Albert Camus’un Sisifos Söylenine göre,
Felsefenin asıl ilgilenmesi gereken konu,
‘’Hayatın Yaşamaya Değer Olup Olmadığıdır’’.
Malraux cevap verir yazılarında, Camus’un bu sesine,
Peki yaşam anlamlı değilse, daha anlamlı ne olabilir?
Hakikaten dostlar, bir düşünün başka ne olabilir?
İnsan, varoluşunun doğasıyla, yaşamın anlamıyla,
İnsan olmanın ne olduğuyla bir ilgilenmiye görsün!
Her anı altyazıyla geçen bir ömür kapında,
Sınırlı bir ömür sürme yazgısı duvarında,
Zinde ve doyumlu yaşam ışığı tavanında,
Ama trajedik çelişkimiz varlık ve yokluk karşında,
Dinler, bakar, sorgular da sorgularsın.
Her yeni gün bu mükemmel, devasa yapbozun,
Bir parçasını daha yerleştirdiğin sanısıyla uyur,
Her sabah yeni parçaların idrakiyle uyanır,
Zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın bile.
İnsan olduğunu ve anlamını çok erken kavramış,
Ömrünü, nedeni ve anlamı anlatmaya adamış,
Haliyle, zamanın nasıl geçtiğine de kafayı takmamış,
Bir GÜZEL ADAMDI Sinan abi…
●●●●○○○○●●●●
Mutsuz Achilles der ki;
‘Ölümünden sonrasına dek hiç kimseye mutlu demeyin’.
Çok mutlu Epicuros savunur;
‘’ Ölüm hiçbirşeydir, herşey yaşamda;
İkilemde, doğru hangisidir bizi aşar, aşarda;
Bazen bir insanın ardından biraz aydınlanır kafalar.
Yaşam, yaptıklarımızın maddesel tezahürünü, çıktısını,
Her geçen gün eskiyen bedenlerimizde gösterirken,
Hem de basit bir ayna, bir resimle gösterebilirken,
Yaşamın görünmeyen manevi çıktılarını ise,
Ancak doğanın ve diğer insanların yansıtmasında,
Gönül gözünde, derin hissinde, hikmetli aklında,
O da varsa ve zaman yeterse görebiliriz.
Varoluşun en kalıcı güzelliği işte bu son görülendir ki,
Biz o bedenin içindeyken nadiren farkedilebilir.
Sinan abinin, gazetedeki resmi ve köşesinin ismi,
Gülen yüzü ve hergün yaptığı ‘Dostça’ kılavuzluğu,
Onun varoluşunun en güçlü belirteçlerindendi.
Onu yakından tanıyıp, gülüşünü, sesini bilenler,
Sohbetine, dostluğuna mazhar olanlar dışında da,
Sadece köşesinden ve resminden sempati kurup,
Tanıdık gibi hissedenlere kadar uzandı bu varoluş.
Öyle görünüyor ki, uzanmaya da devam edecek.
Fiziksel yokluğu kafaya takmış insan-ı kamile,
Köşesinden; sabır, usulet ve suhuletle,
Göremedikleri güzellik ve doğruluğu yansıtan,
Bir AKİL USTAYDI Sinan abi.
●●●●○○○○●●●●
Bir yakının kaybı insanı düşünmeye mahkum ediyor.
Bizi ölümün yabancılığından kurtaran,
Ayaklarımızı yere bastıran, gerçekten önemliyi,
Essahtan kıymatlıyı anımsatan bir süreç.
Günlük yaşamın çekiciliği ve yükümlülükleriyle,
Dünyanın kaygısına kapıldığımız kendi süremizin,
Sınırlı ama yeterli olduğunu anlatan bir süreç.
Sinan ağabeyi uğurlayan dostlarına, yakınlarına,
Onların biribirinden çok farklı kimliklerine bakınca,
Hürriyet’teki, yılların ‘Dostça’ köşesinde geçirilen,
Ama her toplum katmanına aynı mesafede geçirilen,
Sayılı ama yeterli sürecin tılsımını kavrayıverdik.
O güzel köşesinde, hep aynı çehrenin ardında,
Yaşamı anlatmak için önce anlamaya çalışan,
Yansıtmak için bizzat sizi ayna olarak tasarlayan,
Bir BİLGE VİRTÜÖZDÜ Sinan abi…
●●●●○○○○●●●●
Geçicilik, bir varoluş karakteristiğidir Budist felsefede ,
Sokrates usta, alıştırmalarla bu geçiciliği hazmet der,
Rönesans’ın, ölümü gözden geçiren Montaigne’ine göre,
‘ Felsefe yapmak, zaten geçiciliği öğrenmek içindir’.
Kısıtlı insan aklı ve illaki meyilli insan gönlü ise,
Bu geçiciliğe direnir de, direnir.
Direnmeyenin, öğrenip alıştırmalarla hazmedenin,
Yüzüne öyle bir gülüş, sesine öyle bir ton oturur ki,
Gözündeki ferden, sözündeki erden anlayıverirsiniz.
Beraber bir adım atmasanız da, yollar aştık,
Kanatlanıp uçmasanız da, uçtuk sanarsınız o insanla.
Geçiciliği kavramış duru aklı sayesinde,
Kimine akıl ve yön, kimine el verir oturduğu yerden.
Bana, sana, ona ötekine verdiği gibi ustanın.
Böyle ustaları kaybettiğinizde daha da netleşir,
Ölümün aydınlanma mı, ayrılma mı olduğu.
Hayatın geçiciliğini, maddenin seçiciliğini,
Evvel emirden hazzetmiş, gülüşüne nakşetmiş,
O kadim ‘Dostça’ mertebesinden,
Her Allahın günü iyilik ve güzellik neşretmiş,
Dolayısıyla ölümü bile anlamlı hale getirebilmiş,
Bir YALIN İNSANDI Sinan Abi…
–