On yaşımdayım; yıl 1950 iki yıllık mahalle arkadaşım Tuğrul’un babası Bahri ERKAM amca doktordu. Muayenehanesi,Ulu Cami yanındaki Ramazan oğlu konağının arkasında, tek katlı yer idi. İnkılâp İlkokuluna giderken, günde en az iki kez önünden geçerdim. Hastaları, sırada beklerdi. Hastalarının çoğundan para almaz, ya da gönül alıcı bir bedel ile yetinirmiş. Bu bilgiyi, o yıllarda İstikamet Eczanesinde kalfa olarak çalışan babamdan almıştım. Eczane ile Bahri amcanın muayenehanesi yakındı. Bir öğle üzeri okul çıkışı babama uğrayıp, eve gidecektim; muayenenin kapısı açıktı. İçerideki hareketler, ilgimi çekti. Yere tek kişilik bir yatak serilmiş, gri renkli şalvarlı bir adam, yatakta Bahri amcanın tarifine göre ileri geri takla atıyor. Eczaneye yöneldim. Laboratuar bölümüne yan kapıdan girerken çıkmakta olan başkalfa İğneci Şaban BOĞA amca ile karşılaştım., “okul nasıl gidiyor Yalçın” diyerek başımı okşadı. “Babama geldim” dedim. Sesimi duyunca babam, Laboratuarın tezgâhına bir sandalye çekti “çık, havandaki merhemi karıştır, yardım et, ben yoruldum; sana bir ıhlamur vereyim de iç, hava soğuk” dedi. Ihlamuru sevmezdim ancak, büyüklerin yaptığı bir işi başarmak keyifliydi. Seramik havandaki merhemi özenle karıştırırken biraz önce gördüğüm olayı anlattım. Meğer konunun öncesi ondaymış, gülerek, “O hasta önce bize geldi; fırından aldığı sıcak taze ekmeğin arasına şeker sucuğu koyup,tamamını yemiş; midesine yapışan hamur, sancı yapmış. Bahri Bey’e gönderdik; takla attırıp hamuru hareket ettirmeğe çalışıyordur,” dedi. Bu sözden kendime de pay çıkardım,doğal olarak. Her çocuk gibi, şeker sucuğunu ekmek arası yapmayı severdim.
Bu olayın üzerinden çok geçmedi; birkaç ay sonraydı, Bahri amca, bir tanıdığının cenazesinde bulunmak için ASRİ MEZARLIĞA gitmiş. Tören bittikten sonra, hastalarına yetişmek için, aceleyle mezarlık çıkışındaki PAYTON(çift atlı araba) a doğru yönelmiş, hızlı gelen askeri CMC yi göremeyince çarpma sonucu ağır yaralanmış. (O yıllarda E5 yolu mezarlığın çevre duvarının yanından geçiyordu. Biraz trafik vardı.) Devlet hastanesine kaldırılan Bahri Amca iki gün komada kaldıktan sonra, yaşama veda etti. Sadece mahallede değil tüm Adana’da büyük üzüntü vardı. Şehirdekiler dışında ilçe ve köylerdeki iyileştirdiği kişiler de gelerek cenaze törenine katılmış olmalıydı. Taş köprü böyle bir kalabalığı daha önce yaşamamıştır. Her yıl, iki kez Seyhan’ın selini görürdü ama, bu kez durum başkaydı. Sel, aşağıdan değil üstünden akıyordu. Mezarlıkta Tuğrul ile bana da birer kürek verdiler, ilk kez mezara toprak atmıştım. Dua okurken kenara çekildiğimizde üzgündüm ve arkadaşımı düşünüyordum. Doğrusu, cenazeye gelenlerin değişik giysileri, tanışmayanların bile birbirlerine sarılarak teselli etmelerini izliyordum. Bunca insan neden gelmişti. Kulağıma birisi seslendi gibi. YALÇIN! SEVGİNİN GÜZELLİĞİNİ VE GÜCÜNÜ TANIYORSUN. O gün bir şey daha öğrenmiştim. ÇOCUKLUKLUK İLE BÜYÜME ARASI ASFALT YOL DEĞİLDİ.
YALÇIN DİRİM – 14.04.2017 ADANA