Aynı gök kubbenin altında yaşadığımız, dünyayı paylaştığımız tüm canlılarla biriz.
Her şeyin görünmez bağlara birbirine bağlı olduğu bu dünyada tüm canlılar aynı döngünün vazgeçilmez ve ayrılmaz bir parçasını oluşturuyoruz.
Bilimin, tüm nesneleri oluşturan her bir atomun 99,99999’unun enerjiden yalnızca 0,00001’inin fiziksel maddeden oluştuğunu kanıtladığı bir zamanda, insanın yalnızca düşündüğünü düşünebilmesiyle diğer canlılardan ayrışan bir varlık olarak dünya üzerinde yaşayan tüm canlıların hükümdarı olduğu sanrısına kapılmış olması insanlığın sonunu getirebilir.
22 Nisan 2024’te dünya üzerinde insanlığın yaşadığı en yüksek yüzeysel sıcaklık değerlerinin kaydedilmiş olması, Amazonlar’da yapılan ağaç kesimlerinin dünyanın genelinde iklim sorunlarına ve bölgede ölümcül sellere yol açması, yaşanan kasırgalar, binlerce cana mâl olan tsunamiler, doğanın kendine has düzeni gözetmeksizin yapılan barajlar, inşaatlar, açılan madenler sonucunda yaşanan felaketler; insanın doğanın hükmedeni olma rolünün nelere yol açabileceğinin üzücü bir kanıtı.
Dünyanın sonu öyle bir anda gelmeyeceğe benziyor.
İnsanın doğaya gaddarca hükmetmeye çalıştığı her anın sonucunda irili ufaklı kıyametler yaşıyoruz.
Sokak hayvanları yasa teklifinin tartışıldığı bugünlerde, sosyal medya paylaşımlarında “Gücün Patolojisi” adlı kitabın yazarı Paul Farmer‘dan bir alıntı dikkatimi çekti.
Farmer “Bazı hayatların daha değersiz olduğu düşüncesi, dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağıdır” diyor.
Bilimin yapı taşımızın bir olduğunu kanıtladığı, her biri kendine has bir zekâya sahip canlıları doğaya hükmeden bir yerden daha az veya daha çok değerli olarak ayrıştırmanın ve bu düşünceden hareketle etrafa yargı dağıtmanın iyilikle yakından uzaktan bir ilişkisi yok. Bilimin sunduğu gerçekliğe rağmen hiçbir vicdani sorumluluk hissetmeden diğer canlılara dair yargı dağıtmak düpedüz kötülük. Ve bu anlayış başımıza daha çok işler açacağa benziyor.
Özellikle son 10 yılda ülkemiz; kısa vadeli çözümler üretmek, kaynaklar yaratmak, madenler açmak uğruna ormanların katledilmesine, barajlar uğruna gürül gürül akan ırmakların, derelerin kurumasına, Akdeniz ve Ege sahillerinin cennet gibi bir doğaya sahip koylarını imara açılıp beton tarlalarına dönüştürülmesine ve buralardaki doğal yaşamın hiçe sayılmasına izin veren kararlar ve uygulamalarla doğayı koruma ve sahip çıkma konusunda sınıfta kaldı.
Ülkemizde, doğayı ranta ve ekonomik çıkarlara feda etmeyi çok açık bir hale getiren yönetim anlayışı bugünlerde okları sokak hayvanlarına çevirdi.
Sorumlu merciler tarafından zamanında gerekli önlemler alınmadığı için başı boş bir şekilde üremesine izin verilen ve hâlihazırda barınaklarda binlerce sahipsiz köpek varken bilinçsizce üretim çiftliklerinden veya petshoplardan satın alınan, daha sonra çok büyük olduğu, eve sığmadığı, yaramaz olduğu, sahipleri sıkıldığı için bakım verenleri tarafından kalpsizce sokağa terk edilen binlerce köpek büyük bir sorun haline dönüştü.
Fakat ne görevini zamanında yerine getirmeyen yetkililerin ne de vicdansız insanların sorumsuzluklarının faturası kendi sesi ile karşı çıkma iradesi bile bulunmayan sokak hayvanlarına kesilemez.