Osman Hamdi Bey ve Müze (1. Bölüm) – Salime Kaman

Türkiye’nin sanatta batıya açılışının tarihi seyri içinde, kültür ve sanat adamı Osman Hamdi Bey’in gerçek çehresi, onun müzeciliği, arkeolojik kazıları, okullarda resim öğretmenliği, güzel sanatlar öğretimi yapan Sanayi-i Nefise Mektebi’ni kurup yönetmesi ve bu alanlara katkıları nedeniyle ‘OSMAN HAMDİ BEY  ve Müze’ inceleme yazımı Adabul okurları için paylaşmak isterim. Bu inceleme yazım uzun olduğu için 3 bölüm halinde paylaşacağım.. (Salime Kaman)

 

1- OSMAN HAMDİ BEY KİMDİR?

Osman Hamdi Bey’in babası, aslen Sakız adalı bir rum çocuğudur. II.Mahmut dönemi Kaptan-ı Derya Hüsrev Paşa satın alır ve tüm bakım ve eğitimini üstlenir. Hüsrev Paşa adını İbrahim Edhem koyduğu bu çocuğu 9-10 yaşlarında Padişah’ın da iradesi ile 1829 yılında Fransa’ya gönderir. Öğrenim için Avrupa’ya gönderilen ilk Türk Öğrenci grubu içinde yer alan İbrahim Edhem 1839 yılında Paris Maden okulundan başarı ile mezun olur ve 1851 de Mabeyn Feriki(general) olarak sarayda görev alır. İbrahim Edhem, Sultan Abdülmecid’e fransızca hocalığı da yapar. Daha sonra da vezir olur. Bu görevde beş ay kalır. 1876 yılında Berlin Sefirliğine tayin edilir. Ancak Tarihimizde İstanbul konferansı olarak olarak bilinen bu konferansa delege seçilmesi nedeniyle Berlin’den İstanbul’a geri gelir ve 1877 te sadrazam Mithad Paşa yerine sadrazam tayin edilir bu görevde 1878 tarihine kadar kalır. İlk anayasaya dayanarak Meclisi Meb’usanın Dolmabahçe Sarayında  törenle açılması ve Ayasofya Cami karşısında açılan bugünkü adliye binası olan binada  meclisin çalışmaya başlaması Edhem Paşa zamanında gerçekleşir. 1877-1878 yıllarında Osmanlının Rus savaşından ağır yenilgiyle ayrılması Edhem Paşa zamanındadır. 1879 tarihinde Edhem Pşa Viyana sefirliğine atanır. 1885 tarihinde emekliye ayrılır ve Kuruçeşmede yalısına çekilir ve 1893 yılında vefatına kadar orada yaşamına devam eder.

Edhem Paşa Abdülmecid zamanında Ispartalı yağlıkçılar kahyalığı eden Hacı Mustafa ağanın kızı Fatma Hanımla evlenir ve bu evlilikten Osman Hamdi, İsmail Galip, Mustafa ve Halil Edhem isimli dört erkek çoçuğu olur.

İbrahim Edhem’in büyük oğlu, Osman Hamdi (1842–1910)yi, babası1860 yılında Hukuk öğrenimi için Paris’e gönderir. Ancak resme karşı duyduğu büyük ilgiyi ve sevgiyi babasına yazdığı mektuplarında anlatır ve ancak bu yolda mutlu olabileceğini belirtir. Bu nedenle bir müddet hukuk ve güzel sanatlar öğretimini birlikte sürdürür.

Osman Hamdi, Paris’te Güzel Sanatlar Okulunda resim derslerine başlar, ayrıca özel atölyelerde de resim dersleri almaya başlar. Hocaları zamanın tanınmış ressamlarından Gerome ve Boulanger’dir. Osman Hamdi arada arkeoloji derslerine de devam eder. Paris’teki eğitimi 9 yıl süren Osman Hamdi, Paris’e 1862 yılında resim  eğitimini için  gelen Ahmed Ali Efendi (Şeker Ahmed Paşa) ve Süleyman Seyid ile de arkadaştır. 19.yüzyılın çağdaş Türk resim sanatının temel taşlarını oluşturan bu sanatçılar Türk resminin gelişim zincirini oluşturan ve ön planda bulunan büyük halkalarıdır. Bu halkaya Hüseyin Zekai Paşa, Halil Paşa ve Hoc aAli Rıza’yı da eklemek gerekir.

Doğu’ya ait konuları işleyen ressam Gerome’in ve Antik çağlara ait konuları işleyen ressam Gustave Boulanger’in öğrencisi olan Osman Hamdi, hocalarının özellikle Gerome’nin etkisinde kalır. Doğu’daki yaşayış Batılı sanatçılar için ilginç ve çekiçi buluş ‘Orientalisme’ diye adlandırılan bir akımı getirir.

Arkeoloğ ve müzeci olan Osman Hamdi’nin resimleri, Avrupalı Oriyantalist ressamlardan bambaşka bir havada, konularını onlardan farklı şekilde seçiş ve işleyişi vardır. Resimlerinde ki bu farklılıkta, Osman Hamdi’nin bu topraklarda yaşayan biri olmasındandır. Memleketine ait konularda başka türlü bir duyarlılıkla duygularını eserlerine yansıtmıştır. Doğu’nun camilerinin, türbelerinin güzellik ve ihtişamlığını gözler önüne sermiştir. Osman Hamdi resimlerinde, kendisinin bir ilkeler adamı olduğu ve sanat için olduğu kadar ilkeler içinde resim yapmanın erdemine inanmasının, Oryantalist bir yol seçmesinde etkili olduğu söz edilebilir. Amacı, sömürgeciliğin en yaygın ve güçlü bir döneminde, Batılı’nın gözüyle Doğu ve Doğulu’yu betimlemesine karşı, akılcı bir gözle Batı’ya, Doğu’nun kültür ve sanat değerleriyle hitap etmek gerektiğinin bilincinde olmuştur ve resimlerini onlara cevap niteliğinde yapmıştır.

Osman Hamdi 1869 yılında Paris’ten İstanbul’a döner. İki yıl Bağdat’a gönderilir ve burada Bağdat valiliğinin yabancılarla ilişkilerini ve yazışmalarını idare eder. 1871 Yılında İstanbul’a tekrar dönen Osman Hamdi sarayda Teşrifat-ı Hariciye Müdür Muavini olur. Viyana Sergisi’ne Osmanlı Devleti’nin komseri olarak katılır. Sergiye gidecek tüm eşyaların hazırlanması, sergi pavyonlarının inşaası işleriyle meşgul olur. Sergiye Osmanlı hazinesinden değerli eşyalarda gönderilir. Bu eşyaların güvenliği, taşınması ve bir zarara uğramaması için Osman Hamdi tüm gerekli önlemleri alır.

Bu konuda kendisine en büyük yardımı babası Edhem Paşa yapar.

1877 tarihinde Beyoğlu Altıncı Daire Belediye Müdürlüğüne atanan Osman Hamdi Bey bu görevinde Rus savaşının sonuna kadar kalır. Savaş bitince devlet memurluğundan çekilir ve daha çok resim yapmaya başlar.

4 Eylül 1881 yılında Müze Müdürlüğüne atanır. Severek çalıştığı bu görev alanı, kendine yeni ufuklar açar.

1883 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi’ni ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni kurar ve müdürlüklerini üstlenir. 1884′te o güne kadar hiç gündeme gelmemiş olan ve çokça kayıp verilmiş olunan bir zaafı, antik eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan Asr-ı Atika Nizamnamesini çıkarttırarak yürürlüğe sokar.

Osman Hamdi Bey Müze-i Hümayun’un başına tayin edildiği zaman Türkiye’de otuz üç yıldan beri mevcut olan müze mevcuttu. Ancak, müze denilen bu kuruluş eser bakımından fakir, nizamları sağlam olmayan ve mevcut eserlerde tasnifsiz bir halde bulunmaktadır. Osman Hamdi Bey, ülkesine büyük uğraşlarla sağlam sistemlere bağlı kurumsallaşmış bir müze kazandırır. İstanbul Arkeoloji Müzesini dünyanın en önemli müzeleri haline getirilmesini sağlar.