Osman Hamdi Bey ve Müze (3. Bölüm) – Salime Kaman

Türkiye’nin sanatta batıya açılışının tarihi seyri içinde, kültür ve sanat adamı Osman Hamdi Bey’in gerçek çehresi, onun müzeciliği, arkeolojik kazıları, okullarda resim öğretmenliği, güzel sanatlar öğretimi yapan Sanayi-i Nefise Mektebi’ni kurup yönetmesi ve bu alanlara katkıları nedeniyle ‘OSMAN HAMDİ BEY  ve Müze’ inceleme yazımı Adabul okurları için paylaşmak isterim. Bu inceleme yazım uzun olduğu için 3 bölüm halinde paylaşacağım.. (Salime Kaman)

3- OSMAN HAMDİ BEY’İN MÜDÜRLÜĞÜNDE MÜZE

Osman Hamdi Bey, müze müdürü olunca, Paris’te ayda bir yayınlanan Gazette des Beaux-arts adlı derginin 416 nolu sayısında şöyle yazar.”Usta bir sanatkar ve irsen diplomat olan Osman Hamdi Bey’in Müze-i Hümayun’a seçilişi on bir senelik bir olaydır. Kendisi önce hariciye memurluklarında bulunmuştu. İşte burada Osmanlıların kaderine hükmeden padişahı II.Abdülhamid hazretlerinin iyi tayin ve seçimini taktir ve şükranla anmamak mümkün değildir. Devletin her türli işini görüp yürüten padişah hazretleri Hamdi Bey’i müze müdürlüğüne tayin ile işbu makalemizi yazmaya bizi sevk eden Osmanlıların bu yolda hakikaten ilerlemelerine ve İstanbul’un arkeolojik eserlerin asli merkezlerinden biri olmasına sebeb olmuşlardır.

1878 yılından beri müze komisyon üyesi olması, sanat ve yabancı dil bilgi birikimleri, Osman Hamdi Bey’in değerinin takdir edildiğini gösterir.

Osman Hamdi Bey, imkan ve şartları gözönünde bulundurarak, bir müzeci bir kültür adamı olarak büyük bir Türk müzesi yaratabilme yollarını araştırırken, öncelikle tasnif işi, müzecilikten anlayan ehil elemanlara, uygun teşhir için uygun binalara ihtiyaç olduğunu bilmektedir. Tarihi eser bakımından dünyanın en zengin hazinesine sahip imparatorluk topraklarından, tarihi eserlerin araştırılıp bulunması ve müzeye getirilmesi, tasnif ve bina işi kadar önemlidir onun için. Güzel sanatlar öğrenimi görmüş ve her şeyden önce kendisi bir sanatçı olan bir müze müdürünün bu ihtiyacı karşılayacak bir kurumun kurulmasını da arzu eder.

Öncelikle Çinili Köşk müze yapılırken bina bir çok tadilatlardan geçmesine rağmen Romanyalı bir mimarın bilgisizce, köşk’ün çinilerinin üstünün sıvalarla kapatılmasının yanlış olduğu ve bu sıvaların kaldırılmasını, zemin ve sakıf tamiratlar için padişahtan irade istihsal edilmiştir.

Çinili köşk tamiratından sonra Sanayi-i Nefise Mektebi için bir bina yaptırma faaliyeti işine giren Osman Hamdi Bey gerekli ödeneklerin temini içinde büyük gayretler göstermiştir. Bugün ayakta duran bina incelenince, bu yapıtın iyi bir etüdün ürünü olduğu anlaşılır. Sanayi-i Nefise Mektebi fenni mimari hocası Vallaury’nin eseri olan bu binada çogunlukla Greko-Romen kültür ve sanat ürünlerinin sergileneceği dikkate alındığından Batı Neo-klasiği özellikte inşa edilmiştir. Modern müzecilik anlayışında uygun görkemli bir yapıdır. Bazılarının görüşüne göre müze binasının planı çizilirken Sayda Lahidleri arasında bulunan Ağlayan Kızlar Lahdi’nin tarz ve üslubundan da ilham alınmıştır.

Müze binalarının yapılmasında büyük gayret ve fedakarlıklar gösteren Osman Hamdi için Sadrazam Halil Rıfat Paşa 30 Eylül 1901 tarihinde kaleme aldığı Mabeyn-i Humayun’a yazılmış bir yazısında; Osman Hamdi’nin aylık 8 000 kuruş olan maaşının bir senelik kısmının derdest-i inşa bulunan daire-i cedide masrafına ibraz olunmak üzere terk ve teberru ettiğini taktirle anlatmıştır.

 

Osman Hamdi Bey müze müdürü olduktan sonra müze eserleri hızla çoğalmaya başlar. Bu artışlar, babasının Dahiliye Nazırı oluşu nedeniyle Osman Hamdi Bey’in gönderttiği genelgelerin vilayetlere hızla ulaşması ve bunun sonucunda vilayetlerden gelen eserler ve arkeolojik kazılarda meydana çıkarılan eserlerin hızla müzeye ulaşmasıyla gerçekleşmiştir.

Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina ve Sayda’da arkeolojik kazılar gerçekleştirmiştir. Sayda’da yaptığı kazılarda bulduğu, arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan, aralarında İskender Lahiti’nin de bulunduğu yirmi kadar lahidin bulunuşu, müze için yeni bina yapılması zorunluluğunu ortaya koyar.

Toplam 1800 metrekarelik Alana sahip olan yeni müze binası Lahidler ve mezar stelleri ile dolunca bu bina Lahidler Müzesi olarak anılmaya başlar. İskender,Likya, Ağlayan Kadınlar ve Sahrap lahdi gibi Sayda lahidlerinin en önemli parçaları ile dolmuştır. Yeni bina heykeltraşlık eserlerini almadığı için bazıları Çinili Köşkte kalmıştır. Osman Hamdi Bey tarafından, müzede mevcut eserlerden faydalanmayı sağlamak ve arkeoloji bilimini okuyup öğrenmeyi kolaylaştırmak amacıyla bir süreden beri eski eserlere bunların tarihine ait çeşitli kitaplar içerecek bir kütüphanenin açılması, müzenin üst katında bir tarih-i tabii müzesinin kurulmasına girişilmiştir.

Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi günümüzde Osman Hamdi Bey zamanındaki düzenlenen biçimini korumaktadır.

Arkeolojik kazılar devam ettikçe müze bir çok yeni eserler kazanır. Muğla taraflarında çıkarılan Lagina mevkiindeki Hekate Tapınağı’nda çıkartılan frizler (eski Yunan ve Roma yapılarında taban kirişiyle çatı arasında kalan üzeri boydan boya kabartmalarla süslü bölüm), Almanlar tarafından bulunan Magnesiatla Artemis Tapınağı’ndaki kazılarda frizzler de 1891-1893 yıllarında İstanbul’a nakledilmiştir.

Müze kolleksiyonlarının bilimsel bir tarzda düzenlenmsi ile bizzat ilgilenirken, bir yandan da yabancılardan müzeci ve arkeoloğlar getirterek bunların fikir ve emeklerinden faydalanmıştır. Bunların başında Fransız arkeolog S.Reinach vardır. Osman Hamdi yıllar sonra Reinach’a yazdığı mektubunda ‘ İstanbul’da bulunduğunuz esnada belki farkında olmaksızın beni arkeoloji alanında forme etmeğe ilk defa siz başladınız’ diyerek, arkeolojik çalışmaların içine girerek müzecilik çalışmaları yanında arkeolojik yönünüde geliştirdiğini ifade etmiştir. Osman Hamdi Bey’in kazılara ilgi duyması, Müze-i Humayun adına kazılara gitmesiyle Türkiye’nin arkeoloji tarihinde ‘milli kazılar’ faslını açmıştır. Milli kazının ilki olan Adıyaman il sınırları içinde kalan Nemrud Dağı’nda cereyan eden kazıdır ve bizzat kazıda bulunmuştur.

Müze-i Humayun adına yapılan en önemli kazılardan biri Osman Hamdi Bey’in en başarılı arkeloğ olarak dünya arkeloji literatürüne geçmesine neden olan ve İstanbul müzesinin dünyanın en zengin lahid kolleksiyonlarından birine sahip olmasına, bu vesileyle de İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin büyük ün kazanmasına yol açan Sayda kazısıdır.

Eserlerin artmasıyla mevcut binaya ikinci ek bina 1898 tarihinde başlayıp 1903 yılında hizmete açılmıştır. 1903 yılında yapılan İkinci dairenin açılışında Müze müdürü Osman Hamdi Bey’in kardeşi aynı zamanda muavini Halil Edhem( (1861-1938) değerli bir müzeci ve bilim adamıdır. Eğitimini Berlin, Zürich,Viyana da sürdürmüştür. Türk müzeciğine büyük hizmetler sunmuştur. İstanbul Müzesi’nde Halil Edhem zamanında Eski Şark Eserleri Müzesi kurulmuş, Topkapı Sarayı Müzesi açılmıştır. Thomas Whittemore’nin “Ayasofya Mozayikleri” makalesinde “…Halil Edhem şahsi iktidarını, edebi meziyetlerini ve yüksek mevkiini Ayasofya Müzesi’nin mozayiklerinin açılması işinde kullanan ilk Türk alimidir. Onun fikri Atatürk’ün görüşü olduğu gibi Reisicumhur Ekselans İsmet İnönü’nün de görüşü olmuştur. 1932’de bu iş Halil Bey, Dr. Hamit Zübeyr Koşay ve Aziz Ogan idaresi altında A merika Bizans Enstitüsü’ne tevdi edilmiştir. Türk hükümetinin iş bu mümessilleriyle Bizans Enstitüsü arasında 8 yıldan beri devam etmekte olan mesut teşriki mesai dolayısiyle bin yıla yakın bir zamana ait mozayikler ortaya çıkmıştır ki… Avrupa’nın en büyük nakşelerinden olan bu mozayikler 6. Ve 14. Yüzyıllar… ” anlatılmıştır. Çoğu tarih alanında olan yayınları vardır. Türk Tarih Kurumunun asbaşkanlığında da bulunan Halil Edhem’in Türk Tarih Kurumunca iki ciltlik hatıra kitabı yayınlanmıştır. 38 yıl 9 ay müze yönetiminde bulunan Halil Edhem, resim sanatıyla, ressam ve heykeltraşlarla da bir bir uğraşarak eğitimlerinin batıda gerçekleştirmelerinde çaba harcamıştır.) de katılmıştır. Açılış töreninde, Osman Hamdi Bey yeni yapılan binanın ihtiyaca cevap vermeyeceğini belirtirken, ücüncü bir dairenin yapılması lüzumu üzerinde durmuştur. Açılış töreninden bir kaç ay sonra Servet-i Fünun dergisinde yayınlanan yazıda, müze planının Hamdi Bey’in nezareti altında hazırlandığı söylenerek Osman Hamdi Bey’in sanat ve bilim alanındaki bilgisi övülmüştür. Müzenin eserlerce zenginleştirilmesi bilimsel yönüyle de güçlendirilmesi işlerini yaparken Osman Hamdi Bey bir yandan da resim çalışmalarını sürdürmüştür.

Üçüncü dairenin inşaatı nisan 1907 yılında tamamlanarak, Osman Hamdi Bey’in yaptırmış olduğu müze binasının uzunluğu 192 metreyi, zemin katın alanı 4547 metrekare, tamamında ise 9094 metrekareyi bulmuştur.

Türk müzeciliğinde Osman Hamdi Bey, imkansızlar içinde imkanlar yaratan biri olarak görülmüştür. Ölümüne kadar otuz yıl başında kaldığı müzenin bütün kolleksiyonlarını bilimsel yöntemlerle sınıflandırmış, 1973 yılına kadar yürürlükte kalan Asar-ı Atika Nizamnamesi’ni hazırlamış ve yürürlüğe koymuştur. Bu nizamname ile eski eserlerin yurt dışına çıkarılması engellenmeye çalışmıştır.

Osman Hamdi Bey, sadece müzecilik ve arkeoloji alanındaki çalışmalarıyla değil resim sanatı üzerinde ki çalışmalarıyla da, büyük ilgi görmüş zamanın da Türkiye dışında en fazla sayıda sergiye katılan ve eser sergileyen Türk sanatçısıdır.

Osman Hamdi Bey, müzelerin bir memleketin kültüründeki önemli mevkiisi olduğunu, bir memleketin kültür ürünlerinin bu kurumlar yoluyla gözler önüne serildiğini ve müzelerin mükemmelliyetinin aynı zamanda o devletin gelişme derecesini de gösterdiğini ifade etmiştir.

Salime Kaman

Sanat Bilimci