Lucretius’un Haklı Küçümsemesi – Emre Toğrul

Emre Toğrul

‘’Kendi tırmandığı en yüksek dağı, dünyanın en yüksek dağı sanan,

Aptaldır’’, demiş Lukretius.

Neredeyse bütün dünyadaki insanlara atfedilen bir küçümseme bu.

Oysa doğruyu anlamak, hele günümüzdeki bilgi kaynaklarıyla anlamak,

Çok kolaydır.

Ancak kırılmaz önyargılarımız ve alışkanlık siperlerimiz

Önce inanıp sonra anlamaya proğramlı beynimize öyle hükmeder ki,

Gün gelir idrak ettiğimizde ‘’ Tabii ya bunu ben niye göremedim’’ deriz.

Romandaki ünlü dedektif Sherlock Holmes’in yardımcısına söylediği,

Ve her olayın gizemini çözdüğü düşünce biçimine atıftır bu söz.

Sherlock Holmes’in ‘’ çok basit Watson’’ diyerek çözdüğü problemde,

Herşeyin zihnin erişilebilir sınırları içinde olduğunu da bir kanıtlar.

Dedektif Holmes karakteri, dünyaya karşı sürekli merak ve doğal şüphecilikle,

Aslında bilinmeyeni değil bilineni görünür hale getirmektedir.

Öne çıkan herşeyi kabullenmeye ayarlı zihnimiz, merakı zahmet kabul edip,

Titizlikle seçeceği bilgiler yerine her bulduğu enformasyonu yutmak eğilimindedir.

İşte o an ortaya çıkar Sherlock Holmes’in Watson refleksi,

Ne kadar basitmiş diyip, görünmeyen sandığımız yanını gördüğümüz şeyi,

Aslında görünmeyende değil görünende aramamızı anlatan reflekstir.

O ortaya çıkıncaya kadar ızdırap yada can sıkıntısı olan yaşam,

Birden öyküler, bilmeceler ve anlamlarla yüklü bir şölene dönüşür.

Lukretius’un küçümsediği kadar basitmiş deriz yaşamın ipuçları.

∞Ω∞

Neden bu kadar yanılmaya ve inanmaya programlıdır insan beyni.

Dalıp gitmeye ayarlıdır, dikkat bu denli kısıtlı bir kaynaktır.

Çünkü dostlar, dinlenme denen şey beynimiz için asla mümkün değildir.

Doğumdan ölüme sürekli görevdeki zihnimiz, sürekli düşünen dimağımız,

Bir şeye odaklanırken, başka birşeyden fedakarlık eden bir sersemdir.

Odaklandığı herşeyin sonunda bir ödül, başarı ve tatmin bekleyen insan,

Doğruyla, gerçekle bunu kolay elde edemeyeceğini farkettiği anda,

Sapıverir o yanyola, yanılgı denen inanılası kolaylığa.

Aslında gerçeğin çok basit bir görünen olduğunu farkeden Sherlocklar değil,

Görünür haline getiremediği basite inatla, tez yargıya inanan Watsonlar,

Bir anlamda hakikat ötesi bir kandırmaca kalabalıkları hakim olur dünyaya.

Gereksiz detaylarla dolu, kanıtsız enformasyona dayalı bir saplantı dünyasında,

Sherlock’ların yaptığı şey, görmek ile gözlem arasındaki farka tekabül eden,

Aktif katılımlı pasiflik olan dikkatsizlikten, meraksızlıktan kurtarmaktır insanlığı.

Detaya inme, derinlemesine irdeleme, anlama ve idrakin ne kadar basit olduğunu,

Aslında yanılma ve farkında olmamanın ne denli meşakkatli olduğunu anlayan,

Usta bir dedektif gibi çözmeye başlar yaşamın sırlarını.

Gittikçe basitleşen, sadeleşen sırlarını.

∞Ω∞

Peki neden herşeyi derinine anlayan, çözen Sherlock Holmes değil de,

Herşeyi olduğu haliyle görüp, kanan Watson’lar gibiyiz çoğumuz .

Çünkü hızlı, sezgisel ve tepkisel tabanda faaliyet gösteren zihini,

Yavaş ihtiyatlı, titiz ve mantıklı kullanılan zihin tabanına tercih ediyoruz.

Tümdengelim ve analiz uzun ve sabırlı bir insan eğitiminin sonucudur,

Ve yaşam hiçbirzaman bu uzunlukta ve sıhhatte sürdürülemez.

O nedenledir ki insan, sürekli yanyollarla aldanmanın kolaylığında yaşar,

Çok az ölümlü yüksek yetkin düşünce seviyesine ulaşır.

Beynimiz ve zihnimiz tüm gerekli bilgileri, itina ile doldurmamız gereken,

Gerektiğinde oradan uygun olanı aldığımız bir çatı katıdır.

Orada depo ettiğimiz konsolide ettiğimiz yaşamsal bilgileri,

Çağrışımsal aktivasyonlarla çekip almak, ve davranmak,

Geri alım ve konsolidasyonlarla giden bu süreç bizi biz yapan şeydir.

Sorun pasif beynimiz harekete geçiremediğimizde oluşur.

Dalıp gitmeye, kolaya proğramlanmış beynimizi, nasıl olupta,

Aktif ve gerçek görüneni görebilmeye, analiz edip çözmeye,

Odaklanıp anlamaya kanalize edebileceğimizi öğrendiğimiz anda,

Hayatın ne denli güzel ve yaşanabilir olduğunu keşfederiz.

Dedektif Holmes gibi;

Seçicilik, nesnellik, kapsayıcılık ve kendini verebilmekle süren,

Aktif gözlemci, doğru analizci ve kanıtlı çıkarımlarla dolu bir yaşam.

Yaratıcılığın ve hayal gücünün değerini idrak eden yetkin insan.

Motive ve gözlemci bir beynin açık ara en güçlü olduğu aşikar.

Sistematize edilmiş bir sağduyu gerek bize Holmes’in deyimiyle.

O halde yine Lukretius küçümsemesiyle bakarsak insanlık halimize,

Sadece aradığını gören, sadece inandığına sığınan tembelleriz.

Oysa özenle düşünme, gözlem yapma, tanıma, sonuca varma,

Yani tümden gelerek öğrenme bambaşka bir pratik.

Tıpkı Sherlock Holmes gibi, sessiz ve sakin bir zihin lazım bize dostlar.