Ne için yaşıyoruz, ileride ne için yaşayacağız?

Ali Bulunmaz

Marc Augé’nin ‘Dünyalıların Geleceği’ çalışması, Eksik Parça Yayınları tarafından yayımlandı. Augé çalışmasında, yeni bir topluma nasıl ulaşılabileceğini tartışıyor.

Marc Augé, uzmanlık alanı antropolojinin tanımını genişleterek yoluna devam eden bir isim. Sözlükler ve temel metinlerdeki tarife göre antropoloji, “ilkel” toplumları inceleyerek insanın geçmiş ve bugün arasındaki hâli pürmelalini ortaya koyup modern kimliğin inşasını çözümlemeye uğraşan bir bilim dalı. Augé ise bu tanıma “bütünlüğü” ekliyor; dönemleri kesin sınırlarla birbirinden ayırmadan, modern ve postmodern gibi tanımları bir kenara koyan yazar, farklı kültürlerin aynı çağı paylaştığını belirtiyor. “Biz” ve “Onlar”, “Ben” ve “Öteki” ayrımlarını paranteze alan Augé, hemen herkesin bir anlığına da olsa aynı noktada buluştuğu bir zaman diliminden bahsediyor.

Her türlü eşitsizlikten siyasi gerilimlere, ekolojik felaketlerden süratle gerçekleştirilen teknolojik atılımlara, Antroposen Çağı tartışmalarından mülteci krizine dek pek çok gelişmenin aynı anda yaşandığı şimdiki zamana kafa yoruyor Augé. Yazar, bu zaman dilimini “gezegensel bir toplum olarak insanlığın tarihöncesi” diye adlandırıyor.

‘Dünyalıların Geleceği’ başlıklı çalışmasında ise bu şimdiki zaman ve gelecek arasında bağlantı kurup yeni bir topluma nasıl ulaşabileceğimizi tartışıyor.

GÜNÜMÜZÜN ÜÇ TEMEL SINIFI: ‘MUKTEDİRLER, TÜKETİCİLER VE DIŞLANANLAR’

Francis Fukuyama, 1990’ların başında “tarihin sonu” dediğinde, heyecanlanan pek çok insan yeni bir çağın kapılarının ardına kadar açıldığını, neoliberal kapitalist sistemin tüm imkânlarından eşit ve hür şekilde yararlanacak kitlelerin sorunsuz bir hayat süreceğini düşünmüştü. Öyle olmadı. Augé’nin ifadesiyle “bilim tarihi ve siyasal tarihin birbirine bağımlı olduğu” büyük çelişkiler dönemi başladı: “Çağımızın en büyük çelişkisi, bilimsel gelişmelerin sonsuz büyüğün ve küçüğün keşfini olanaklı kılmasına karşın, geleceği bir türlü tasavvur etmeye imkân vermemesidir. Bilim o denli hızla ilerliyor ki günümüzden yaklaşık elli yıl sonra, insanlığın sahip olacağı bilgi birikimini hayal bile edemiyoruz. Hâlbuki tarihsel ölçekte düşünüldüğünde, elli yıl çok küçük bir zaman dilimi.”

Augé’nin bahsettiği çağ, liberal ütopyanın o kadar da liberal olmadığını gözler önüne sererken yeni oligarşik yapılara zemin hazırladı. Yazarın deyişiyle üç farklı sınıf oluştu bu dönemde: “Muktedirler, tüketiciler ve dışlananlar.” Bu üçlünün, aynı anda var olduğu dünyada “finansal vurgunculuğun, üretimin ve sosyal refah mantığının önüne geçtiğini” hatırlatan yazar, şimdiki zamana dair bir not daha düşüyor: “Muktedirler; ekonomi, politika ve bilim dünyasından gelirken yürürlükteki sistemin geleceğinin şekillendirildiği yeri nesnel olarak beraberce meydana getiriyor. Diğer taraftan tüketiciler bu sistemin motoru. Tüketmeleri gerekiyor ki sistem çalışsın. Doğrudan ya da dolaylı, mevcut her türlü reklam düzeneği onları mümkün olabilecek her şekilde tüketime teşvik ediyor (…) Dışlananlar, hem ekonomik refahtan hem de bilgiye erişimden yoksun. Dolayısıyla küreselleşmenin gerçekleri, müşterek mekânları ortak çıkarlar uğruna en iyi biçimde kullanan, hem yasa karşısında hem de fiîlen eşit, özgür yurttaşlardan oluşan bir Yeryüzü Toplumu şeklinde ortaya atılan gezegenselleşme ideallerinin çok uzağında. Pazar, tüm yeryüzüne yayılıyor yayılmasına ama düşük ücretli çalışanlar bir tarafta, -az veya çok- varlıklı tüketiciler ise başka tarafta birikiyor.”

Yazının devamını okumak için tıklayın