“Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır”
Bugün hem öğrenciler hem ebeveynler hem de bir süredir yeni okul yılı için hazırlık yapmak üzere okullarına dönmüş olan eğitimciler için yaz tatilinin son günü.
Birçok gelişmiş eğitim sistemine göre ülkemizde uzunca olan yaz tatilinin yaşattığı keyfin yanı sıra öğrenci, ebeveyn ve öğretmen açısından bazı zorlukları da bulunuyor.
Uzun süren yaz tatili yıl boyunca edinilmiş kazanımların tekrarından yoksun geçtiği taktirde öğrencilerde hem sosyal hem de akademik becerilerin kaybına sebep oluyor. Kazanılmış becerilerde kayıplarla yeni okul dönemine başlayan öğrenciler uyumlanmada zorluk yaşayabiliyor. Bu hâl okul yaşamında hem akademik hem de sosyal açıdan sıkıntılar yaşanmasına sebep olabiliyor.
Yaz tatilinde, yıl boyunca edinilmiş kazanımların tekrar edilmesi için verilmiş olan ödevlerin yapılması, çocukların gelişimine katkı sunacak kitapların okunması ve etkinliklerin yapılmasının takibi görevi de çocuklar belli bir yaşa gelene ve görevlerinin sorumluluğunun bilincine varana kadar büyük oranda ebeveynlere düşüyor.
Bir yandan iş güç diğer yandan tüm gün evde olan ve takibi yapılması gereken çocuk veya çocuklar derken uzun yaz tatili birçok keyifli halinin yanı sıra ebeveynler için zorlayıcı da olabiliyor.
Söylemek istediğim şu ki; uzun yaz tatili çocuklar için keyifli olamaya keyifli de keşke öğrencilerin hem sosyal hem de akademik becerilerinin gelişiminin kesintiye uğramaması açısından biraz daha kısa olsa.
Yarın itibariyle okullarda yeni eğitim yılının zilleri çalacak.
Okul bahçelerinden mahallelere çocukların cıvıltılarıyla neşe yayılacak. Özellikle de okulun açıldığı günün sabahı çocukların seslendirdikleri, okul bahçelerinden etrafa taşan İstiklal Marşı beni çok duygulandırır. Her seferinde gözlerim dolar, tüylerim diken diken olur.
Yarın başlayacak olan 2024-2025 eğitim yılının tüm öğrencilere, eğitimcilere ve velilere hayırlı uğurlu olmasını dilerim.
Geleceğin güvencesi eğitim
Baş öğretmenimiz, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk‘ün de dediği gibi “Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.”
Bir süredir toplumumuzda yaşadığımız değerler erozyonunun, akıl ve vicdan tutulmasının, hak, hukuk, adalet alanlarında yaşanan sıkıntıların ancak temellerini yeniden sağlam bir şekilde inşa edeceğimiz ve 21. yüzyıl şartlarına uyumlayacağımız bir eğitim sistemiyle aşılacağına inanıyorum.
Çocuklarımıza eğitim veremediğimiz ve eğitimde fırsat eşitliği sunamadığımız taktirde cehaletle savaşmamız, aydınlıklara kavuşmamız ve kalkınabilmemiz zor görünüyor.
90’lar ve 2000’lerde öğrenci ve sonrasında eğitimci olmuş bir insan olarak hem kendi öğrencilik ve eğitimcilik deneyimim hem de ebeveyn olarak yaptığım gözlemlerden hareketle ülkemizde günden güne eğitimde fırsat eşitliğinin azaldığını söyleyebilirim.
Devlet okulları ve özel okulların arasındaki uçurum günden güne artıyor.
Maddi imkanı olanlar özel okullara, yeterli imkanı olmayanlar devlet okullarına yerleşiyor.
80’li, 90’lı yıllarda farklı sosyal ve ekonomik kesimlerden çocuklar, her eğitim kademesinde devlet okullarının sıralarında yan yana gelebiliyordu. Bu şekilde okullar daha heterojen bir yapıya sahipti. Bu hâl çocukları kendiliğinden sosyal beceriler açısından güçlendirirdi. Bu gençler empati becerisi gelişmiş bireyler olarak toplumda yer alırlardı.
Maalesef bugün ebeveynler çocukları için 21. yüzyılın gerektirdiği becerilerin gelişmesine katkı sunacak donanıma ve eğitim kalitesine sahip devlet okulu bulmakta zorlanıyor. Diyelim ki buldu eğer buldukları okul yaşadıkları mahallede değilse karşılarına ikametgah sorunu çıkıyor. Diyelim ikametgah sorununu aştılar bu sefer de karşılarına kayıt parası veya bağış parası adı altında çocuğun okula kabulü için şart koşulan yüksek rakamlar çıkabiliyor. Velilerin, çocukları iyi bir eğitim alsın diye çektiği çile bitmiyor.