Bugün başlayan ve bir ay boyunca İstanbul’u müziğe doyuracak festival ile ilgili her şeyi, üç yıldır festivalin direktörlüğünü yürüten Efruz Çakırkaya ile konuştuk.
İstanbul’un medarı iftiharlarından İstanbul Müzik Festivali’nin bu yıl da zamanı geldi. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlenen 49. İstanbul Müzik Festivali, bugün başladı. İstanbullu müzikseverin yine merakla beklediği festival bu yıl ‘Başka Bir Dünya Mümkün’ temasıyla düzenleniyor.
Festival boyunca, yani önümüzdeki bir ay 14 farklı mekânda 20 konsere ev sahipliği yapacak İstanbul. Tekfen Filarmoni Orkestrası, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Accademia Bizantina, Festival Orkestrası, Modigliani ve casalQuartet gibi toplulukların yanı sıra Fazıl Say, Khatia Buniatishvili, Anna Vinnitskaya, Alexander Rudin, Hande Küden, Paul Meyer, Simon Ghraichy, Martynas Levickis ve Ufuk-Bahar Dördüncü gibi birçok isim sahne alacak. Fazıl Say, 19 Ağustos Perşembe günü Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda, bir dünya bir de Türkiye prömiyeri ile festivale konuk olacak.
Festivalin uzun tarihinde ilk kez tüm konserler açık havalarda gerçekleşecek. Konserler; Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu, Sakıp Sabancı Müzesi Fıstıklı Teras, Maximum Uniq Açıkhava, Fransız Sarayı, Venedik Sarayı, ARTER Arka Bahçe, Rahmi M. Koç Müzesi, Four Seasons Hotel İstanbul at the Bosphorus ve Saint Benoît Fransız Lisesi Avlusu’nda pandemi önlemleriyle izleyiciyle buluşacak.
16 Eylül’e kadar sürecek festival kapsamında Habitat Parkı, Etiler Sanatçılar Parkı, Fenerbahçe Parkı ve Yıldız Parkı’nda düzenlenecek ücretsiz hafta sonu konser ve etkinlikleri ise tüm İstanbullulara açık.
Festivalin direktörü Efruz Çakırkaya ile festivalin hemen öncesinde festivalin bu yılını konuştuk.
BİRLİK VE DAYANIŞMA İLE ‘BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN’
Geçen yılki çevrimiçi festivalin ardından, bu yıl zengin ve çok renkli bir programla, açık hava mekânlarda müzikseverlerin karşısındasınız. İlk olarak ‘Başka Bir Dünya Mümkün’ temasını sormak istiyorum. Nasıl, neye vurgu yapmak için karar verildi bu temaya?
Son iki yıldır devam eden pandemi hayatlarımızı alt üst etti. Son birkaç haftadır ülkemiz de dahil olmak üzere birçok kuzey yarım ülkesi orman yangınları, seller, kuraklık gibi felaketlerle boğuşuyor. Akıl ve teknoloji çağı olarak adlandırdığımız 21. yüzyılda hâlâ savaşlar, toprak ve güç kavgaları devam ediyor ve tüm bunların sonucu zoraki göçler yaşanıyor. Velhasıl insanoğlu ne yazık ki son derece akılsızca davranmayı sürdürüyor. Bir diğer taraftan tüm bu yaşadıklarımız, birlik içerisinde olmazsak, bu korkunç tahribata bir dur demezsek ayakta kalamayacağımızı da gösterdi. Özümüze dönmek, doğanın sahibi değil sadece küçücük bir parçası olduğumuzu hatırlayarak; yıkıp tahrip etmeden, ihtiyacımız olanla yetinip, toprağa, ağaca, suya, havaya ve evrendeki tüm canlıların yaşama hakkına saygı göstermek zorundayız. Bu bilince ulaşmak için de bilimin, sanatın, edebiyatın, müziğin gücüne sığınmamız; doğayı gözlemlememiz, oradaki o olağanüstü düzeni içselleştirmemiz, onunla bağ ve empati kurmamız gerekiyor. Bu anlamda kültür ve sanatın toplumda yaratacağı farkındalığın ve etkinin gücüne inanarak; izleyicilerimizden destekçilerimize tüm paydaşlarımızı kendimizle birlikte dönüştürmeyi, düşündürmeyi hedefleyerek birlik ve dayanışma ile kurulacak yeni bir gelecek için umut içeren bir çağrıda bulunmak istedik: Başka Bir Dünya Mümkün!
Bu yıl konserlerin tamamı ilk kez açık alanlarda gerçekleşecek. Herhalde pandemi koşulları etkili oldu bu kararda. Akustik ve diğer değişkenler açısından daha riskli yerlerdir açık mekânlar ve İKSV’nin bu konulardaki hassasiyetini de biliyoruz. Bu durum sizde bir tedirginlik yaratıyor mu?
Bu kararı almamızda pandemi etkili oldu, evet. Normal şartlarda her sene festival programında açık havada birkaç proje yer alır. Ancak tüm konserlerin tamamen açık hava mekânlarda gerçekleşmesi festivalin 49 yıllık tarihinde bir ilk olacak. Açıkçası herhangi bir tedirginlik yaşamıyoruz, zira çok iyi ses teknisyenleri ve sistemleri ile çalışıyoruz etkinliklerimizde. Açık havada düzenlenecek konserlerde akustik kabuğu ve imkânları olan bir konser salonunun ses bütünlüğünü yakalamak elbette mümkün değil, bu bilinçle yaklaşmak gerekiyor diye düşünüyorum. Diğer taraftan uzun aylar boyunca evlerimizde kapalı kaldık, dışarda olmayı, insanların içine karışmayı ve hatta trafik sesini bile özlediğimiz zamanlar oldu. Sıkça tekrar ettiğim gibi İstanbul bizim için en güzel sahne. Bu yıl da şehrin kültürel mirasının en gösterişli köşelerinde, en sıra dışı sahnelerinde etkinliklerimizi gerçekleştireceğiz. Bu konserler esnasında kulaklarımıza çalınacak şehrin fondaki sesi – belki bir vapurun belki martıların sesi de – o gösterinin bir parçası olacak; yaşadığımız anı daha gerçek kılacak. Yazın bu son günlerinde, yaklaşan kışla tekrar evlerimize kapanmadan önce canlı bir konser tecrübesini gökyüzünün altında deneyimlemek herkese çok iyi gelecek diye düşünüyorum.
Yazının devamını okumak için tıklayın