Puduhepa da Adana’da doğmuştur. Bu yüzden Adana “Barışın doğduğu kent” olarak da bilinir.
Yazının devamını okumak için tıklayın