Salime Kaman: ‘Sanatla “tekrardaki mucizeyi” öğrendim’

Salime Kaman

ADANA PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALI ÖNCESİ ADANALI RESSAM SALİME KAMAN İLE BİR SÖYLEŞİ

Ressam Salime Kaman ile resim yaratma sürecine, sanat görüşüne ve Adana’da sanata dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Duyarlı kişiliği ile verdiği içten yanıtları ve içinden Portakal Çiçeği Karnavalı geçen hoş sohbeti için kendisine teşekkür ediyor, kültür ve sanat çalışmalarında başarılar diliyorum.

SÖYLEŞİ: Meral BOSTANCI

  • Resim yapmaya nasıl başladınız? Bize biraz hikayenizden bahseder misiniz?

Adana’da doğdum, ilkokulu, ortaokulu ve liseyi Adana’da okudum. Sanatla uğraşmak hep içimde vardı. Ancak, babam benim mühendis hem de kimya mühendisi olmamı istiyordu. Babamın istediği gibi de oldu. Kimya mühendisi oldum. Dış yolculuğumda kimya mühendisiydim ama ya iç yolculuğumda? Bu soruyu çok defalar sordum kendime. Cevabım tekti. Kendi iç yolculuğuma kimseyi karıştırmadım. İşte bu iç yolculuğumda sürekli yeni yeni keşifler yapıyordum. Okuyordum. Okuduklarımı çizerek anlatıyordum sessiz sessiz karakalemimle. Bu yolculuklarımda keşiflerim her geçen gün artıyordu. Sanat içimi buram buram dolduruyordu. Yurt dışı seyahatlerimde, resim müzelerini, resim galerilerini gezmek, onları kayda alır gibi uzun uzun seyretmek bütün zihin yorgunluklarımı attığı gibi beni benle buluşturuyordu. Sabırlıydım. Her şeyi içimde yaşadım yıllarca. Resim seyretmek, resim yapmak benim kaçamaklarım oldu hep. Kişiliğimin diğer çifti oldu resim yapmak. Yaşadığım dünyaya bağlılığımı ortaya koyduğum ikinci bir yorumum vardı artık: Resim yapmak. Kendi resim tadımı yakaladım. Yarattığım şiir tadındaki resimlerimle o ebedi büyüyü buldum ve çok mutluyum çok.

  • Sanat Kuramları ve Eleştiri alanında yüksek lisans eğitimi aldınız. Size neler kattı bu eğitim ve okul süreci?

Resim yapıyorum. Ama bir eksik var içimde. Sanki hep aynı resmi yapıyor gibiyim. Sanatta, kendi iç yolculuğumda keşifler yapmak bitti gibi hissediyorum. Sanki kendimi tekrarlıyorum. ‘Doğa bir gerçekse, gerçek doğanın resimleri de doğanın tekrarı mıdır?’ Diye soruyorum kendime. Kendimi geliştirme peşindeyim. Bu da ancak yaptığım sanatın kuramlarını ve savlarını öğrenmekle olur diyorum ve kendimi, bilimsel önermenin gücü içinde buluyorum.

Bu eğitim ve okul süreci bana çok şey kattı. Daha önce önüme çıkan zorluklarla, nasıl baş edeceğimi öğrendim. Öncelikle;
Bilimsel ifadelerin çok sayıda sınanabileceğini öğrendim.
Sanatta öngörüleri öğrendim.
Öngörülere ait çok sayıda gözlemler, çalışmalar yapmayı öğrendim.
Bilimsel ifadelerin sınanmasının hiç bitmeyeceğini öğrendim.

Bach müziği, onun müziğine açık olmayan bir kulağa hep aynı şey dinliyor gibi gelir. Oysa hep tekrar gibi duyulan, hiçbir zaman aynı değildir. Nazım Hikmet“hep aynı, ama hiçbir zaman aynı değil” ifadesi ile Bach’ın müziğinin biçimlendirme öğeleriyle, ses, tını ve ritimle yaptığını resim dilinde de renk, çizgi ve ritimle yapması gerektiğini anlatmak istemiştir. İşte bunu öğrendim; “tekrardaki mucizeyi” ve “tekrarın tekrarsızlığını…”

Okul sürecine gelince, farklı disiplinlerde birçok genç yeteneklerle çalışmam genç düşünmemi, yaratıcılığı, her şeyden önemlisi dünya ile temas kurmamı sağladı. Prof. Süleyman Saim Tekcan, Prof. Halil Akdeniz, Prof. Dr. Nülifer Öndin, Prof. Dr. Nedret Öztokat, Prof. Beril Anılan Mert, Prof. Seyyit Bozdoğan gibi hocalarla bakışlarım, plastik sanatlar yörüngesinde görmeyi öğrendi.

  • Çalışmalarınızda konu ya da tema seçerken yaşadıklarınız mı etkili oluyor? Yoksa tamamen doğaçlama mı?

Gördüklerimin, okuduklarımın bende uyandırdığı duygu ve düşünceleri esas alarak, gerçekçiliği ve nesnelliği ikinci plana atarak, kişisel yorumumu ön plana çıkaran resimler yaptım. Aslında duygularımı kendi renklerimle ve fırça vuruşlarımla buluşturdum. Kendi melodik kompozisyonlarımı kurdum. Açık ve basit bir forma göre düzenlenen sade bir kompozisyon. Tıpkı yaşamım gibi. Duyarlı bir ruh için, renklerin etkisi daha derindir. Duygularıyla çalışan her sanatçı, doğru formun aniden nasıl da gözünün önünde çaktığını bilir. Renklerimi duyumlarken oluşan formlarda, ruhsal telkinlerle beraber renklerin seslerini tuvallerime aktarmaya çalışırım. Resimlerimdeki formlarım, aslında içsel anlamımın, dışsal ifadeleri oldular. Bir başka deyişle, resimlerim benim içsel yansımalarımdır diyebilirim. Yaşadığım gibi beni yansıtıyorlar. Tıpkı, Kandinsky’nin dediği gibi. ‘Renk armonisinin insan ruhunda uygun bir titreşime dayanması gerekir ve bu içsel ihtiyaç yol gösterici ilkelerinden biridir.’

  • Farklı malzemeler kullanmayı seviyorsunuz. Son yaptığınız ahşap resimlerinizden biraz söz edelim mi?

Evet farklı malzemeleri seviyorum. Daha doğrusu araştırmayı seviyorum. Doğayı, doğa ile iç içe olmayı seviyorum. Biliyorum, her biçimin içsel bir içeriği ve özü vardır. Önemli olan, bunu resim aracılığıyla yüzeyin somut yapısına taşımaktır. Ağaç kütüklerin, (30cm.x 150cm.x (1cm.-17cm.)) atılmış kapak tahtalarını alıyorum. Ağaç gövdesini koruyan kabukları soyuyorum bu zor bir süreç. Sonra zımparalıyorum. Yıkayıp temizliyorum. Kullanıma hazır hale getiriyorum. Bir başka malzemede, kullanılmayan briket kalıp tahtaları (45 (15+15+15) x 50 cm.) üzerine fırça ve/veya spatula ile akrilik çalışıyorum ve vernikliyorum. Bahçe, teras, bahçe kapısı, taş duvarda doğa renkleriyle bir sentez gerçekleştiriyorum. Geri dönüşlerden çok memnunum. Bu benim için, doğadaki bütünlük içerisinde değerlendirilen bir öz ile buluşma, kişiliğim altında beliren duyumlarımla kurduğum ilişkidir, diyorum.

Yazının devamını okumak için tıklayın