Hayat bazen… Dümdüz çizgilerle sınırlandırılmış karelerde, dikdörtgenlerde veya dairelerin içinde kabına sığmayan figürlerle anlatılır. Siyahın beyaz bir sayfa üzerinde oluşturduğu etkiyle biçimlenen bu figürler çizgi roman olabildiği gibi, ustaca deforme edilip komikleştirilirse karikatür dünyasında bulabiliriz kendimizi… Bazen gülümseten, bazen de kahkahalar attıran, ama her haliyle düşündüren bu hoş resimler genellikle bir konu, espri ve baloncuklar içine yerleştirilmiş sözcüklerle desteklenir.
Geçmişimizde kalan uzunca bir dönemde, yani hayat bu kadar dijital değilken, şimdikinden daha çok takılırdık o mürekkep kokulu diyarlara. Parmak ucuyla dokunup kâğıtlara, çılgınca bir keyifle izler, okur ve payımıza düşen gülücüğü alırdık mizah dergilerinden.
Şu an yine hayatımızdalar… Ama hiçbir şey eskisi gibi değil. 1960’lı, 70’li ve 80’li yıllarda zirveye tırmanan o dünya, her şey gibi, giderek daha çok taşınıp yığılıyor bilgisayar hafızalarına, ekranlarına…
Ve belki de bizler… Giderek daha çok uzaklaşıyoruz, hışırtılı sayfa aralarından dökülüp düşsel dağarcığımızı besleyen görsel ve yazınsal kaynaklarımızdan.
NUHSAL IŞIN
Aslında o bir Adanalı… Fakat, babasının işi gereği bir süre bulunduğu İzmir’de doğmuş Nuhsal Işın. 1963’te Ege Denizi kıyılarında başlayan hayat yolculuğu, 5 yıllık sürecin ardından ana, baba ve kardeşlerinin doğup büyüdüğü Çukurova’da devam etmiş.
Adana Erkek Lisesi’nde okurken, 1970’li yılların en popüler haftalık mizah dergileri olan Gırgır, Fırt ve Çarşaf ‘ı hiç aksatmadan büyük bir ilgiyle okumuş ve incelemiş. Yine aynı yıllarda başlamış çizme tutkusu. Hemen kurşunkalem, silgi, kâğıt, siyah mürekkep ve tarama ucu gibi bu alandaki temel gereçleri edinip döktürmüş çizgi ve esprilerini.
O vakitlerde Gırgır’ı rahmetli Oğuz Aral yönetiyordu… Aynı zamanda bir ekol/okul olan Dergi’nin “Çiçeği Burnundalar” başlıklı bölümündeyse yetişmekte olan kalemlere yer veriliyordu. Usta karikatürcümüz Oğuz Aral’ın ince eleyip sık dokumalarından sonra, umut vadeden isimlerin çalışmalarına o köşede yer veriliyordu. Türkiye’nin her bölgesinden gönderilen karikatürler, o sarı sayfalarda yer alabilmek için sıra beklerdi. Üstüne üstlük, yayımlanan her karikatürleri için bir de ücret ödenirdi “Çiçeği Burnundalar”a.
Nuhsal Işın da bu çizerler arasında kendine yer edinip ilk ürünlerini yayımlatmış… Zamanla çizgisini ve esprilerini geliştirip burnundaki çiçeği atıvermiş bir kenara.
ÇARŞAF’LI YILLAR
Vatani görevini tamamladıktan sonra, bir süre daha Adana’da kalmış Ressam Nuhsal Işın… Atatürk Caddesi’ni ressamlar sokağı gibi değerlendirip yoldan gelip geçenlerin karikatürlerini çizmiş. Ayaküstü 5 dakikada yaptığı bu karikatürlerden epey para kazanmış. Yeterli maddi birikimi sağlayınca, 1987 yılında ver elini İstanbul demiş.
1975-92 yılları arasında Hürriyet grubu çatısı altında haftada bir yayımlanan Çarşaf dergisinde koymuş ortaya ilk ustalığını… O dönemi şu şekilde dile getiriyor Nuhsal Işın:
“Çarşaf ailesine katıldığım yıllarda, karikatürün yanı sıra çizgi roman ve ‘Lüplüpzadeler’ adlı çizgi bant çalışmalarım oldu. Size ‘Lüplüpzadeler’in oluşumundan kısaca bahsedeyim… İlk adı ‘Hulusi Bey ve Kızı Ayfer’ idi. Pazartesi günleri öğleden sonra, Dergi’nin yeni çıkacak sayısının toplantıları yapılırdı. İşte böyle bir toplantıda, adının ‘zadeler’ içermesi istenmişti. Ben de rahmetli Oğuz Aral’ın eseri ‘Utanmaz Adam’ adlı çizgi romanındaki bir karakterin adı olan ‘Lüplüp’ isminin sonuna ‘zadeler’i ekleyerek ‘Lüplüpzadeler’i bulmuş oldum. Karikatür alanında rahmetli Oğuz Hoca’mızdan çok şey öğrendim. Aslında bugün Türkiye’deki karikatürcülerin çoğu Oğuz Aral’ın öğrencileridir. Ben de kendimi onun bir öğrencisi olarak görmekteyim.”
Arada sırada memleketi Adana’ya gelip gitmekle birlikte, hayatına İstanbul’da devam ediyor Nuhsal Işın. Medyada gördüğümüz bazı reklamların ön çizimini o hazırlıyor… Ve İstanbul Boğazı’nın mavi sularına, Adana’nın bağrından geçen Seyhan Nehri’nin özlemiyle bakarak üretmeye devam ediyor.
…
Güldürürken düşündürmece sanatının büyük ustasıydı Oğuz Aral… Karikatürün sarı sayfalarını dünya çapında bir kitleye açtı… Hürriyet gazetesinin “Huysuz İhtiyar”ı oldu ömrünün son yıllarında. Kapatırken hayatının son sayfasını, ardında yüzlerce “Huysuz Genç” bıraktı.