Her şeyin birbirine daha da çok benzediği bu zaman diliminde, “özgünlük” her zaman sıradanın içinden sıyrılıp parlamaya ve kazanmaya devam edecek.
Bir bayram daha geçti.
Bir bahar daha geçiyor hayatımızdan, sayısı zaten sınırlı olan.
Her bir baharın, yazın, kışın sayılı olduğunu hatırlamak iyi geliyor insana. Ölümlü olduğumuz gerçeği vuruyor yüzümüze. Daha bir değer biliyoruz sanki bu bakış açısıyla. Her günümüzü son günümüzmüş gibi yaşamaya çalışarak… Hayatımızdaki her nesnenin bir bitimi olduğu, hiç kimsenin garanti olmadığı ve her şeyin gelip geçici olduğu hakikatini aklımızın, kalbimizin derinlerinde taşıyarak.
Ben bayramı, ailemle seçtiğim memleketimde geçirdim.
Yanımızda olması gereken bir şeyi İstanbul’da unuttuğumuzu fark ettiğimiz anda Orhangazi’den eve dönüş yaptığımız ve sonra yeniden yola koyulduğumuz toplam 12 saatlik, uzun ve biraz da gergin bir yolculuğun sonunda vardık Bodrum’a.
Bir eczaneye uğramak üzere Bitez’de arabadan indiğim anda havayı saran, yoğun narenciye çiçeği kokusu beni uçurdu. Geçtiğimiz nisanlardan belirgin bir şekilde daha ılıman ve yoğun mis gibi kokularla yüklü rüzgar tüm bedenimi ve ruhumu sardı. Koku, duygularımı ve düşüncelerimi harekete geçiren çok etkili bir uyaran benim için. Portakal, mandalina, limon çiçeği benim çocukluğum, ilk gençliğim. Burnuma çarpan bu kendine has yoğun koku beni aldı ve neredeyse her bir hücremin hafızasında kayıtlı olan bu kokuyla ilk tanıştığım, içine doğduğum topraklara götürdü. Ve Bodrum’u bu şekilde “yuva” hissetmemin bir sebebinin de Çukurova’yla bu özel kokuda buluşması olabileceğini bir kere daha hatırladım.
Şu anda Bodrum’da tüm sokaklar mandalina çiçeği kokuyor. Özellikle Ortakent’te ve Bitez’de inşaat yoğunluğu daha az olduğu ve hala mandalina bahçeleri olduğu için bu mis koku öyle yoğun ki karadan denize esen rüzgarlarla sahillere bile ulaşıyor. Yüzerken bile kokuları alabiliyorsunuz. “Acaba ben bir süredir burada değilim ondan mı bu kadar yoğun çarptı beni kokular?” diye düşünürken Bodrumlu ve evleri mandalina bahçesi içinde olan arkadaşlarım bu sene ağaçların üzerinde geçmiş yıllara göre daha çok çiçek olduğunu söyledi.
Tüm dünyada olduğu gibi burada da hissedilir bir şekilde havalar geçtiğimiz yıllara oranla daha ılıman gittiği için ortalık yer yer sararmaya başlamış bile. Bodrum’a özgü sarı çiçekler açan, dereotu benzeri bir bitki olan, buralarda körek olarak da bilinen “çakşır otları” da normalden daha erken açmışlar ve sararıp tohuma kaçmışlar bile. 3 yıl tam zamanlı yaşama deneyiminden sonra Bodrum’un baharının güzelliğini başka hiçbir mevsimine değişmem. Her yer sarı papatyalar, katır tırnakları, mor bahar çiçekleri, mis kokular ve betonların arasından dahi fışkıran kıpkırmızı, vahşi gelinciklerle dolu.
Bodrum’da inşaat kirliliği
Tabii bu anlattıklarım Bodrum’un keyifli, sessiz, tozsuz, mis kokulu pazar günü ve bayramlık yüzü. Çünkü bu günlerde inşaat çalışmaları duruyor.
Yazlıkçılar yaz sonu, sezon kapanıp da şehirlere döndükten sonra yasakların bitimiyle ortalığı inşaatlar ve inşaatlara hizmet eden araçlar tozu dumana katarak ele geçiriyor. Kalplerini Bodrum’da bırakıp şehirlere dönenler bu canım coğrafyanın nasıl da koca bir şantiyeye döndüğünü hayal bile edemezler. Etmesinler de zaten, çok üzülürler.
Ben de geçtiğimiz yıllarda, bu tahammülü zor gürültü, patırtı, toz dumandan ve hafriyat kamyonları dolayısıyla delik deşik olup tehlike saçan yollardan nasibimi ziyadesiyle aldım.
Yazının devamını okumak için tıklayın