Gazete Duvar yayın dünyasının nabzını tutmaya devam ediyor. Son günlerde yayımlanan, birbirinden farklı alanlarda dikkat çeken ve okurla buluşan kitapları derledik…
Schopenhauer temel eseri İrade ve Tasavvur Olarak Dünya’ya zeyil olarak kaleme aldığı Kant Felsefesi Eleştirisi’nde öncelikle bize bir düşünce geleneği içinde bir düşünürün selefini nasıl anladığını, daha doğrusu anlamak için nasıl yaklaştığını, nereden tuttuğunu, nelere tutunduğunu gösteriyor. Gösterdiklerinin içerisinde bu anlama çabasının daha sonra düşünürün eserinin hakiki kıymetini nasıl hakkaniyetli takdire ve o takdire esas teşkil eden temel vasıf ve hasletleri nasıl isabetli teşhise ve bütün bu mesainin de nihayetinde nasıl bir verimli istifadeye dönüştüğü de var. Bu istifadenin temel sütunlarından birini teşkil eden ‘doğruluğunun olanca parlaklığıyla ışıldamasının ve daha da sağlam şekilde ayakta durmasının önünü açmanın tek yolu’ olarak onun yanlışlık ve yetersizliklerinin kayırıp gözetmeyen bir üslupla tenkiti de…
Bu vesileyle belli bir tarihten bu yana bu topraklar üzerinde düşüncenin neden filizlenmediğini, filizlenecek gibi olsa neden bir türlü kökleşemediğini daha iyi anlar gibi oluyoruz. Fakat sadece bu kadarını değil bu ülkede neden hiçbir cevherin simsarların eline düşmeden keşfedilip kıymetiyle hak ettiği yere gelemediğini, hemen her sahada o yerleri neden bu kadar ehliyetsiz ve kifayetsiz adamın istila ettiğini… keza çoğu taklit eseri basmakalıp bir yığın şey sarraf terazilerinde tartılırken asıl sarraf miyarına vurulması gereken emek ve alın teri mahsulü halis şeylerinse çekilecek kantar dahi bulamadığını da…
Bütün bunları görüş ufkumuz içerisine yerleştirdiğimizde hakkaniyetli bir takdir ve isabetli bir teşhis üzerine oturan tenkidin sadece fikir ve sanat eserleri dünyasının tanziminde değil cemiyet nizamının muhafazasında da ne kadar esaslı bir yer tuttuğunu düşünmeden edemiyoruz.
Kant Felsefesi Eleştirisi, Arthur Schopenhauer, Çevirmen: Ahmet Aydoğan, 304 syf., Say Yayınları, 2021.
Her geçen gün hızlanan hayatlarımızda, bugün artık sakinliğe yer yok. Sükunet modern dünyanın kuralları altında ezilen günlük yaşamımızın kurbanı oldu desek yeridir. Peki sakinlik kavramını, hayatı kolaylaştıran ve zenginleştiren bir kaynak olarak görmek mümkün değil midir?
Wilhelm Schmid, Sakin Olmak’ta işte bu sorunun cevabını tartışıyor. Yaşadığımız çağın hararetli ve telaşlı temposuna kapıldığımızdan beri sükûnet hayatımızdan çekildi. Sakin olmayı kolayca, kendiliğinden başaramıyoruz. Oysa modernlik insanları öylesine savuruyor ki, sükunete duyulan özlem ve ihtiyaç büyüyor. Peki sakinliği nasıl geri kazanabiliriz? Onu bir erdem olarak görmek, hayata bakış açımızı nasıl genişletir? Sükunette pratik bir yaşam yolu bulmak mümkün müdür? Sükunete ermek, ancak yaşlanma sürecinde mi mümkündür? Yaşamla barışık olmak, dengede yaşamak, hayata şükran duygusuyla yaklaşmak, sakinliğin kazanımları olabilir mi?
Mutsuz Olmak ve Aşk adlı kitaplarıyla tanıdığımız felsefeci Wilhelm Schmid, Sakin Olmak’ta hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sakinlik kavramını ele alıyor ve onu doygun bir yaşamla ilişkilendiren önemli ipuçları veriyor.
Sakin Olmak – Yaşlanırken Kazandıklarımız, Wilhelm Schmid, 102 syf., İletişim Yayıncılık, 2021.
Uluslararası Tarihsel Sosyoloji, Politik Marksizmin Uluslararası İlişkiler disiplinindeki kilit öncülerinden Benno Teschke’nin Uluslararası Tarihsel Sosyoloji (UTS) ile ilgili görüşlerini içermektedir. Marksist UTS, Dünya Sistemleri Perspektifi, neo-Gramscici Uluslararası Politik Ekonomi, Amsterdam Okulu, Politik Marksizm, neo-Leninizm ve Post-Kolonyal Teoriyi de içeren çeşitli ve zengin geleneklerden beslenmektedir. Politik Marksizm görüşünden yola çıkan Teschke, ana akım Uluslararası İlişkiler teorisinde hakim olan rasyonalizm, yapısalcılık ve pozitivizme alternatif bir UTS’nin ana hatlarını çizmektedir. Teschke yaklaşımını Marksizmin hümanist fail bazlı yorumlarıyla bilimselci yapısalcı yorumları arasındaki tartışmanın eksenine yerleştirerek, toplumsal mülkiyet ilişkilerine dayanan fail bazlı bir Marksist UTS’nin temel savlarını savunmaktadır. Teschke’nin asıl hedefi ise Justin Rosenberg tarafından Uluslararası İlişkilere uygulanan Eşitsiz ve Birleşik Gelişme (EBG) Teorisinin yapısalcı görüşleridir.
Faruk Yalvaç ise Giriş yazısında, Marksizmin eleştirel gerçekçi bir yorumundan yola çıkarak, Teschke’nin görüşlerinin temelini oluşturan ve Marx’ın erken çalışmalarıyla geç çalışmaları arasındaki farka dayanan “hümanist” ve “bilimsel” Marksizmin ayrımının hatalı olduğunu belirtmektedir. Yalvaç, Marx’ın ne tamamen hümanist ne de tamamen yapısalcı olduğunu, fakat iki unsurun da bir arada bulunduğu bir toplumsal teori geliştirdiğini ve Marksist bir UTS’nin bu temellerde geliştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Uluslararası Tarihsel Sosyoloji, Benno Teschke, Çevirmen: Oğulcan Köksal, 128 syf., Nika Yayınevi, 2021.312
“Fantastik edebiyatı çocuklarla buluşturan bu kitabı ve yazarını herkesin tanımasını istiyorum.”
Yeşim Mutlu – Milliyet Gazetesi
“Türk mitolojisine ait ögelerin, olağanüstü varlıkların, kültürümüzde yer edinmiş inanç ve ritüellerin özellikle genç okurlar için de kaleme alındığını düşünecek olursak kitabın alanında bir ilk olduğunu ifade etmeliyiz.”
Türkiye Yazarlar Birliği
“Okuyan herkesi gizemli bir yolculuğa çıkartan kitap, semboller üzerinden gerekli sosyal iletileri de okuyucusuna oldukça sürükleyici bir dille aktarmayı başarıyor.”
Kitap Eki
Yeşim Taşı Efsanesi – Gizemli Kitap, Ömer Ünal, 120 syf., Karakum Yayınları, 2021.
Jean Genet’ye yaklaşık yirmi yıl süren yazınsal sessizliğini bozduran son kitabı Sevdalı Tutsak’ı sunuyoruz bu kez. Yazarın 70’li yıllarda Filistinlilerin ve siyah Amerikalı devrimcilerin arasında yaşadıklarını anlattığı Sevdalı Tutsak, 1986 yılında yayımlandığında yolunu şaşırmış, yaşlı bir aşırı solcunun yazdığı “terörist” bir metin olarak yuhalansa da, Genet’nin edebiyatçı olarak değerinin bir kez daha teyit edilmesini sağlamıştı. Proust ve Céline’le eş tutulan yazarın ilk dönem yapıtlarının “bütün o kutsal ateşi ve şiiri”nin Sevdalı Tutsak’ta da var olduğuna dikkat çekilmişti. Filistin halkının derin acısında esin bulan, İsrail’in Sabra ve Şatila’daki Filistin kamplarında giriştiği katliamlar karşısında şok geçiren Genet’nin bu yapıtında sanatını, siyasi duruşunu ve insanlığını bir arada buluyoruz. Zira yazar Sevdalı Tutsak’ta 1970-1984 yılları arasında Filistin kamplarında ve Amerika’da Kara Panterler’in yanında yaşadıklarını anlatmakla kalmıyor, edebiyat ve felsefe hakkındaki görüşünü, yaşam anlayışını, gerçek arayışını da büyük bir ironiyle ve bağımsız bir ruhla dile getiriyor. “Gerçeğin içindeki güzelliği arıyorum” diyordu Jean-Paul Sartre’ın azizlik payesi verdiği Genet. Onun için gerçeğin peşinde koşmak belki de tek varoluş nedeniydi. Filistin, politik bir yansımadan çok geçmişi, kendisi ve bir halkla yüzleşme alanıydı. El Fetih’le çıktığı yolculukta gördüğü, hissettiği, yaşadığı her şeyin kendi yaşamında bir karşılığı vardı. İsyan eden halklar çekiyordu Genet’yi. Sevdalı Tutsak, gerçeğe ulaşmak uğruna görünenin altındakini amansızca kurcalayan, Filistin hareketi ve kendisiyle hesaplaşan bir yazarın acıyı, hüznü, ama aynı zamanda umudu da barındıran “entelektüel” çığlığıdır. Genet uzmanı Albert Dichy’nin “hastalığın ve ölümün gölgesinde” yazılmış ve yüzyılın son devrimcilerine ithaf edilmiş anıtsal bir yapıt olarak nitelediği bu kitabın, yazarın en önemli yapıtlarını okurla buluşturmak üzere çıktığımız yolculukta görkemli bir durak olacağı inancındayız.
Sevdalı Tutsak, Jean Genet, Çevirmen: Yaşar Avunç, 512 syf., Ayrıntı Yayınları, 2021
https://www.gazeteduvar.com.tr/rafduvar-yeni-cikan-kitaplar-galeri-1546988?p=4