“Kur masayı Madam Despina/ Kirli beyaz muşamba örtüleri ser/ Çek sediri asmanın altına/ Yanında bir ince Müzeyyen Abla.”
Sözlerini Meral Okay’ın yazdığı “Yine mi çiçek?” böyle başlıyor ve “Yine mi güzeliz, yine mi çiçek/ Hamdolsun” diye devam ediyor.
Sezen Aksu’nun bu şarkısını çoğumuz biliriz; ama muhtemeldir ki Madam Despina’yı bilenimiz o kadar yoktur.
Ben de ilk kez, doktor arkadaşım Tansel Turan’dan duymuştum. Tansel, doktorluğunun yanında iyi bir gurme ve de iyi bir gezgindir. İstanbul’un en eski meyhanelerinden Madam Despina Meyhanesi’ni anlatırken, Despina’nın öyküsünü de anlatmıştı. İstanbul gibi kurtlar sofrası bir kentte tek başına kalmış, çocuk yaşta bir kızın yaşama tutunma çabasından olsa gerek, bana çok hüzünlü gelir Despina’nın öyküsü.
Despina’nın öyküsünü anlatmayacağım. Merak edenler Google’a başvurup okuyabilirler. Lafı fazla uzatmadan Madam Despina Meyhanesi’nden söz etmek istiyorum.
Meyhane, 70 küsur yıldır var; ama Tansel anlatmasa haberim olmayacaktı. Anlattı. E, anlatınca da gitmesem olmayacaktı!
Sonbaharı usul usul yaşamaya başladığımız bir eylül akşamı gittik Kurtuluş’taki Madam Despina Meyhanesi’ne.
Girişte, Madam Despina’nın fotoğrafı karşıladı, içeri buyur etti.
Neredeyse tamamı ağaç dalları ile örtülü şirin bir bahçe, şerbet gibi bir hava… Eksik olan sanki bizmişiz de, bizim de gelmemizle ortam tamamlanmış gibi…
Oturduk bir masaya.
Meze tepsisi geldi. Topik taze bitmemiş neyse ki. Tuzlu balık… Fava… Barbunya pilaki… Hepsinden azar azar… Asıl mezemiz, muhabbet nasıl olsa… Fazlasına gerek yok. Önden kavun, peynir…
Rakıya artık güç yetmiyor; Altınbaş’a hiç yetmiyor! Bir küçük kâfi.
Gece başlıyor. Muhabbet başlıyor.
Gece devam ediyor. Muhabbet devam ediyor.
Meral Okay’ı anıyoruz.
Çalgıcılar geliyor, bir köşede çalmaya başlıyorlar gürültüsüz patırtısız. Bir süre sonra masalara yanaşıp “Bir isteğiniz var mı?” diye soruyorlar. Dostlarının, Despina’yı sonsuzluğa uğurlarken mezarı başında söyledikleri şarkı isteniyor, çalgıcılar çalarken biz de mırıldanıyoruz:
“Şimdi uzaklardasın…”
Biraz daha muhabbet, biraz daha müzik… Sonra birer yolluk…
Anılarımıza güzel bir gece, meyhane arşivimize bir yeni mekân ekleyip kalkıyoruz masadan.
…
Not: Hani balıkçıya gittiğimizde “Abi, mezeye boğma bizi, sonra balık yiyemiyoruz!” deriz ya… Onun gibi… Sizi fazla söze boğmayayım istedim.